×
AVRUPA
23.12.2022

ANALİZ

"Adalet Yoksa Demokrasi de Yok!": İspanya’da Hükümet ve Yargı Arasında Kriz

İspanya'da giderek kutuplaşan iki siyasi blok, sonunda yürütme, yasama ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı konusunda kurumsal bir mücadeleye girdi. Anayasa Mahkemesi de burada kendi pozisyonunu aldı. Ülke son yılların en büyük devlet krizini yaşıyor.
İSPANYOLLAR siyasi abartıya eğilimlidir. Haftalardır, siyasetin farklı yelpazesinden politikacı, demokrasiye yönelik büyük tehditler konusunda uyarıda bulunuyor. 19 Aralık'ta, Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğüyle ilgili bir konuda 6'ya 5 oyla verdiği siyasi bir karardan sonra, birçok kişi bunu bir “darbe” olarak nitelendirdi. Oylamadan önceki bir parlamento tartışmasında Sosyalist bir milletvekili, durumu İspanyol silahlı kuvvetlerinin 1981'de iktidarı ele geçirme girişimiyle benzeştirdi.

Kuşkusuz bu bir abartı: Anayasa mahkemesindeki mevcut ihtilaf, yargıçları atama yetkisinin kime ait olduğuyla ilgili. Yine de karamsar açıklamalar yapan siyasetçilerin vurgulamak istedikleri bir husus var. Evet, kimse sokaklara tankları yığmıyor veya radyo istasyonlarına el koymuyor. Ancak ülke, Katalonya'nın 2017'de yasa dışı bir bağımsızlık referandumu düzenlemesinden bu yana en büyük siyasi ve kurumsal krizini yaşıyor.

Aslında mevcut krizin kökleri bu referanduma uzanıyor. İspanya'nın kuzeydoğusunda zengin bir bölge olan Katalonya, onlarca yıldır ayrılık bir çizgiyi benimsiyordu. Ancak bölgedeki siyasi liderler sorunu hiçbir zaman bir referandum sürecine taşımamıştı. [Ancak 2017’de bölgedeki siyasi yöneticiler, ayrılık siyasetini referanduma taşıdılar.] Birlik yanlıları referandumu boykot ederken ulusal hükümet referandumu ve sonuçları kabul etmedi. Sonuçta 1822'den kalma bir yasaya dayanarak dokuz ayrılıkçı siyasi lider, isyan çıkarmaktan hapse mahkum edildi. Ayrıca bölgesel yöneticilerden bazıları referandum düzenlemek için kamu fonlarını kullandıkları gerekçesiyle yolsuzluk suçundan mahkum edildi. (Bölge başkanı Carles Puigdemont da dahil olmak üzere diğerleri yurtdışına kaçtı.) O zamandan beri Katalonya'nın iki büyük ayrılıkçı partisinin araları bozuldu ve İspanya'nın Sosyalistler liderliğindeki hükümeti, bu partilerden biri olan Esquerra Republicana ile yakınlaştı. Bu yakınlaşma doğrultusunda hükümet geçen yıl Esquerra'nın lideri de dahil olmak üzere hüküm giymiş politikacıları affetti.

Kasım ayında ulusal hükümet daha da ileri gitti ve isyan suçunu ortadan kaldırmayı ve görünüşte daha zararsız olan "ağırlaştırılmış kamu düzenini bozma" suçlamasıyla değiştirmeyi vadetti. Ayrıca, “fonların kötüye kullanımı” suçunun ikiye ayrılacağını söyledi. Buna göre kişisel yolsuzluklar ciddi bir şekilde cezalandırılırken (diyelim ki) yasadışı bir referandum düzenlemek için fonları suistimal edenlere daha hoşgörülü davranılacaktı. Katalanlara verilen bu büyük tavizler İspanyol muhafazakarları çileden çıkardı. Ülkede sağcı siyasetçiler, Sosyalist Başbakan Pedro Sanchez'i İspanya'yı küçük düşürmeyi, hatta parçalamayı amaçlayan bir "hain" olarak nitelendirdi.

Sanchez, iktidarda kalma yeteneğine sahip bir siyasetçi. Aşırı sol Podemos partisiyle kurduğu koalisyon, parlamentoda çoğunluğa sahip olmasa da hükümeti üç yıldır ayakta tutuyor. Bunu başarmak için verdiği tavizler, halkın onu, iktidarı elinde tutmaya kararlı, ilkesiz bir siyasetçi olarak nitelemesine neden oldu. Sonuçta İspanya'nın giderek kutuplaşan iki siyasi bloğu, sonunda yürütme, yasama ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığı konusunda kurumsal bir mücadeleye girdi.

Gelinen noktada çatışma, Anayasa Mahkemesi üzerinde yoğunlaştı. Mahkemenin yargıçlarından dördünün görev süresi sona erdi, ancak [yeni üyeler seçilemediği için] görevlerine devam ediyorlar: Ana muhalefet grubu olan muhafazakar Halk Partisi (PP), Başbakan Sanchez görevdeyken yeni üyelerin seçim sürecine katılmayacağını açıkladı. Ayrıca yargının en kıdemli üyelerini siyasetçilerin değil hakimlerin seçmesi gerektiğini savundu. Doğrusu bu, Avrupa Birliği'nin onayladığı, ancak PP'nin ancak muhalefette olduğundan beri keşfettiği bir ilke. Aslında PP'nin ılımlı yeni lideri Alberto Nunez Feijoo, mahkeme üyelerinin seçimiyle ilgili engeli kaldırmak için Sanchez’le uzlaşmaya yakınlaşıyordu. Ancak Sanchez isyan yasasında yapmayı planladığı reformu açıkladı. Evet, Anayasa Mahkemesi günün sonunda bu yasayı gözden geçirebilir; ancak PP, bu reform açıklamasının ardından, mahkeme üyelerinin seçimiyle ilgili hükümetle olgunlaştırmaya başladığı anlaşmadan çekildi.

Sanchez ıslarla, isyan yasası reformuna değişiklikler ekledi. Bu değişiklikler, üst mahkemelere yeni üyelerin atanması için gereken eşiği azalmayı amaçlıyordu. Halk Partisi, hükümetin bu girişimini, Polonya ve Macaristan'dakilere benzer şekilde, yargı bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne yönelik bir saldırı olarak niteledi. Ve Sanchez'in kanun tasarısı halinde parlamentoya sunduğu değişiklikler için, tam da üye seçim süreçlerine ilişkin reform yapmayı amaçladığı Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etti. İşin ilginç tarafı, geçmişte Halk Partisi iktidarının yaptığı atamalar nedeniyle, hal-i hazırda mahkemede muhafazakar yargıçlar bir sandalyelik çoğunluğa sahip.

Sanchez'in koalisyon ortağı Podemos, PP tarafından atanan ve görev süreleri dolmuş iki yargıca, kendi işleriyle ilgili karar verecekleri için görevden çekilmeleri talebinde bulundu. Tabi yargıçlar bunu reddettiler. Mahkeme, ideolojik çizgide bir 6’ya 5’lik oylamayla, isyan yasası reformlarına, konuyla ilgisiz başka değişiklikler eklemenin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle  Sanchez'in tasarısının Senato’da oylanmasını engelledi. Ve sol siyaset cephesinde “darbe” çığlıkları yükseldi: Anayasa Mahkemesi daha önce hiçbir yasa tasarısını daha parlamentoda onaylanmadan bloke etmemişti.

Şimdi Katalonya bölge başkanı “españolista [İspanyol milliyetçisi] sağın, kurumları gasp ettiğini” savunuyor. Sanchez hükümeti, “darbe” niteliği taşıyan ve dolayısıyla siyasi olarak mahkum edilmesi gereken karara saygı duyacağını söylüyor. Ancak hükümet, mahkeme adaylığı reformunu ayrı bir yasa tasarısı olarak yeniden sunabilir.

İspanya bir diktatörlük tehlikesi altında değil. Bunun yerine, Amerika'da ve başka yerlerde olduğu gibi, ülkedeki siyasi partiler anayasa konusunda hayli sert bir beyzbol oyununa girişti. Siyasi oyunun kurallarını belirleyen mahkemeyi kontrol etmek için mücadele ediyor. Geçen yıl EIU tarafından yayınlanan demokrasi endeksi, çoğunlukla yargıçlar konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle İspanya'yı "kusurlu demokrasi" düzeyine indirmişti. İspanya bir hiper-partizanlık sarmalına doğru iniş yapıyor. İspanyollar, ulusal yarara yönelik ileri görüşlü bir sorumluluk olan sentido de estado (“devlet fikri”) ile politikacılara değer verdiklerini söylüyorlar. Bunu kendi taraflarından değil de rakiplerinden bekledikleri sürece çok az şey değişecek.