×
ABD

ANALİZ

Bölünmüş Bir Toplumda Adalet Nasıl Sağlanır?: Trump, FBI Baskını ve Bir Demokrasi İkilemi

ABD toplumunun neredeyse yarısı artık kanun önünde eşitliğin, kendi partilerinin hükümet mekanizmasını kontrol etmesinden daha önemli olduğuna inanmıyor. Kendi siyasi çıkarlarına uymayan her uygulamaya şiddetli bir öfke duyuyor.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ bu hafta iç savaşa doğru büyük bir adım attı ve nasıl geri adım atacağı belli değil. Donald Trump'ın Mar-a-Lago malikanesine FBI baskını ile birlikte, Amerikan siyasetinde bir zamanlar hayal bile edilemeyecek bir sahne daha yaşandı. FBI ajanları, eski bir başkanın evinde arama yaptı.

Amerikan solundaki pek çok kişi için bu an, tadına doyulamayacak kadar lezzetli. Mar-a-Lago baskını, bir gangster filminde federallerin kapıdan girdiği ve tüm hukuksuzluğun sona erdiği bölümü andırıyor. Soldaki insanlara Amerika'nın içinde bulunduğu tehlikeyi açıklamak hayli zor. Ancak sağdakiler de en az soldakiler kadar kendilerini kuşatılmış ve çaresiz hissediyor.

Baskın sonrası gerçekleştirilen Muhafazakar eylemde, bir pankart korkunç bir sloganı afişe etti: "Hepimiz yerli teröristiz." Aynı eylemde bir performans sanatına da yer verildi: Bir hapishane sahnesi içinde, hücrede, ağlayan 6 Ocak isyancısını oynayan bir aktör. Temsilciler Meclisi Temsilcisi Marjorie Taylor Greene onu teselli ediyor. Burada muhafazakarların mağdur olup olmadıkları önemli değil; önemli olan kendilerini siyasi tutsak gibi görmeleri.

Fox News, FBI'ı "Gestapo"ya benzeterek ve "önleyici bir darbe" uyarısında bulunarak Mar-a-Lago baskınına yönelik olağan tepkisini gösterdi. Baskına yönelik bu muhafazakar tepki, sadece Trump'ın medya ekosistemiyle sınırlı değil. Cumhuriyetçilerin Meclis Azınlık Lideri Kevin McCarthy, baskını “tahammül edilemez bir militarize politizasyon durumu” olarak nitelendirdi.

Militarizasyon, Cumhuriyetçilerin ortak parolası gibi görünüyor. Florida Valisi Ron DeSantis de açıklamasında bunu kullandı: “MAL baskını, federal kurumların rejimin siyasi muhaliflerine karşı militarizasyonunda yeni bir aşama. Hunter Biden gibi insanlara koruyucu eldivenlerle davranılıyor” şeklinde bir tweet attı. Bu boş bir retorik değil ya da tam olarak boş değil: DeSantis, federal hükümetin bir “rejim” olduğuna ve FBI'ın bu “rejim” tarafından bir silah olarak kullanıldığına gerçekten inanıyor.

Elbette başka ülkeler de daha önceden başkanlarını hapse attı. İsrail, Fransa ve Güney Kore eski liderlerini mahkum etti. Ancak bu ülkelerin hiçbiri, şu anda (Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'nde olduğu türden) bir meşruiyet krizinin ortasında kalan bir yargı sistemine sahip değildi. Ülke karmaşık ve kademeli bir siyasi sisteme sahip. Cumhuriyetçiler ve Demokratlardan oluşan her iki siyasi cephe de artık Amerikan devletinin siyasetin üzerinde olduğuna inanmıyor. Bir kez seçildikten sonra, seçilen taraf, Adalet Bakanlığı’nı (DOJ) silah olarak kullanma hakkını kendinde görecektir. Mar-a-Lago baskını, partiler üstü ulusal kurumların yıkımını hızlandırdı. Halbuki demokrasileri otokrasilere kaymaktan alıkoyan, bu partiler üstü kurumlar.

Elbette ki sonuçları ne olursa olsun, demokrasinin en kutsal ilkesi kanun önünde eşitlik. Eski Başkan Trump yasaları çiğnediyse, özellikle de vatana ihanet ettiyse cezalandırılması gerekir. Zira gücün yasa dışı kullanımına ve suistimaline karşı kendini koruyamayan bir demokrasi, adını hak edemez.

Burada söz konusu olan sadece bir temel prensip meselesi değil. Amerikan sağı, FBI'ın ne yapmaya çalıştığını izliyor. Trump yılları, Amerikan siyasetinde hiçbir şeyin istikrarlı olmadığını gösterdi; kabul edilebilir davranış çizgisi sık sık ve tahmin edilemez bir şekilde değişiyor. Amerikalılar, mevcut standartların ne olduğunu, oyunun kurallarının ne olacağını gerçek zamanlı olarak öğreniyor.

Eyalet düzeyindeki Cumhuriyetçiler, kendi beklentilerine uymayan herhangi bir federal seçimi geçersiz kılmak için kendilerini hazırlıyorlar. Sırf bu yüzden, iktidarın düzenli ve yasal bir şekilde değişimi için Cumhuriyetçi yetkililerin görevlerini yerine getireceklerini düşünmek gittikçe zorlaşıyor. Birilerinin kanun için savaştığını ve kanunu çiğnemenin sonuçları olduğunu bilmeleri gerekir. Kolluk kuvvetlerinin kanunu uygulayacağını görmeleri gerekiyor.

Ancak ABD artık adalet için elinin altında çok iyi seçeneklerin olmadığı bir noktaya geldi. Adalet Bakanlığı, Trump'ı suçlamazsa, hukukun üstünlüğünü yok etme riskiyle karşı karşıya. Öbür taraftan Trump'ı suçlarlarsa, ülkeyi mahvetme riskini sırtlanacak. Evlilik danışmanları arasında şu şekilde formüle edilmiş eski bir bilgelik vardır: “Haklı olmayı mı yoksa evli olmayı mı tercih edersin?” Ama gerçek şu ki, evli olmak yerine haklı olmanız gereken zamanlar vardır.

Amerikan demokrasisine inanan çevreler, Trump'ın olası tutuklanmasından duyacakları sevinç dolayısıyla, bu anı, sistemin işleyişiyle veya siyasi hayatta normale dönüşle karıştırmamalılar. Zira durum böyle değil. Eski bir başkanın tutuklanması bir felakettir (belki gerekli bir felaket, ama yine de bir felakettir).

Amerikan solu, toplum olarak içinde bulundukları durumu kabul etmeli. Ülkelerinin neredeyse yarısı artık kanun önünde eşitliğin, kendi partilerinin hükümet mekanizmasını kontrol etmesinden daha önemli olduğuna inanmıyor. Ve onların partizan çıkarlarına karşı çıkan herhangi bir kanun uygulayıcıya yönelik tepkileri giderek daha şiddetli ve intikamcı bir hal alıyor. Ya işleyen bir demokraside ya da Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayabilirler, ancak ikisi birden olamaz. Seçim anı beklenenden daha erken geliyor.

Hukuk, siyaset ve adalet

FBI'ın Mar-a-Lago baskınıyla ilgili uzun vadeli soru, baskının hangi kanıtları ortaya çıkaracağı değil. Temel soru, toplumsal uzlaşının aşındığı ve güvenin yıkıldığı bir siyasi sistemin düzenlenmesinde kanun uygulama gücünün nasıl bir rol oynayabileceği ve oynaması gerektiğidir.

Bu kritik soru için iki temel yaklaşım ve görüşten söz edilebilir. İlkine göre, Adalet Bakanlığı, görevde olan / iktidarı elinde bulunduran siyasal çevrenin partizan çıkarlarına hizmet etmelidir. Eğer tarafların, diğerinin varoluşsal bir tehdit olduğuna inandığı sıfır toplamlı bir siyasi dünyada yaşıyorsak, kolluk kuvvetleri neden güçlerini muhalefete karşı kullanmasınlar ki? Trump ve destekçileri, Başsavcı Merrick Garland'ın [Mar-a-Lago baskınıyla] eski başkana tam olarak bunu yaptığını iddia ediyor.

Bu aynı zamanda başkan olduğu dönemde Trump'ın Adalet Bakanlığı'nın nasıl çalışması gerektiğine ilişkin fikrini yansıtıyor. Trump o zamanlar, Başsavcı William P. Barr'dan kendisine yönelik soruşturmalara misilleme olarak siyasi rakiplerini kovuşturmasını ve iktidarda kalmasına yardımcı olmak üzere 2020 seçimlerinde şüphe uyandırmasını istemişti. Barr bunu reddetmişti.

Adalet Bakanlığı'nın rolüne ilişkin ikinci görüş, en azından yüzeysel olarak daha çekici. Bu görüş, kolluk soruşturmalarının mümkün olduğunca teknokratik ve mekanik olması gerektiğini öne sürer. Buna göre, ceza hukuku, faaliyet gösterdiği siyasi ortamdan bağımsız olarak, yasal girdileri alan ve yasal çıktıları sunan bir algoritma gibi çalışmalıdır.

Bu yaklaşıma göre, Trump'ın 1978 Başkanlık Kayıtları Yasasını veya başka bir tüzüğü ihlal ettiğine dair kanıtlar, FBI'ı bir arama emri aramaya sevk etmiş olmalıdır. Bu durumda aksine bir tutum, eski başkana özel muamele yapmak ve adaletin tarafsız yönetimine müdahale etmek olurdu. Bu haliyle bu görüş, hızla Mar-a-Lago baskınının ortodoks liberal savunması haline geliyor.

Ancak haklı iddialarına rağmen, bu mekanik adalet görüşü her derde deva değildir. Adalet Bakanlığı'nın Mar-a-Lago kararı Cumhuriyetçilerin partizan öfkelerini şiddetlendiriyorsa, bunun nedeni Başsavcı Garland'ın departmanının açıkça ve Trump’ın savunduğu anlamda politize edilmiş olması olmayacak.

Aksine bunun nedeni, Başsavcılığın kendisini, MAL baskınının ABD'nin kutuplaşma döngüsü üzerindeki sonuçlarını öngöremeyecek kadar titiz, yüksek fikirli ve apolitik görmesi olacak. Cumhuriyetçilerin öfke patlaması tahmin edilebilirdi, ancak çok sayıda haber, en azından bazı yetkililerin, eski bir başkanın konutunda tarihte ilk kez bir arama emri yürütmenin bir şekilde düşük profilli bir olay olacağını düşündüklerini gösteriyor.

Bir yanda partizanlıkla çarpıtılmış adalet ile diğer yanda sağduyuyu terk edecek kadar dar teknokratik adalet arasında üçüncü bir seçenek var. 2020'de Başsavcı Barr, bu üçüncü seçeneği savunan tarihi bir konuşma yapmıştı. Orada Barr, “Kolluk yaptırımlarını siyasetin kısıtlayıcı ve yumuşatıcı güçleriyle birlikte düşünmenin önemini” vurgulamış ve “sistemimiz yargı, takdir ve orantılılıkla mayalandığında mükemmel bir şekilde çalışır” demişti. Peki Mar-a-Lago araştırması bu niteliklerle mi karakterize edildi?

Barr konuşmasını Başkan Franklin D. Roosevelt'in başsavcısı Robert H. Jackson'dan alıntı yaparak bitirmişti: “İyi bir savcının nitelikleri, bir beyefendiye damgasını vuran nitelikler kadar zor ve tanımlanması imkansızdır.”

Amerikalılar, perşembe günü Trump’a yönelik aramayı onayladığını doğrulayan Başsavcı Garland'ın bu tarif edilemez niteliklere sahip olduğunu ummalı. Hukuk dehası veya vicdanlı, iyi niyetli olması yeterli değil. Bu yüksek riskli kararları yönlendirmek için gerekli olan şey, devlet adamlığıdır: Siyaset organının ve çıkarlarının nasıl geliştirileceğinin sezgisel olarak anlaşılması.

Barr'ın işaret ettiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri'nin kolluk kuvvetleri meşruiyetlerini demokratik siyasi sisteminden alıyor, tersi değil. Trump'ı devirmek için ardı ardına gelen yasal arayışlar başarısız oldu; çünkü onun Amerikan sistemine karşı meydan okuması temelde yasal değil, siyasidir. Ve nihayetinde aynı şekilde yanıtlanması gerekir.


Bu analiz, Stephen Marche’ın The Globe And Mail’de 11 Ağustos 2022 tarihinde “The Mar-a-Lago raid brings the United States a step closer to civil war” başlığıyla ve Jason Willick’in Washington Post’ta 12 Ağustos 2022 tarihinde “The mystery of Mar-a-Lago and the dilemma of democracy” başlığıyla yayınlanan iki yazısının kısaltılmış çevirisidir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.