×
AVRUPA
29.04.2021
Çeviri: TAHİR KAYA

ANALİZ

AB Neden Hala Amerika'ya Karşı Temkinli?

Transatlantik ikili tuhaf bir çift. Avrupa’da kimileri için Amerika bir sorundur, fakat bazılarına göre ise hala bir çözümdür.
PANDEMİDE ROMANTİK jestler zordur. Ancak Amerika ve Avrupa Birliği eski ilişkilerini yeniden canlandırmaya çalışıyor. Sokağa çıkma yasağı altında uzun mesafeli ilişkilerini sürdürmek için mücadele eden pek çok insan gibi, Joe Biden, 25 Mart'ta AB liderleriyle birlikte ortak yaşamlarına ilişkin vizyonunu ortaya koymak üzere bir video görüşmesi planladı. Bu video görüşmesi [Trump dönemi gibi] sahte bir yamadan sonra bir telafi seansı olarak tasarlanmıştı. Biden kampı, safça, bir Donald Trump olunmadığında Avrupalı liderlerin buna bayılacağını düşünmüştü. Fakat Biden’ın Kasım’da seçilmesinden hemen sonra, AB hızla Çin ile bir yatırım anlaşması imzaladı. Amerika böyle bir girişimi ne dostça ne de iyi niyetli gördü. Fakat birkaç gün önce AB-ABD ilişkilerinde bazı şeyler iyileşmeye başladı. AB, Amerika’nın Uygurlara zulmeden Çinlilere yaptırım başlatmasını destekledi.

AB ve Amerika için Çin’e karşı ayrı ayrı durmaktansa birlikte hareket etmek daha etkili olacaktır. Bu aynı zamanda Çin’in misilleme kabiliyetinin azaltılması konusunda da daha güvenli olabilir. Nitekim Trump dönemi, Amerika ve AB’nin neden sürekli birlikte çalışmaları gerektiğini hatırlattı. Amerika'nın rakipsiz olduğu kısa tarih dönemi sona erdi. Biden, müttefik arıyor çünkü buna ihtiyacı var. AB’nin jeopolitik gücü ekonomik büyüklüğüne bağlı. 450 milyon zengin insandan oluşan AB pazarı, arabalar ve telefonlar gibi şeyler için standartları belirleyecek güce sahip. Şirketler bazen dünyadaki farklı bölgeler için farklı varyantlar üretme maliyetinden kaçınmak üzere tüm ürünlerini Avrupa'nın yüksek standartlarına göre yaparlar. Ancak bu sözde "Brüksel etkisi", AB’nin küresel ekonomideki payı azaldıkça kaybolacak. Bu nedenle AB’nin de Amerika’ya ihtiyacı var. Dolayısıyla Amerika ve AB arasındaki güçlü bağ her ikisi için de faydalı.

Yine de, Trump yönetiminde transatlantik ilişkileri geren sorunlar, Biden döneminde de devam ediyor. Trump Avrupa'nın GSYH’nin %2'sini savunmaya harcaması gerektiğini söylüyordu ve bu kişisel bir kapris değildi. Aslında müttefiklerinin vaatlerini yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin uzun zamandır devam eden bir Amerikan talebiydi. "Önce Amerika" (Trump’ın en sık kullandığı sloganlardan biri) retoriği sona ermiş olabilir, ancak bu retoriğe dayalı politikaların çoğu hala duruyor. Mesela Avrupa, ülkenin aşı ihracını onay konusundaki başarısızlığından şikayet ediyor. Bugünlerde Amerika ile AB arasında kapsamlı bir serbest ticaret anlaşmasının yeniden canlanmasını öneren kimseye gülünüyor. AB liderleri artık birliğin pazarını açmak yerine korumaya odaklanıyor.

Bunun yanı sıra, blok kendi içerisinde ortak bir politikaya sahip olmadığında AB’nin Amerika ile Rusya’ya karşı ortak bir cephe oluşturması zordur. Almanya, Baltık Denizi üzerinden Rusya'dan Almanya'ya uzanan bir boru hattı olan Nord Stream 2 ile komşularının sızlanmalarını ve Amerika’nın yaptırımlarını görmezden gelerek bloğa rağmen bir politika izliyor. Ayrıca küçük farklılıklar da yine ilişkiyi gerebilir. İki taraf da liberal kapitalizme bağlı olmalarına rağmen, sübvansiyonlardan uçaklara ve teknoloji düzenlemelerine kadar her konuda tartışmak için zaman harcayabiliyor. Örneğin Amerika ve AB iklim değişikliği konusunda ortak hedeflere sahip olabilir. Ancak bu hedefleri gerçekleştirme konusunda farklı aygıtların tercih edilmesi, sürtüşmeye neden olacaktır. AB’nin bu konuda en temel önerisi havayı kirleten ülkelerden ithalat üzerinden vergi almak. Fakat Amerika’nın iklim elçisi John Kerry için bu politika "son çare" olarak görülüyor.

Avrupalı politikacılar, Biden’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasına rağmen hala Amerika’ya karşı temkinli davranıyorlar. Trump'la sürtüşme sonrasında bazı liderler, AB'nin, mutsuz bir evlilikte kaçmaya hazır bir eş gibi, jeopolitik olarak kaçış çantasını hazırda tutması gerektiğini öne sürüyor. Güvenilmez bir Amerika, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un önderliğindeki "stratejik özerklik" arayışını ve AB’nin yeteneklerine yönelik sert bir bakışı harekete geçirdi. Bu görüşe göre, Avrupa ülkeleri, varoluşsal sorularını, kendisine güvenilemeyecek bir partnere bıraktıklarını geç de olsa fark etti. Avrupa’da kimileri için Amerika bir sorundur fakat bazılarına göre ise hala bir çözümdür.  Fransızların “Avrupa özerkliği” fikri, Amerika'nın Rusya'ya karşı tek güvenilir siper olduğu Polonya'da ve Baltık komşularında serzenişlere sebep oluyor. Ancak geleneksel güvenlik politikasının dışındaki alanlarda özerklik arayışı hala popüler. AB yetkilileri, Euro’nun tam bir rezerv para birimi haline gelmesini yüksek sesle istiyor. Bununla dolar yerinden edilmese bile Amerika’nın Avrupa ticaretinde doları kullanarak kabadayılık etmesi zayıflatılacak.
 
AB değil, ABD

Sovyetler Birliği'nin neredeyse herkesi korkuttuğu soğuk savaş sırasında Amerika ile sıkı bağları meşrulaştırmak daha kolaydı. Bulgar yazar Ivan Krastev, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) için yazdığı bir makalede, seçmenlerin artık AB-ABD ilişkisini isteğe bağlı olarak gördüğünü savunuyor. Avrupalı seçmenlerin bir kısmı her zaman Amerika'nın kıta üzerindeki etkisine karşı koysa da nihayetinde Avrupalılar için başka seçenek olmadığını biliyorlardı. Bugün transatlantik bir boşluk ortaya çıktı. Amerika için Çin, güvenlik kaygıları listesinin başında yer alırken AB için bu, pek çok kaygıdan sadece bir tanesi. ECFR tarafından 11 Avrupa ülkesinde yapılan bir ankette, seçmenlerin çoğu Amerika ile Çin veya Rusya arasındaki herhangi bir çatışmada tarafsız kalmayı tercih ediyor. Krastev bu şekilde, Avrupa'nın bir zamanlar soğuk savaş sırasında Japonya'nın oynadığı rolü üstlendiğini savunuyor: bir müttefik, ancak nihayetinde ana sahneden çok uzak. Bu görüşe göre, AB'nin daha fazla jeopolitik nüfuz arayışı, AB'nin büyük güç siyasetine girmesi değil, tam tersine ondan bir kaçıştır.

AB-ABD arasında Trump dönemindekinden daha mutlu bir ilişki neredeyse kaçınılmazdır. Ancak Biden ile yine de inişli çıkışlı olacak, aynen Trump'tan önce olduğu gibi. Değişen şey ise AB artık temel konularda kendi kararlarını vermek istiyor. Özellikle AB liderleri Trump gibi birinin Beyaz Saray'a gelebileceğini düşündüklerinde bu isteklerinde hırslanıyorlar. Fakat zaten çoğu zaman AB'nin bağımsız hedefleri Amerika’nınkiyle uyumlu olacaktır. AB ve ABD’nin geçmişleri derinlemesine iç içe geçmiş durumda ve en temelde benzer dünya görüşüne sahipler. Ancak özdeş olmayacaklar ve ister küçük ister büyük olsun, giderek farklılaşacaklar. Ve eğer bir ilişkide iki sevgili farklı şeyler isterlerse, genellikle birbirlerinden uzaklaşırlar.


The Economist’te 27 Mart 2021 tarihinde “Why the EU is still wary of America” başlığıyla yayımlanan yazıyı Tahir Kaya’nın çevirisiyle sunuyoruz.