×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’nın Avrupa Birliği İle İlişkileri: Geçmişten Geleceğe Bir Değerlendirme

Avrupa Birliği’nin geleceğinde Almanya’nın iradesinin arkasında olduğu kararlar etki. Ancak Almanya’nın bu hakim durumu, son dönemde diğer ülkelerin tepkisine yol açıyor. Fransa ve Almanya’nın liderliğini dengelemek için farklı ittifaklara gitme ihtiyacı duyuyorlar.
YAKIN DÖNEMDE Almanya-Polonya arasındaki bir futbol müsabakası öncesinde (Almanya adına oynayan Polonya kökenli) Podolski’nin kesilmiş kafasının Polonyalı bir gazetenin manşetine çekilmesi, Hitler’in II. Dünya Savaşı’nda Polonya’yı kanlı biçimde işgal etmesinin aktüel bir cevabı mıydı? 

2023 Nisan ayında ise Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier Polonyalılara hitaben şunu açıkladı: “Bugün karşınızdayım ve Almanların işlediği suçlar için affınıza sığınıyorum!”

Hollandalı bir siyaset danışmanı olan Rob van de Water bana Avrupa Birliği (AB) Parlamentosunda gerçekleştirdiğimiz görüşmede şöyle demişti: 

Sayın Ermağan, Hitler Almanlarıyla feci bir şekilde savaştık, bize büyük acılar yaşattılar ama bugün müttefikiz; unutmadık ama beraber çalışmanın doğruluğuna karar verdik!

*** 
Örnekler çoğaltılabilir. Almanya, II. Dünya Savaşı esnasında işgal edip sonrasında zuhur eden Avrupa bütünleşmesine Batı Almanya olarak nasıl girebildi? Nasıl bir yol alındı? Avrupalılar Almanları bugün nasıl nitelendiriyorlar? Ortak gelecek tasavvurları neler? Rusya’nın Ukrayna İşgali sonrası bu ilişki karşılıklı olarak nasıl değerlendiriliyor? Bu yazıda bu sorular etrafında Almanya – Avrupa ilişkisini tartışacağız.

*** 
Batı Almanya, iki büyük dünya savaşı sonrası Avrupa coğrafyasında meydana gelen ekonomik-insani-politik yıkımlar sonrası yaşanan bütünleşmenin dışında kalmak istemedi. Diğer Avrupalı devletlerin ortak politikalarına başlarda “geçmiş işgal korkusu” hakim olduğundan, bu üyeliğin yolunu ancak ABD desteği açacaktı; bu desteğin motivasyon kaynağı ise Sovyetler Birliği ile olası savaşta Almanlara duyulacak ihtiyaçtı. Örneğin İngiltere Birlik üyeliği için başvurusunda iki kere ret yemesine rağmen yıllar sonra Brexit yaptı fakat Almanlar sebatla Birlik politikalarına destek olmaya devam ediyorlar; Aşırı Sol ve AfD gibi birkaç Avrupa şüphecisi eğilimleri çıkardığımızda veya Bulvar gazetesi Bild’de Almanya’nın AB kasasına aktardığı ekonomik oran için “Bizi inek gibi soyuyorlar!” açıklamaları dışarda bırakıldığında!

Temelleri Paris ve Roma Antlaşmalarına dayanan Avrupa bütünleşmesi yaklaşık 20 yıldır duraklama yaşıyor. Bunun bir düzineye yakın sebebi var. 2004 yılında 10 ülkenin ve 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya’nın, 2013 yılında da Hırvatistan’ın AB’ye katılımı bir genişleme yorgunluğu yarattı. Yeni katılan ülkelerin büyük bölümünün Varşova Paktı, SSCB ve eski Yugoslavya ardılı, komünist geçmişi olan ülkeler olması, 2004 sonrasında Avrupa genelinde refahın düşmesine yol açtı. Bunun en somut göstergesi de fert başına düşen gelir bakımından AB ortalamasının genişleme sonrasında önemli ölçüde azalmış olması. 2005 yılında Fransa ve Hollanda’nın ortak bir AB Anayasasının kabulünü reddetmesi, bütünleşmenin gelecek pusulasının yitirilmesi işlevi gördü. Ardından 2008 küresel ekonomik krizi AB ekonomilerini derinden etkiledi. Euro bölgesi ülkelerinin önemli bir bölümü, Maastricht Kriterlerini ekonomik bakımdan koruyamadılar. Özellikle bu dönemden itibaren hem ekonomik anlamda hem de siyasi anlamda (Merkel etkisi) Almanya, Birlik politikalarının doğal lideri olarak belirmiştir!

*** 
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi, AB Uzmanı Doç. Dr. Çiğdem Nas Almanya-AB ilişkilerini tarafımıza şu şekilde yorumluyor:

"Almanya’nın AB’nin en önemli gücü olması, Birliğin gidişatında belirleyici bir konuma sahip olması anlamına geliyor. AB’nin önemli dönemeçlerinde Almanya’nın iradesi etkili oldu. Almanya’nın birleşmesi sonrasında genişleme politikasının Orta ve Doğu Avrupa’ya yönelmesi, ekonomik ve parasal birlik, küresel mali krizden çıkma çabaları, mülteci krizine çözüm bulunması gibi süreçlerde Almanya’nın rolü belirleyiciydi. Almanya’nın birleşme sürecinde güçlenen birleşik Almanya’nın, birleşik bir Avrupa içinde var olmaya devam edeceğinin güvencesi başta Fransa olmak üzere diğer Üye devletlere verilmişti. Bu anlamda AB süreci, Almanya açısından hem Avrupa’daki hem de global sistemdeki konumu açısından meşrulaştırıcı ve prestij sağlayıcı bir işlev görüyor. Almanya’nın özellikle Nazi geçmişinin yarattığı stigmayı ve güvensizliği aşmasında Avrupa entegrasyonu önemli rol oynamıştı. Yeni yüzyılda bu geçmiş artık eskisi kadar etkili olmasa da Alman kimliğinin normalleşmesi açısından AB’nin devamlılığı önemli. Aynı zamanda dünyanın en önemli ekonomik güçlerinden olan Almanya, ABD veya Çin gibi geniş bir pazara sahip değil. Bu açıdan AB pazarı Almanya’nın ekonomik gücü açısından da son derecede belirleyici. 

AB’nin Almanya’ya bakışına gelirsek, Fransa ile birlikte, ancak Fransa’dan da önce gelen bir konumu bulunuyor. Bu konumun belirleyici unsurunu ekonomi oluştursa da AB’nin en büyük ülkesi olması ve kültürel etki alanı da bu öncelikli konumunun en önemli etkeni. AB’nin geleceği açısından Almanya’nın iradesinin arkasında olduğu kararlar etkili oluyor. Bunun özellikle genişleme sürecinde ve mali kriz, mülteci krizi zamanlarında deneyimledik. Almanya’nın parasal disiplin ve bütçe disiplinini öngören sıkı para politikası, mali kriz döneminde AB’nin aldığı önlemlere yansımış ve özellikle Yunanistan gibi ülkeler ile sorunlara yol açmıştı. Ancak Covid 19 sonrasında ekonomik olarak yeniden toparlanma için Fransa ile birlikte Almanya Şansölyesi Merkel ilk defa ortak borçlanmaya yeşil ışık yakmıştı. Son dönemde Ukrayna krizi sonrasında savunma harcamalarını artırmaya yönelik Almanya’nın kararı ve Ukrayna ve Moldova’nın adaylığına olur vermesi de AB’nin geleceğine yönelik kritik kararlar oldu. Almanya Şansölyesi Scholz AB karar alma süreçlerinde reform ihtiyacı üzerinde de durdu. Avrupa Yeşil Mutabakatı sürecinde ve sonrasında enerji krizine çözüm bulma çabalarında da Almanya ve Almanya’daki siyasi tercihlerin etkisini görmek mümkün. Ancak Almanya’nın hakim durumu diğer ülkelerin tepkisine de yol açıyor ve Fransa ve Almanya’nın liderliğini dengelemek için ittifaklara gitme ihtiyacı duyuyorlar. "

***
Geçişten günümüze bir perspektifle ve yakın dönemde, özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konjonktüründe Almanya-AB ilişkilerini Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger şu şekilde değerlendiriyor: 

“Almanya’nın AB bütünleşmesini yönlendiren aktör statüsünde değişiklik yok!

"2009 yılının sonundan itibaren Avrupa’da yaşanan Avro Krizi çerçevesinde Yunanistan iflas ederken, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler kriz nedeniyle büyük sıkıntı yaşadılar. AB’yi derinden etkileyen öteki önemli gelişmeleri, Arap Baharı ile birlikte Avrupa’ya kavimler göçü şeklinde mülteci akını, AB kuşkucusu İngiltere’nin 2016 yılında referandum neticesinde ayrılma kararı vermesi, Avrupa ülkelerinde ırkçı yabancı düşmanı, Zenefobik, İslamofobik siyasi akımların güçlenmesi, ulusal seçimlerde ve Avrupa Parlamentosunda söz konusu AB kuşkucularının güçlenmesi şeklinde özetlemek mümkün. Son olarak Covid-19 ve ardından 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı AB’yi derinden etkileyen gelişmeler olarak dikkat çekmektedir. 

Avrupa bütünleşmesinde 1990’da iki Almanya’nın birleşmesine kadar dominant aktör Fransa idi. Bu tarihten sonra Fransa-Almanya ortaklığı AB’nin yönlendirilmesini etkiledi. Beşinci genişleme sonrasında ise Almanya, açık ara aktör olarak AB bütünleşmesini yönetti. Arap Baharı sürecinde mülteci sorununa çözüm bulmak amacıyla Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in bir yıl içerisinde üç defa Türkiye’yi ziyaret etmiş olması bunun en somut kanıtını oluşturmakta. 16 yıl iktidarda kalan Merkel, sağlık sorunları nedeniyle siyasetten ayrılmıştı. 2021 yılından beri Almanya’yı Sosyal Demokrat Parti liderliğinde bir koalisyon yönetiyor. Yeni Şansölye Olaf Schulz, Merkel’in yerini doldurmakta zorlanmış olsa da Almanya’nın yönlendirici aktör statüsü varlığını korumaktadır. Bununla birlikte AB üyeleri arasında çeşitli konulardaki görüş ayrılıklarının uzlaşmalar sağlanmak suretiyle giderilmesi ve ortak bir hedefe yönelme konusunda sıkıntılar artıyor. Özellikle Macaristan’da Viktor Orban idaresinin başına buyruk tavrı ve AB’nin değerlerini ve ortak stratejilerini dikkate almaması, Almanya’yı güç durumda bırakıyor.  Keza bütünleşme hareketinin bundan sonra alacağı biçim konusunda uzlaşı sağlanmasında yaşanan zorluklar da Almanya liderliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır.  Tüm bunlara rağmen Ukrayna savaşı sonrasında Almanya’nın AB’nin askeri varlığının güçlendirilmesi yönünde ağırlık ortaya koyması önemli. Olaf Schulz hem NATO yükümlülükleri kapsamında savunma harcamalarının GSMH içerisindeki payını arttırmış hem de acil müdahale gücünden daha ileri seviyede AB bünyesindeki askeri işbirliğini güçlendirme yönünde tutum ortaya koymuştur. Öte yandan Ukrayna’ya silah sevkiyatı kararı, Almanya’nın dış politika bakımından da Atlantik çizgisine yaklaştığını gösteriyor. 

Netice olarak 2021 yılındaki iktidar değişikliğinin ardından Almanya’nın AB’yi yönetme, yönlendirme bakımından eski statüsünü kaybettiğine ilişkin görüşler gerçeği yansıtmıyor. Macron’un NATO ve AB içerisinde Fransa’yı öne çıkarma yönündeki çabasına rağmen Almanya hâlâ bütünleşmeyi yönlendiren dominant aktör konumunu sürdürmüyor. Beşinci genişlemeden bugüne yaşanan krizlere rağmen Almanya’nın eşitler içerisinde birinci konumu değişmedi. Üstelik Almanya, Ukrayna savaşı sonrasında AB bütünleşmesini canlandırabilecek genişlemeye sıcak bakıyor. 2022 yılında Ukrayna, Moldova ve Gürcistan, AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuş, bunlardan ilk ikisine siyasi stratejik sebeplerle olumlu cevap verilmiştir. Batı Balkanlarda AB’nin genişleme faaliyetleri Bosna Hersek ve Kosova dışında kalan ülkelerde devam ediyor. Tüm bu örnekler, yeni Alman liderliğinin tarihsel misyona ve konjonktüre uygun olarak Avrupa bütünleşmesini tetikleyen ve yönlendiren aktör rolünü koruduğunu ve yeni boyutlarla takviye ettiğini ortaya koymaktadır." 

*** 
Sonuç; Tasavvur Değildi Ama İşgal Gerçek Yaptı!

Avrupa, bütünüyle iki işgal gördü; Napolyon ve Hitler. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki konjonktürde Sovyetler Birliği Avrupa’ya az ecel terleri döktürmedi. Rejim destekleri, işgaller, yakın markajlar, bloklaşma zorlamaları vb. Avrupa ülkelerinin ABD olmadan rahat bir nefes alamadığı bir vakıa. ABD’liler yakın dönemde Alaeddin’in sihirli lambasından yine bir cin çıkarmayı başardılar; NATO üyeliği beklentisi hatasıyla Ukrayna, Rusya tarafından işgal edilince, bütün Avrupa tekrardan ecel terleri dökerken, tekrardan ABD kurtarıcı olarak belirdi; eski Avrupa ve dahası Almanya hasar alırken. Almanya da AB de bu işgal sonrası artık şunu biliyor: Almanya Avrupa’da her türlü gard alıcı bir aktör, çıkışsız seçenek! Hem kendileri hem de bütün Avrupa için birleşmek-güçlenmek zorundalar ve bunu kendi imkânlarıyla yapma yeteneklerini artırmanın ayyuka çıktığı dönem karşılarında!

Takunya’ya (Türklere) bu kadar abanmak, Türkiye’yi Avro üyeliğine bile almamak; kendilerini kandırmak değil miymiş?

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.