×
KÜLTÜR
16.05.2021

ANALİZ

Avrupa Süper Ligi: Bir Futbol Fiyaskosu

Futbol kulüplerinin başarısız girişimi, gelecekteki pazarlık güçlerini zayıflattı.
FUTBOL TARİHİNDE “daha önce hiç görülmemiş bir heyecan ve dram” vadettiler ve birkaç gün boyunca futbol dünyasını ayağa kaldırdılar – ama final umdukları gibi bitmedi. 18 Nisan'da Avrupa'nın en iyi on iki futbol kulübü, ayrılıkçı bir "Süper Lig" ile oyunu bozma planlarını açıkladı. Yatırımcılar alkışladı. Ancak taraftarlar ayaklandı, yayıncılar burun kıvırdı ve hükümetler planı bloke edeceklerini deklare etti. 48 saat içinde kurucu üyelerin yarısı ayrıldı. Ve kısa sürede projenin ölüm ilanı verildi.

Elit futbolun kontrolünü ele geçirmek üzere cüretkar bir girişim olarak başlayan şey, şimdi kendi kalesine gol atan bir hamle gibi görünüyor. Süper Lig, üyelerine finansal güvenlik ve spor prestiji vaat etti. Ancak sonuçta "bir düzine, kötü" isyancı, taraftarlarına boyun eğmeye ve bazı durumlarda patronlarını başlarından savmaya zorlandı. Rakip takımlar ve lig organizatörleri üzerindeki pazarlık güçleri zayıfladı. Öfkeli taraftarlara yanıt veren hükümetler tarafından daha sıkı bir düzenlemeyle karşı karşıya kalabilirler.

Plan, ağustos ayında başlayacak olan Avrupa çapında bir ligde 20 kulübün mücadele etmesine dayanıyordu. On beş “kurucu” kulübe her yıl katılım garanti edilecek ve geri kalan beş kontenjan, rekabetçi bir şekilde doldurulacaktı. Kapağı kıran 12 kulüp, İngiltere'nin "altı büyükleri" (Arsenal, Chelsea, Liverpool, Manchester City, Manchester United ve Tottenham)’a ilaveten İspanya'dan üç (Barcelona, Atlético Madrid ve Real Madrid) ve İtalya'dan üç (AC Milan, Inter Milan ve ortakları arasında The Economist'in ana şirketinde hisse sahibi Exor’un da yer aldığı Juventus) kulüpten oluşuyordu. JPMorgan Chase, lig için 3.3 milyar € (4 milyar $) finansman sağladı. Ayrıca eşdeğer bir kadın turnuvası planlandı.

Girişimin belirtilen amacı, dünyanın en iyi kulüplerine birbirleriyle halihazırda Avrupa'nın ana kulüp müsabakası olan Şampiyonlar Ligi'ndekinden daha fazla maç yapma olanağı sunmaktı. Barselona ve Bayern Münih, tarihlerinde birbirleriyle bir düzineden az sayıda karşı karşıya gelmişti. Büyük karşılaşmalar, daha fazla izleyici ve daha fazla para getirecekti: Süper Lig organizatörleri, yayın haklarının yılda 4 milyar Euro, yani Şampiyonlar Ligi'nin 2018-19 sezonunda sağladığı 2,4 milyar Euro'nun neredeyse iki katı kadar bir gelir getirmesini umuyorlardı.

Otomatik kalifikasyon daha da çekici görünüyordu. Amerikan takımlarının aksine, Avrupa’dakiler, daha cimri yayın ve sponsorluk anlaşmalarıyla, düşük performans gösterenlerin alt kademelere indirildiği açık liglerde oynuyor. Böylece kulüp sahipleri, kâr pahasına, cömertçe yatırımlar yaparak zirveye ulaşmak için kumar oynarlar. Amerika'nın Ulusal Futbol Ligi gibi kapalı liglerde ise (Amerikalıların “soccer” olarak adlandırmakta ısrar ettikleriyle hiçbir ilgisi yok), kulüpler küme düşme riskiyle karşı karşıya kalmıyor ve bu nedenle daha fazla iş birliği yapıyorlar. "Draft" sistemi, yetenekleri daha eşit bir şekilde dağıtır ve ücretler genellikle sınırlanır. Bu, Süper Lig'in, üzerinde anlaşılan bir "harcama çerçevesi" aracılığıyla yapabileceğini ima ettiği şeydir. Kapalı liglerdeki kulüpler, sadece rakip ligler arası ekonomik rekabet için endişelenir. Bu da, başlamak için bir kulüpten öte, peşin yatırımı gerektirir.

Yetenek için daha az risk ve daha az rekabet kombinasyonu, kulüp sahipleri için daha yüksek kâr üretir. Forbes dergisinin geçen yıl yaptığı bir sıralamaya göre, dünyanın en değerli 50 spor takımının 43'ü Amerikalı. Buna karşılık, Avrupa sporu riskli bir iş: 1992 ile 2014 arasında İngiliz futbolunun ilk üç kademesinde 45, Fransa'da 40 ve Almanya'da 30 iflas var. Michigan Üniversitesi'nden bir spor ekonomisti olan Stefan Szymanski, “Futbol aslında iflas etti” diyor. Çok zengin sahipleri dışında, kulüpler bu durumdan endişe duymuyor. Bir araştırma firması olan Enders Analysis'den François Godard, “Manchester United ve Liverpool gibi takımların Amerikalı sahiplerinin, Avrupa sistemine baktığını ve yeni projeye yönelik ‘güvensizliğin nedenini’ merak ettiğini söylüyor. Bu durum, yatırımcıların Süper Lig'den neden hoşlandıklarını açıklıyor. United’ın hisse fiyatı, proje açıklandıktan bir gün sonra %10, Juventus’un hissesi ise %19 arttı.

Taraftarlar projeyi farklı gördü. Manchester United stadının dışında sergilenen pankartlardan birinde "Fakirler tarafından yaratıldı, zenginler tarafından çalındı", ifadesi yer aldı. YouGov tarafından yapılan bir anket, İngiliz futbol taraftarlarının %79'unun Süper Lig'e karşı çıktığını, %68'inin ise Süper Lige "şiddetle" karşı çıktığını ortaya koydu. "Altı büyükler" dışındaki kulüplerin taraftarları arasında yükselen tepki ve muhalefet ise daha şiddetliydi. Havayı sezen Sky ve Amazon gibi yayıncılar da hızla projeden uzaklaştılar. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, "bu gülünç planı bitirmek için elinden gelen her şeyi yapacağına" söz verdi. Altı İngiliz takımının tamamı 20 Nisan'da projeden çekildi; ardından Atletico Madrid ve Milanlı iki takım onları takip etti. Bu noktada Süper Lig’in organizatörleri projenin öldüğünü açıkladı.

Süper Lige dahil olan bazı kulüplerin projeyi, en kötü ihtimalle, mevcut Şampiyonlar ligi organizasyonu ile daha iyi koşulları müzakere etmek için bir pazarlık kozu olarak gördükleri düşünülüyor. Dev kulüpler, ana cazibe merkezi olarak, daha büyük bir gelir dilimine ve liglerin yönetimi konusunda daha büyük bir söz hakkına sahip olmaları gerektiğini uzun zamandır öne sürüyor. Ayrılmak, her zaman bir tehdit olarak kullanılmış ve çoğu zaman işe yaramıştır. En son 1998'de, elit bir Avrupa rekabeti fikri ortaya atıldığında, Avrupa Futbol Federasyonu buna, büyük takımların talep ettiği gibi, Şampiyonlar Ligi'ni genişleterek karşılık verdi.

Premier Lig kulüplerinden bir direktör, Süper Lig'in çöküşünün, aslında tehdidin boş olduğunu gösterdiğini söylüyor. Çöküş, "daha geniş bir oluşum için daha sert bir pazarlık yapma fırsatı" sunuyor, diyor. Yeni bir Premier Lig yayın hakları ihalesi yakında açık artırmaya çıkacak. Altı büyükler, paylarını müzakere etmek için öncekinden daha zayıf bir konumda.

Bir başka tehdit de yasal düzenleme zemininden gelebilir. İngiltere Spor Bakanı Oliver Dowden, rekabet hukukundan yönetişim reformuna kadar yeni ligi durdurmak için "her şeyi masaya koyma" sözü verdi. 19 Nisan'da hükümet, futbolun nasıl yönetildiğine dair geniş kapsamlı bir inceleme başlattı. İngiliz taraftarlar, isyancılara hiçbir Alman kulübünün katılmadığını belirttiler, bunu da Almanya'nın kulüp sahipliği modeline bağladılar (Ancak taraftarlar tarafından sahip olunması Barcelona ve Real Madrid'i projeye katılmaktan alıkoymadı). Mali durumu İngiltere’ninkinden daha kötü olan Fransız, İspanyol ve İtalyan ligleri, süreci yakından izleyecek. Bakan Dowden, “Kulüp sahipleri, kulüplerinin yalnızca geçici koruyucusu olduklarını hatırlamalıdır; taraftarları tehlikeye attıklarını unutuyorlar,” dedi. Sportif üzüntüden hoşlanan seyircileri, heyecan verici bir sezon bekliyor olabilir.

Bu yazı ilk kez Economist dergisinin 22 Nisan 2021 tarihli sayısında “They think it’s all over: Europe’s Super League scores a spectacular own goal” başlığıyla yayımlandı.