×
KÜLTÜR

ANALİZ

Afet Sosyolojisi: Afetlerin Sosyal Kökenleri ve Sonuçları Üzerine Kısa Bir Giriş

Yeni dönemde halkın ve hükümetlerimizin afet risklerini özümsemesi, gelecekte daha dirençli toplumlar ve şehirler için kültürel, sistemsel, politik ve idari tasarımlar geliştirmesi gerekiyor.
21. YÜZYILIN ilk on yılı, kayda değer sayıda büyük ölçekli felakete tanık oldu. Haiti ve Sumatra'daki depremler, felaket olaylarının gelişmekte olan ülkeler üzerinde yaratabileceği ciddi ekonomik sonuçların altını çizerken, 11 Eylül ve Katrina Kasırgası, gelişmiş sayılan ulusların felaketler karşısında savunmasız kaldığını gösterdi.

The Social Roots of Risk (Riskin Sosyal Kökenleri), afet olaylarının baştan sona kontrolümüz dışında gelişen ve yönlendirilen tekil olaylar olduğu şeklindeki yaygın görüşün dışında duran sosyolojik bir yaklaşıma dayanıyor. Kathleen Tierney bu yaklaşımın önde gelen isimlerinden. Tierney, doğal, teknolojik veya ekonomik, her tür felaketin ortak sosyal ve kurumsal kaynaklara dayandığını iddia ediyor. Riskler, felaketler ve afetlerin toplumsal düzenin kendisi tarafından üretildiğini öne sürüyor. [“Afetler, toplumsal olarak üretilir ve inşa edilir.”] Başka bir ifadeyle afetler, ekonomik büyüme için baskı yapan, risk azaltıcı düzenlemelere karşı çıkan ve meydana geldiklerinde muazzam kayıpların sorumluluğundan kaçan yönetim organları, organizasyonlar ve gruplar tarafından üretilir.

Tierney’e göre Tokyo'da 2011'de gördüğümüzden çok daha büyük bir yıkıma neden olabilecek potansiyel bir mega depremden, BP'nin 2010'daki patlamadan önceki kaza geçmişine kadar çok sayıda farklı tarihsel olay, bize toplumsal davranış ve eğilimlerin afetlerle ne kadar bağlantılı olduğunu gösteriyor. 

Tierney ve savunduğu afet sosyolojisi, toplumların afetlere yaklaşım ve çözüm bulma şeklini provokatif bir şekilde yeniden düşünmeye davet ediyor; toplumsal eğilimlerimizin ve kendi eylemlerimizin bizi bir sonraki büyük krize karşı nasıl savunmasız hale getirdiğini ve bunu önlemek için neler yapabileceğimizi daha iyi anlamaya yönelik bir perspektif sunuyor.

***
Tierney, Risklerin Sosyal Kökenleri adlı çalışmasında, felaketlerin ve etkilerinin toplumsal olarak üretildiği ve felaket üretimini yönlendiren güçlerin toplumsal düzenin kendisinde gömülü olduğunu savunuyor. Tierney, kitapta tartışılan vaka incelemeleri ve araştırma bulgularından hareketle, afetin tetikleyici kaynağı kasırga, sel, yangın ya da deprem olsa da buralarda afetin esas olarak toplumsal süreçler tarafından oluşturulduğunu gösteriyor. Felaketlerin kökenleri doğada ya da teknolojide değil, toplumun günlük olağan işleyişindedir.

Tierney’in afet sosyolojisiyle ilgili diğer ana ana teması, dayanıklılık kavramı. Dayanıklılık kavramı, doğal afet karşısında bir dizi sosyal düzenlemeyi diğerinden daha dirençli ve etkili kılan sosyal özelliklere dikkat çeker. Dayanıklılık esas olarak, “afetler meydana geldiğinde toplumların ve toplulukların, bunlarla en iyi şekilde başa çıkmalarını, uyum sağlamalarını, kendi varlıklarını sürdürebilmelerini ve ayrıca bu tür olayları takiben iyileşme yollarını geliştirmelerini sağlayan, önceden var olan, planlanmış ve doğal olarak ortaya çıkan faaliyetler bütününü” ifade eder.

Tierney, genellikle "afet/risk ve dayanıklılık" arasında bir yankılanmaya, karşıtlığa dikkat çeker. "Risk", bir sistemin bütünlüğünün ciddi bir şekilde bozulma olasılığıdır. "Risk", bir tür rahatsızlık olasılığının ve bu olasılığın yarattığı hasarın bir bileşimidir. 

Buna karşılık "dayanıklılık", sistemin böyle bir rahatsızlığa verdiği yanıtı ifade eder. Dolayısıyla risk ve dayanıklılık kavramları aynı düzlemde işlemez. Risk karşısında toplumsal düzenler ve yapılar ya kırılganlık sergilerler ya da dayanıklılık gösterirler. Bazı kurumsal düzenlemeler cam gibidir; keskin bir dokunuşla bir kırık yığınına dönüşür. Bazı kurumsal düzenlemelerse daha çok bir denizyıldızına benzer. Afetlerin, felaketlerin, çok zarar verici karşılaşmaların ardından bile şeklini ve işlevini korur, geri kazanabilir. Sonuçta her iki sistem de riske tabidir ve belirli bir risk/bozulma olasılığı iki durum için de geçerlidir. Aralarındaki fark, riskin gerçekleşmesinden sonra, oradan ne kadar iyi kurtulabildikleri, ona karşı ne kadar dayanıklılık gösterebildikleridir. Ancak aynı afetten kaynaklanan hasar, kırılgan bir sistemde dirençli bir sistemden çok daha fazladır. Tierney, yirmi birinci yüzyılda hepimiz için çok önemli bir noktaya işaret ediyor: Şu anda olduğundan çok daha dayanıklı sosyal sistemler ve topluluklar oluşturmak için çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor.

21. yüzyıl yaşamında dayanıklı olmayan toplumsal eğilimlerin en önemli örneklerinden biri, küresel şehirlerde ultra yüksek binaların yaygınlaşmasıdır. Müteahhitlerin ve şehir yöneticilerinin ultra yüksek yapıları sevmesinin çeşitli nedenleri var: Büyük ölçüde prestijle ilgili nedenler. Ancak Tierney, uzman ayrıntılarıyla, bu binaların felaket karşısında ne kadar kırılgan, dayanıksız olduğuna dikkat çekiyor: Çok miktarda cam döşüyorlar. İnsanları ve işletmeleri terör saldırılarına, büyük afetlere maruz bırakacak şekilde yoğunlaştırıyorlar. Savunmasız elektrik ve su sistemleri kuruyorlar. San Francisco'daki büyük bir depremde, binalar ayakta bırakma potansiyeline sahiptir; ancak içlerinde yaşayan nüfus ışıksız veya asansörsüz orada mahsur kalacaktır.

Diğer yandan Tierney'nin toplum için dikkat çektiği en temel ve inatçı tehlike kaynağı, devletin düzenleyici ve güvenlik kuruluşlarının, halkın güvenliğini ve sağlığını korumaya yönelik görevlerini doğru bir şekilde yerine getirememe olasılığıdır.

 The Next Catastrophe (Bir Sonraki Felaket) yazarı Perrow gibi, Tierney de kitabında, belirli düzeyde risk içeren bazı uygulamaların (örneğin sel veya deprem bölgelerinde konut veya ticari faaliyetin) düzenlenmesi veya yasaklanmasının kamu yararı için gerekli olmasına rağmen, güçlü ekonomik çıkarlara sahip oluşumların (şirketler, yerel geliştiriciler) buralarda mantıklı ve ihtiyatlı düzenlemeleri engellemek üzere büyük bir yeteneğe sahip olduklarını gösteriyor. "Bu ölçekteki ekonomik güç, risk oluşumu açısından önemli sonuçlarla birlikte kolayca siyasi güce dönüştürülür." Tierney, Japon nükleer endüstrisini örnek veriyor. Burada bir dizi konsantre ve güçlü kuruluşun, yer belirleme ve güvenlik düzenlemeleri konusunda genel halkın çıkarlarından çok kendi çıkarlarına hizmet eden kararların alınma sürecindeki etkilerini gözler önüne seriyor. [Bu esas olarak kamusal nitelikli bir sürecin, firmalar ve resmi yetkililer arasında nasıl çıkar ilişkisine dönüştürüldüğünü gösteriyor.]

“Nükleer enerji Japonya'da önemli bir enerji kaynağı olarak ortaya çıktıkça, genç işçilere iş vaadiyle, dahası okullar ve sosyal projelere destek vaadiyle, topluluklar nükleer santralleri kabul etmek için süreçten çıkar elde ettiler. Ayrıca, kapsamlı propaganda çabaları başlatıldı.”

Tierney'nin görüşüne göre, ekonomik açıdan güçlü olanların kamusal düzenlemeleri ele geçirmesi sorunu, gelecekte riskleri yönetmek için rasyonel ve ihtiyatlı bir plan oluşturma yeteneğimizin önündeki belki de en büyük engeli oluşturuyor. [Bu da aslında ekonomik gücün, yönetim/karar süreçlerinde sessiz kullanımıyla ilgili bir mesele. Sessiz siyaset.]

Sonuçta Tierney, Riskin Sosyal Kökenleri’nde, şirket merkezli ve demokratik bir toplumdaki risk sosyolojisine ilişkin derin bir kavrayış sunuyor. Kurumlarımızın öngörülebilir riskler (deprem, kasırga, sel, terörizm, nükleer veya kimyasal tesis arızası, tren felaketi, ...) etrafında gerçekten ihtiyatlı politikalar geliştirmemesine ilişkin tehlikeler son derece endişe verici. Halkın ve hükümetlerimizin bu afet risklerini özümsemesi ve tıpkı Tierney ve Perrow'un iddia ettiği gibi daha dirençli toplumlar ve topluluklar için tasarım yapması gerekiyor.

Sosyal bilimciler, afet analizleriyle iki soruyu yanıtlamaya çalışırlar: Birincisi, doğal fenomenler olarak düşündüğümüz şeyler için sosyal faktörlerin önemi nedir? İkincisi, sosyal faktörler doğal afetlerin kökenlerini, gidişatını ve sonuçlarını nasıl şekillendirir? [Sosyal bilimcilerin bu iki genel soruya ilişkin cevaplarına ve yaklaşımlarına kulak vermek gerekiyor. Toplumların geleceği için!]


Bu yazı, Daniel Little’ın Understanding Society blog sayfasında (understandingsociety.blogspot.com), 11 Temmuz 2014 yılında “Kathleen Tierney on disaster and resilience” başlığıyla yayınlanan yazısından kısaltılarak çevirilmiştir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

DANIEL LITTLE

Michigan Üniversitesi, felsefe ve sosyoloji profesörü.