×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya Siyasetinin Avrupalılaşma Sancısı: Merkez Çözülüyor mu?

2021 Almanya federal seçimleri ülkede uzun süredir devam eden iki partili rejime son verdi. Ancak Almanlar hala merkezde tutunmaya çalışıyor. Şimdi uzun ve donuk bir müzakere sürecine girecekler.
ALMANYA SEÇİMLERİNİN bıçak sırtı biten sonuçları, Federal Cumhuriyet tarihi için bir dönüm noktasını oluşturuyor.  Sonuçlar, uzun süre Batı Almanya’nın, 1990 sonrasındaki birleşmeden sonra ise bütün Almanya’nın siyasetini karakterize eden “hemen hemen iki partili sistem” için çöküş sinyalleri veriyor. 

İki eski baskın parti olan Sosyal Demokratlar (SPD) ve Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU), seçimlerde oyların sadece yarısını alabildi. Sonuçlar, Almanya’nın komşu ülkelerde siyasetin muzdarip olduğu bazı yıkıcı sorunlara sürüklenerek yeni bir Avrupalılaşma eğilimine girdiğini gösteriyor. Parçalanma ve paranoya artık Almanya siyasetinin önemli bir özelliği olacak.

Savaş sonrası dönemde Batı Almanya siyaseti, merkez sağ (Hristiyan Demokrat) ve merkez sol (sosyal demokrat) partiler arasındaki rekabete dayanıyordu. Bu iki geniş yelpazeyi temsil eden partiler, zorunlu olarak merkeze talip partilerdi. Çünkü siyaset bilimcilerin “medyan/ortanca seçmen” dedikleri kesim için rekabet etmek zorundaydılar. Çok fazla vergilendirme ve yeniden dağıtım peşinde koşan bir parti de sosyal yardım ve refah devleti politikalarına uzak duran bir parti de ortalama seçmeni rahatsız eden bir partiydi.

İtalya’da bu iki partili sistem 1990’larda, yolsuzluk skandallarının Hristiyan Demokratları siyaset dışına atması ve ülkenin sosyalist partisinin de sönümlenmesiyle dağıldı. Fransa’da eski düzen, ana akım parti adaylarından hiçbirinin ikinci tura kalamadığı 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam etti. Şimdi de Almanya, sonu gelmez müzakereler, kaçınılmaz ve karmaşık koalisyon anlaşmalarıyla biçimlenen çok partili bir sisteme doğru gidiyor gibi.

Bu yılki seçimlerin en büyük kaybedeni Federal Cumhuriyet tarihindeki herhangi bir partiden daha uzun süre görevde kalan Şansölye Angela Merkel’in CDU’su oldu. Geçtiğimiz on yıla kadar CDU ve Bavyera’daki kardeş partisi CSU, genel oyların %40’ından fazlasını alacağından emindi. 2017 seçimlerinden %33 oy almasına rağmen (SPD’nin %20,5’ine kıyasla) en güçlü parti ve fiili koalisyon lideri olarak çıkmayı başardı. Ancak bu sefer CDU/CSU sadece %24 oy aldı ve SDP %25.7 ile birinci parti oldu.

Bunun en basit açıklaması, Almanya giderek daha fazla sekülerleşirken ve dolayısıyla Protestanlık/Katoliklik temelli örgütlü dinden daha fazla uzaklaşırken, Hristiyan Demokrat hareketin Hristiyan unsuru zayıflıyor. Diğer yandan Alman seçmenler, yaygın bir yorgunluk duygusu içinde ve yeni olana karşı bir özlem duyuyor. Merkel’in gidişi bir dönemin sonunu temsil ediyor. Birçok Alman artık bir değişim zamanının geldiğini düşünüyor.

Yine de Almanlar nostaljinin pençesinde. Güvenliklerinin nispeten sağlam olduğu zamanları özlüyorlar. Ülkelerinin hızla değişen dünyanın meydan okumalarına cevap verip veremeyeceği konusunda endişeliler. Şansöyle Helmut Kohl’ün 1980’ler ve 1990’lardaki hantal taşralılığından sonra, Merkel 2005’te yeni bir bakış açısı vaat ederek iktidara geldi. Ama sonunda sadece kendi taşralı versiyonunu sundu.

Siyaset alanındaki yeni parçalanmaya rağmen, en temelde derin bir fikir birliğinin sürmesi, seçim sonuçlarının hala çok Alman olduğunu gösteriyor. Aşırı sağ Almanya için Alternatif (AfD) ve aşırı sol Die Linke dışında tüm partiler merkez için yarışıyor, çevre sorunlarını ciddiye alıyor ve hepsi de seçmenlere ülkenin sorunlarına yönelik uygulanabilir çözümler önermeye çalışıyor.

Sonuçta Alman seçmenler, 2019'da Birleşik Krallık'ta Jeremy Corbyn ve Boris Johnson arasında veya 2017'de Fransa'da Emmanuel Macron ve Marine Le Pen arasında olduğu şekliyle aşırı kutuplaşmış bir seçimle karşı karşıya kalmadı. AfD ve Die Linke, her ikisi de dört yıl öncesine göre daha kötü bir performans sergiledi.

Kampanya döneminde Yeşiller, SPD ve CDU/CSU kendilerini Merkel'in mirasçıları olarak takdim ettiler. CDU'nun şansölye adayı Armin Laschet, süreklilik ve parti üyeliğine vurgu yaptı. SPD adayı Olaf Scholz, son hükümette maliye bakanıydı. Kendisini, yine Hamburglu olan ve SPD'nin sol kanadıyla sürekli mücadele eden eski Şansölye Helmut Schmidt'in parlak mirasıyla ilişkilendirmeye çalıştı. Seçimlerde rakipleri ve medya tarafından hafif sıklet olarak görülen Yeşiller adayı Annalena Baerbock ise genç Merkel'e biraz benziyordu.

Seçim, esas olarak karakter ve kişisel çekicilik temelinde yapıldı. Soru, kimin daha iyi programa sahip olduğu değil, kimin en güvenilir olduğuydu. Tek istisna, biraz daha fazla mali muhafazakarlığı savunan Hür Demokrat Parti’ydi. 2017 sonuçlarına göre küçük bir kazanımla oyların yaklaşık %11'ini alan FDP, koalisyon müzakerelerinde kilit rol üstlenebilir.

Merkelizmin karakteristik özelliği, onun konsensüs oluşturma stratejisi ya da eleştirmenlerinin “demobilizasyon” olarak adlandırdığı şeydi. Merkel, seçimlerde hep çok önemli meselelerin olmadığı ve temsil ettiği ana akım pozisyona çok az gerçekçi alternatifin olduğu izlenimini yaratmaya çalıştı. (Böylece, Euro'ya bir alternatif olmadığını da vurguladı.)

Ancak son yıllarda Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'nde gördüğümüz gibi, yeni popülizmin en yıkıcı sonuçlarından biri, seçim sonuçlarına olan güveni sarsması. Şimdi Almanya’da bazı kesimler, seçimlere müdahale edildiği iddiasında bulunmak üzere bu oyun kitabından bir sayfa açacak. Yeşiller, kampanyanın başlarındaki anketlerde önemli ölçüde önde görünse de belki de gençleri partinin yaşam tarzı yasaklarını desteklediğine ikna etmek üzere tasarlanmış sosyal medyadaki kampanya dalgasıyla, seçmen desteğini kaybetti. Yeşiller’in destekçileri şimdi sosyal medyadaki bu kampanyaların, partilerinin Rusya ve Çin'e karşı katı çizgisinin bir sonucu olup olmadığını merak ediyor.

Almanya taşralılıktan çıkmak istedi, ancak elde ettiği şey karmaşa. Hala bir alternatif yok ve şimdi siyasi sistem eskisinden daha az şeffaf ve daha fazla manipüle edilmiş görünüyor. Yeni hükümet kapalı kapılar ardında belirlenecek. Bu, Avrupa'nın en güçlü ülkesinde yeni siyaset dönemi için endişe verici bir ilk bölüm.


Bu yazı Project Syndicate’te 27 Eylül 2021 tarihinde “Germany's Europeanized Malaise” başlığıyla yayımlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.