×
KÜRESEL

ANALİZ

Blockchain Günlerinde Siyaset: Merkezsiz Bir Siyasete Doğru mu?

Blockchain teknolojisi beraberinde getirdiği fırsat ve tehditlerle sermaye grupları, halk ve siyasiler arasındaki dengeyi yeni bir yörüngeye oturtmaya çalışıyor.
FRANSIZ İHTİLALİ söz konusu olduğunda, aristokratlar halkın hoşnutsuzluklarının nereye varabileceğine dair pek öngörü sahibi değillerdi. Bununla beraber burjuvanın geleceğe dair bir vizyonu vardı. Çalışma saatlerinin azaltılması, kadın hakları, komünizm tehlikesi ortaya çıktığında sosyal devlet anlayışı ile verilen refleks vs… Tüm bunlar, yatağından çıkma potansiyeline sahip bir akarsuyun taşkın ihtimalini ortadan kaldırmak için uzak görülü hak sahiplerinin[1] mevcut durumu kendilerine uygun bir şekilde yeniden tasarlama çabaları olarak görülebilir. 

İş birlikleri yol ayrımlarında yeni iş birliklerine dönüşebiliyor. Dönüşümün hızı ise dönüşümün anlaşılması ve dönüşümün tartışmasız kaybedenlerinin değişimin önüne çıkardığı setlerle belirleniyor. 

Blockchain teknolojisi beraberinde getirdiği fırsat ve tehditlerle sermaye grupları, halk ve siyasiler arasındaki dengeyi yeni bir yörüngeye oturtmaya çalışıyor. Yeni bir yörüngenin ihtiyacı kaçınılmaz. Devletlerin borç yükü, siyasileri halk ve sermayedarlar arasında yeni bir seçim yapmaya itiyor. Hiçbir siyasi grup ikbalini tehlikeye atarak küçük bir grup için halk kitlelerini karşısına almaz. Alamaz. Diğer taraftan sermaye grupları ise kazançlarının ne kadarından fedakarlık yapmaları gerektiğini tartıyor. Bu durumun en güzel örneği ise Warren Buffet. 

2014 yılından 2020 yılına kadar zaman zaman Warren Buffet, Bitcoin’e yönelik çeşitli eleştirel ifadeleri ile karşı bir duruş sergilemekteydi. Bunların en sonuncusunda ise hiçbir zaman Bitcoin veya herhangi bir kripto enstrümana yatırım yapmadığını ve yapmayacağını ifade etti.  Sözünün arkasında durduğu söylenebilir ama aynı zamanda sözünün arkasından dolaştığını ifade etmek de mümkün. Buffet kripto paraya doğrudan yatırım yapmasa da 2021 yılında kripto para sektöründeki bir şirkete 500 milyon dolar yatırım yaptı. Buffet’ın 2014 yılından beri eleştirel de olsa blockchain teknolojisini takibine alması, bahsettiğim meseleyi güzel özetliyor. 

Konu kripto paralar olduğunda “kazanma hırsı” ile “parçası olma arzusu” arasındaki ayrımı doğru yapmak gerekiyor. Parçası olmak, beraberinde kazanmayı da getiriyor olabilir ancak tek bileşeni hiçbir zaman bu değil. İçerisine girdiğimiz süreçte insanlar ekseriyetle blockchain teknolojisine olan yatırım ve alakalarını “kazanç” motivasyonu ile sınırlıyorlar. Bu da değişimin, değişim enstrümanını kullanan milyonlarca insan tarafından “ıskalanmasına” neden oluyor. 

Siyaset, talepler ve temsil

Siyasi sıkışmışlık ile sosyal yapının bileşenlerinin blockchain teknolojisine dair yaklaşımlarını hangi bağlamda ele almak gerekiyor? Bakıldığında; siyasi iktidarlar seçmenlerine göre hareket edebilme kabiliyetlerini mevcut teknolojinin getirdiği haber alma ve etkileşim hızı nedeniyle yitirmiş durumda. Seçimler belli periyotlarda yapılırken, hükümetlerin kısa vadeli şiddetli arzulara karşı kayıtsız kalması mümkün değil. Zira ikballeri halk yığınlarının kısa sürede fikir değiştiren oylarına bağlı. Sosyal hoşnutsuzlukların nerelere evirilebileceğini en son ABD seçimlerinde gördük. Mesele kısa ve orta vadeli siyasal çıkar çatışmaları olduğunda yeni bir yol bulma ihtiyacı kapıya dayanmış vaziyette. Şimdi volatil piyasa yapısının ötesinde blockchain teknolojisinin bu bağlamda tanıdığı fırsatlara gözlerimizi açmanın vakti geldi. 

Blockchain, siyasal temsil ve değişim

Bilindiği üzere bugünün “demokratik” toplumları birkaç istisnayı saymazsak dolaylı temsil ile yönetilmekte. Bu, 21. yüzyıl teknolojisinin getirdiği hıza kadar, siyasetçiler için sınırlı bir imtiyazlı grubun içerisinde kalmak adına muazzam bir imkan sağlamaktaydı. Zira halk seçtiği siyasal gruplardan “pişman” olana kadar geçen süre de haklar dengesindeki imtiyazlı grup olarak siyasetçiler, her daim kârlı konumlarını sürdürebiliyordu. Oysa şimdi gelişmiş demokrasilerde her yanlış bir siyasinin kariyerine mal olabilmekte. Her siyasi organ, adil bir yönetim talebi ile ve sosyal medya baskısı ile disipline edilebilmekte. Bu şartlar altında siyasiler, sermaye grupları için eskisi gibi işlevsel olmadığı gibi sermaye grupları da siyasilere eskisi kadar geniş yelpaze de bir imkan sunamamakta. İhtiyaç duyulan artık sorumluluğu halkın omuzlarına yıkmak. Bu bir taraftan oldukça basit, bir taraftan oldukça girift bir “yeni düzen”le mümkün olacağa benziyor. 

Blockchain teknolojisinin gelecek vaat eden unsurlarından biri akıllı sözleşmeler. Bu sözleşmeler, merkeziyetsiz ağlarda, ağın bileşenleri tarafından teyit edilen ve katılımcının imzası ile hayat bulan sözleşmeler. Akıllı sözleşmelerin teknolojik anlatımı bu yazının konusu olmadığı gibi benim yetkinlik alanımın da dışında. Buna rağmen yukarıda yaptığım tanım bu alanda çalışma gösterenler tarafından da teyit edilecektir. Burada dikkat çeken ve mevcut sistemin değişimi için şu an var olan en makul seçenek olma özelliğini blockchain teknolojisine veren şey, akıllı sözleşmelerin güvenilirliği ve görece düşük katılım maliyeti ile sağladığı doğrudan katılım imkanıdır. Görece düşük dememin sebebi, hal-i hazırda uygulanan mevcut seçim sistemlerinin yüksek maliyeti. 

Siyasiler her ne kadar kimi durumlarda referandum tercihine teveccüh gösterseler de referandumun kararsız seçmeni menfi etkilemesinden korkabilmekte. En azından referandum kartını açmadan evvel siyasiler bu durumu değerlendirmeye almak zorunda. Yine de siyasiler bugün artık eskisinden daha çok referanduma ihtiyaç duyuyor. Zira aldıkları kararların orta ve uzun vadeli sonuçları ile kısa vadeli halk talepleri arasında bir uyumsuzluk söz konusu olduğunda ilk suçlanan siyasiler olmakta. Dolayısıyla referandum, alınacak karara meşruiyet katmaktan da öte alınan kararların sorumluluklarına karşı kendini güvence altına almaya daha ciddi bir anlam atfediyor. 

Peki ya yasama görevi “doğrudan temsil” ile halk tarafından kullanılsaydı? Çerçevesi siyasiler tarafından çizilmiş tercihler doğrudan halk tarafından oylansaydı ve siyasiler bu sürecin sadece yürütücü aktörleri haline gelseydi? İşte akıllı sözleşmeler burada devreye giriyor. Güvenliği ve şeffaflığı su götürmez bir alt yapı imkanıyla hızlı bir seçim fırsatını masaya koyuyor. Bundan çeyrek yüzyıl önce bu hiçbir siyasinin arzu etmeyeceği bir durum iken şimdi istemediği tercihlerde bulunmak zorunda kalan siyasetçilerin son dayanağı haline geldi. Güvenli zira akıllı sözleşmeler node adı verilen düğümler tarafından değişme fırsatı vermeden kayıt altına alınır. Şeffaf zira kontratta yapılan her türlü işlem o kontrata ait tarayıcılarda şeffaf bir şekilde izlenebilmekte. (Genelde kripto paralar kayıt dışılıkla anılsa da aslında oldukça şeffaf bir sisteme sahip. Örneğin https://etherscan.io adresinden cüzdan kimliğini bildiğiniz herkesin tüm hareketlerini takip edebilirsiniz.)

Öte yandan Akıllı sözleşmelerde anonimlik ile kayıt dışılık arasındaki ayrım göz ardı edilmekte. Bir kimlik eğer o kimliğin kime ait olduğu bilinmiyorsa yaptığı tüm işlemler bakımından anonimdir. Buna rağmen o kimliğin yaptığı tüm işlemler bloklarda saklanır ve erişime açıktır. Ne aradığınızı biliyorsanız ağların arama motorlarında aradığınız şeyi rahatlıkla bulabilirsiniz. Elbette yapısı gereği kayıt dışılığa imkan sağlayan araç ve ağlardan bahsetmek de mümkün ancak bu yazının konusu akıllı sözleşmelerin getirdiği fırsat ve tehditleri incelemek. O halde devletler tarafından inşa edilmiş ve kayıt dışılığa imkan olmayan ağlarda yapılan sözleşmelerden bahsettiğimizi veri olarak kabul etmek gerekir. 

Peki mevcut düzenin imtiyazlı grupları ne pahasına mevcut haklarından vazgeçip böyle bir seçeneğe başvurabilir? Özellikle pandemi koşullarının ağırlaştırdığı sosyal hoşnutsuzluklar, sermaye gruplarına haklarının hepsini kaybetme riskine karşın bir kısmından feragat ederek servetlerinin kayda değer bir kısmını koruma imkanı arasında tercih yapmayı dayatıyor. Hepimizin bildiği gibi risk yönetimini en iyi yapanlar her zaman sermaye sahipleri olmuştur. 

Gelecek yıllarda sermayenin desteklediği girişimci profilinin giderek daha radikal bir şekilde dikey yapılanmalı organizasyonlardan, yatay eksende yapılandırılmış iş planlarına sahip girişimcilere kaydığını rakamlarla teyit ediyor olacağız. Sermayedarların görece küçülen servetleri yanında genişlemiş hakları ve imkanları, yegane mücadelenin servet noktasında olduğu yanılgısında olan kişileri de uykularından uyandıracak. Zannımca bu uyanış, yeni bir geç kalmışlık hikayesi olarak yazılacak. 


[1] ​Polanyi, paranın bir araç olduğunu aslında insanların haklarını korumak ya da yükümlülüklerini ifa etmek için parayı araç olarak kullandıklarını, bunun özellikle 21. yüzyılda bağlamından kopup parayı başlı başına bir amaç olarak görme yanılgısına düştüğünü ifade eder. Bu bağlamda burada bahsedilen “uzak görülü hak sahipleri” Polanyi’nin tanımını veri kabul etmektedir. Dolayısıyla burada “hak sahipleri”, parayı haklarını korumak ya da yükümlülüklerini ifa etmek üzere araç olarak gören insanları ifade etmektedir.

ALİ SAFA KARTAL

1988 senesinde doğdu. Liseyi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Lise eğitimi sonrasında Sorbonne Hukuk Fakültesi’ne kabul aldı. İki yıl eğitim aldıktan sonra buradaki eğitimini yarıda bırakıp Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde eğitimine devam etti. İktisat Tarihi anabilim dalında Osmanlı’daki ilk Fransız elçiliği üzerine yaptığı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde halen devam ettiği doktora eğitiminde Osmanlı klasik döneminde kapitülasyon politikaları üzerine araştırma yapmakta.