×
ABD
19.05.2022

ANALİZ

Bölünmüş Siyaset Yargıyı Güçlendirir

Yargıçlar, güçlerini aşırı bir şekilde kullanarak ülkedeki kritik yasama düğümlerini çözmeye yöneldiklerinde, kendilerini çok güçlü ama seçilmemiş bir üçüncü meclisin ömür boyu üyelerine dönüştürebilirler.
HABER KURULUŞU Politico tarafından yayınlanan Amerika Yüksek Mahkemesi'nin kürtajla ilgili çoğunluk görüşü taslak belgesi, mahkemenin, kürtajı yasal hale getiren 50 yıllık Roe v. Wade kararını bozacağına işaret ediyor.

Son yarım yüzyılda 5-4'lük bölünme ve son dönemde ise 6-3'lük muhafazakâr çoğunluğa sahip olan mahkeme, Amerikan kamu hayatındaki en tartışmalı sorunlardan bazılarını yeniden açmaya hazırlanıyor. Bu durum, mahkemenin kendisine zarar verme ve ülkenin birbirine düşman iki bloğa bölünmesini hızlandırma riski taşıyor.

2022'de mahkeme tarafından kullanılan bu muazzam güç, siyasal uzlaşmanın hayli zorlaştığı bir siyasi sistemden kaynaklanıyor. Meclis'te çoğunluğu sağlamak, Senato'da 60 oy ve üstüne başkanlık imzası son derece zor. Şimdilerde politikacıların sorunları çözmek yerine kamusal tartışmalara alan açmaları daha kolay. Kongre, Amerikan toplumu için en zorlu sorunlarda, kamuoyunu yansıtmayı başaramıyor.

Ülkede yasa koyucular toplumsal olarak önemli kararları yargıçların üzerine atıyor. Sonuç olarak, Yüksek Mahkeme kararları, Senato çoğunluğunun gerekli olduğu yerlerde bir güç denemesi haline geliyor. Roe v. Wade kararını kaldırmak için açıkça yargıç seçme sözü veren Donald Trump, yargı bağımsızlığı fikrini daha da zayıflatmıştı. Bütün bu siyaset biçimi, sahada dayanılmaz bir baskı oluşturuyor.

Başkan Trump'ı sevmeyen ama yargıçlarına hayran olan muhafazakâr Amerikalılar, şöyle cevap verebilirler: “Ne var yani?” Bu noktada muhafazakârlar, liberallerin 1950'ler ve 1960'larda Kongre'yi geçemeyecekleri bir noktada farklı bir yol izleyerek mahkemeyi bozduklarını öne sürüyorlar. Muhafazakârlara göre Roe v. Wade meselesi o zamanlar yüzeysel bir şekilde tartışıldı ve sonrasında konuyla ilgili sağlıklı bir düzeltme yapılamadı. Amerikalıların çoğu, özgürlükçü bir görüş ile yaşamın anne karnında başladığı inancı arasında bir uzlaşmadan yana olsa bile, yargıçların, kamuoyuna boyun eğmemeleri gerektiğini savunuyor.

Bu kesinlikle doğru. Ancak 70 yıl önceki bir yargısal aktivizmin çözümü bugün geliştirilecek bir başka yargısal aktivizm değildir. Yasama organı, dönemin kritik sorunları için yasa yapamadığında, adaletin kendisini zehirlememesi için mahkemelerin özel bir sorumluluğu vardır. Mahkeme gerçekten de kamuoyuna rağmen karar alabilme iradesine sahip olmalıdır. Ama ne yaparsa yapsın geleneği ve emsal kararları tartması ve buna göre bir irade sergilemesi gerekir. Yargıçlar, güçlerini aşırı bir şekilde kullanarak yasama düğümlerini çözmeyi üstlenirlerse, kendilerini tamamen güçlü, seçilmemiş bir üçüncü meclisin ömür boyu üyelerine dönüştürmüş olurlar.

Bunu muhtemelen üç kötü sonuç takip eder. İlk olarak yargıçların aldıkları kararlar siyasi yönetimler tarafından dikkate alınmayabilir. Bu doğrultuda hukukun üstünlüğünün zayıfladığı bir Amerika daha az özgür ve daha işlevsiz bir noktaya sürüklenir. Mahkeme, 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde ve yine 2020 seçimlerinde kendisinden beklenen “nihai otorite” kapasitesini ve “son karar verici olma yeteneğini” kaybederse, anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde çözme otoritesini de kaybedebilir.

İkincisi, eğer yargıçlar, yarım asırdır geçerli olan emsal kararları, muhafazakarlık adına yırtıp atmaya başlarsa, ülke gündeminde mahkemenin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili giderek artan bir siyasi baskı oluşacaktır. Mahkemeyi sınırlandırmak, sıkıştırmak korkunç bir fikir ve şu anda Demokrat Parti için uç bir yaklaşım. Ancak yüksek mahkeme, kararlarıyla sağa kayarsa, 2024'teki seçimlerde Demokrat başkan adaylarına, hali hazırda üyelerinden sadece üçte birinin Demokrat Partili başkan ve senato üyeleri tarafından belirlendiği bir organı ehlileştirmek için ne yapacakları sorulacaktır. Bu tür öneriler ve tartışmalar, mahkeme seçim sonuçlarına karar vermek zorunda kaldığında da gündeme gelebilir.

Üçüncüsü, Amerikan toplumunun kırmızı ve mavi kamplara bölünmesi derinleşebilir. Amerika Birleşik Devletleri, eyaletlerin kendi yasalarının çoğunu yazma konusunda takdir yetkisine sahip olduğu federal bir sistem. Ancak Avrupa Birliği'nden farklı olarak aynı zamanda bir ulus. Eyalet yasaları eyaletler arasında ortak bir yasal çerçeveye imkan vermeyecek kadar farklılaşırsa, bu, o eyaletlerdeki azınlıkların haklarının çiğnenmesine yol açar. Bu durumda, azınlıkta kalanlar için tek çözüm, uygun bir eyalete taşınmak olacaktır. Ancak bir eyalette hemen herkesin Cumhuriyetçi ve komşu bir eyalette ise hemen herkesin Demokrat olduğu bir Amerika'nın herhangi bir ulusal vizyon etrafında bir araya gelmesi pek beklenemez. Böyle bir sosyolojik düzene dayanan devletler de toplumsal ve siyasal olarak neredeyse hiç birleşemez.

Bundan kaçınmanın ideal yolu, yasama organının uzlaşma sanatını yeniden keşfetmesi ve böylece mahkemenin sadece, kendisinden beklenen hakem rolünü üstlenmesi olacaktır. Siyasi sorunlar, en iyi şekilde yargıçlar tarafından değil, politikacılar tarafından çözülür. Amerika için bu olasılık bugün çok uzak görünüyor. Ancak İrlanda, hükümete tavsiyede bulunan bir “vatandaşlar meclisi” oluşturarak kürtaj konusunda bir uzlaşma bulmayı başardı. Amerika kurumsal yenilik ve katılımcı demokrasi ruhunu yeniden keşfedebilseydi, şimdi dokunulmaz görünen bazı sorunları rahatlıkla aşabilirdi.

Mahkemenin yeni üyeleri 2050'de hala o yargı koltuklarında olabilirler. Bu onlara büyük sorumluluklar yüklüyor. Ancak yargıçlar şimdiden rasyonel ve sağduyulu hareket etmezlerse, mahkeme o zamana kadar çok farklı bir yere dönüşecek; Amerika ise çok farklı bir ülkeye...

----
Roe v. Wade: 1973’te ABD Yüksek Mahkemesi'nin ülkede kürtajı yasal hale getiren kararıdır. Ulusal tartışmalara neden olan karar, o günden bugüne, Amerikan toplumunun kürtaj hakkı ve kürtaj karşıtı hareketler etrafında bölünerek Amerikan siyasetini şekillendiren hatlardan birini oluşturmuştur.


Bu analiz, 07 Mayıs 2022 tarihinde The Economist’te “How to save the supreme court from itself” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak yapılan çeviride editoryal düzenlemeye gidilmiştir.