×
AVRUPA

ANALİZ

Egemen Bir Avrupa ... ve Rusya: Avrupa Güvenliğinin Geleceği

Son dönemde Rusya, Avrupa'nın hareket kabiliyetini farklı cephelerde, eş zamanlı olarak test ediyor. Yaşanan süreç, AB üyesi devletlerin kırılganlıklarını ve ayrıca AB'nin göç, enerji ve güvenlik gibi önemli politika alanlarındaki hareket zafiyetini göz önüne seriyor.
SON DÖNEMDE Rusya, Avrupa'nın hareket [ve egemenlik] kabiliyetini farklı cephelerde, eş zamanlı olarak test ediyor: Yapay olarak oluşturulmuş bir mülteci kriziyle Beyaz Rusya sınırında; Büyük bir asker yığınağıyla Ukrayna sınırında; Rus sivil toplumunun kalbinde yer alan ve özellikle Alman örgütlerinin yakın ortağı olan Rus STK'sı Memorial'ın zorla kapatılmasıyla [kendi sınırlarında]; ikinci Karabağ savaşından sonra AGİT Minsk formatının aşılması yoluyla [Güney Kafkasya’da]; ve Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının sertifikasyonu üzerindeki baskısıyla [Almanya’da]. Yaşanan süreç, AB üyesi devletlerin kırılganlıklarını ve ayrıca AB'nin göç, enerji ve güvenlik gibi önemli politika alanlarındaki hareket zafiyetini göz önüne seriyor.

Yeni Alman hükümeti, koalisyon anlaşmasına göre, “Rusya'ya yönelik ortak ve tutarlı bir AB politikasına odaklanmak” istiyor. Üye devletlerin Moskova ile ilişkilerinde birlik olmaması ve Almanya'nın da son yıllarda ikircikli bir siyaset izlemesi nedeniyle eksik olan tam da buydu. Zira Eski Şansölye Angela Merkel hükümeti, bir yandan Kırım'ın ilhakı ve doğu Ukrayna'daki savaş karşısında AB devletlerini Rusya'ya karşı yaptırımlar konusunda birleştirdi. Öte yandan, AB ve Doğudaki komşularından gelen yoğun muhalefete rağmen Kuzey Akım 2 konusunda ısrar etti. Bu, AB'yi böldü ve Washington’la ilişkilere zarar verdi.

Rusya, Almanya ve AB için stratejik bir düşman haline geldi. Almanya, AB'deki Rus hacker saldırılarının ve dezenformasyon kampanyalarının ana hedefi durumunda. AB'yi zayıflatmak istiyorsanız, ekonomik olarak en önemli üye devletin güvenilirliğini baltalamalısınız. Moskova, Doğu-Batı çatışmasının sona ermesinden sonra müzakere edilen Avrupa Güvenlik Düzeni'ni artık tanımıyor. AGİT ve Avrupa Konseyi gibi çok taraflı kurumları zayıflatıyor. Aynı zamanda, yolsuzluğu ve gayri resmi yapıları teşvik ediyor. Başkan Putin'in Rusya'sı, artan iç baskı ve agresif bir dış politika ile 2012'den beri tamamen gücün merkezileştiği bir devlet haline geldi. “Batı” ile ve dolayısıyla AB ve Almanya ile olan çatışma, Rusya siyaset sistemi için bir meşruiyet kaynağı halini aldı. Bu mantığa göre, Batı kaybederse Rusya kazanır veya Batı kazanırsa Rusya kaybeder. Rusya yönetimi için, eylemsizlik veya kırmızı çizgilerin değiştirilmemesi, provokasyonu sürdürmeye davet anlamına gelir.

***
Avrupa Güvenliğinin Geleceği: Rusya Ne İstiyor?

Aralık 2021'in başlarından bu yana Rus yönetiminin Ukrayna sınırında yoğun bir askeri yığınak oluşturması, Moskova'nın ABD ve NATO ile yeni bir Avrupa güvenlik mimarisi üzerine yürüttüğü müzakerelerde var olan konumunu güçlendirmesine imkan sağlıyor.  Son gelişmeler özellikle Ukrayna ve diğer Sovyet sonrası devletlerin sınırlı egemenliğinin tanınması ve Avrupa'daki etki alanlarının taahhüt altına alınmasıyla ilgili. Aynı zamanda Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı ve Donbas'taki savaşla da bağlantılı. Donbas’taki savaş, Paris Şartı ve Budapeşte Muhtırası gibi Soğuk Savaş sonrası barış ve güvenlikle ilgili temel uluslararası anlaşmaları sorgulayan bir nitelik taşıyor. Gelinen noktada Rusya yönetimi, Ukrayna'nın geleceğinin ve özellikle Donbas'taki durumun artık Normandiya Formatı çerçevesinde Berlin ve Paris ile değil, öncelikle ABD yönetimi ile müzakere edilmesi gerektiğini açıkça deklare etmiş durumda. Eğer Avrupa ülkeleri müzakerelere dahil olacaksa Moskova, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya liderleriyle bir “Mini Yalta” seçeneğini düşünecek.

Avrupa güvenliğini yeniden müzakere etmek

Rusya yönetimi, iki taslak anlaşma içerisinde ABD ve NATO'dan yasal olarak bağlayıcı güvenlik garantileri talep ediyor. Temel taleplerden ilki, NATO’nun özellikle Ukrayna veya Gürcistan gibi bölgedeki bazı devletleri kapsayacak şekilde Doğu’ya doğru genişleme eğiliminden kaçınma taahhüdü. Bu taahhüt, NATO'nun 2008'deki Bükreş zirvesinde teklif edilen üyelik olasılığının geri çekilmesini gerektirecek. İkincisi, NATO’nun Rusya sınırına herhangi bir silah veya askeri güç konuşlandırmayacağını garanti etmesi. Üçüncüsü, NATO’nun Sovyet sonrası devletlerle askeri işbirliğini sona erdirmesi ve askeri güçlerini 1997 düzeyine geri çekmesi. Bu talep, 1997'de İttifak üyesi olmayan ülkelerde NATO’nun artık askeri güç ve silah konuşlandırmaması anlamına geliyor. Dolayısıyla Moskova, NATO'nun çok uluslu savaş gruplarını Polonya ve Baltık ülkelerinden çekmesini de talep etmiş oluyor. Dördüncü olarak, ABD’nin nükleer silahlarını Avrupa'dan çekmesi. Ve beşinci olarak ABD’nin Rusya'nın içişlerine karışmayı bırakması. Burada Kremlin, ABD'nin demokrasi inşa etme gündeminin bir parçası olarak sözde Renkli Devrimlere verilen desteğe atıfta bulunuyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ,Moskova'nın Finlandiya ve İsveç'in herhangi bir NATO üyeliğine eleştirel bir gözle baktığını açıkça belirtti. Böylece Rus yönetimi, bir yandan erişimini geleneksel Sovyet sonrası etki alanının ötesine taşıyor; öbür yandan NATO'nun Avrupa'daki rolünü azaltmaya çalışarak Avrupa güvenlik politikasında baskın bir konum elde etmeye çalışıyor. Rusya, eski Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev'in 2008'de yaptığı Avrupa güvenlik mimarisine ilişkin yeni bir anlaşma teklifinde olduğu gibi, Avrupa güvenliği konusunda artık sadece veto hakkı talep etmiyor. Bunun yerine, ABD'nin Avrupa'daki rolünü büyük ölçüde azaltmak, Moskova için güvenlik garantileri oluşturmak ve Avrupa'daki etki alanlarını yasal olarak bağlayıcı bir temelde pekiştirmek istiyor.

Ukrayna: Kilit devlet

Rusya, Ukrayna'yı etki ve entegrasyon alanının merkezi bir unsuru olarak görüyor. Rus yönetimi, Donbas ihtilafına bir çözüm bulunması için Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky ile müzakere masasına oturmadı. Bu, Dmitry Medvedev tarafından Ekim 2021'deki bir yazısında çok net bir şekilde ifade edildi. Medvedev o yazıda Kiev'i “Washington'un vassalı” olarak nitelendirdi ve mantıklı olan tek yaklaşımın Ukrayna'nın geleceğini ABD hükümetiyle müzakere etmek olduğunu savundu. Rus yönetimi, Ukrayna'nın ABD ve diğer NATO üyeleriyle silah teslimatı ve askeri işbirliği yoluyla gizlice NATO'ya entegrasyonu konusunda endişeli. Rusya için bu, Ukrayna'nın savunma yeteneklerini daha da artıracağı için Doğu Ukrayna'daki çatışmayı tırmandırma riskini de artıracak. Bu, bölgede Moskova'nın yükselen hakimiyetine ve dolayısıyla Kiev üzerindeki etkisine mal olabilir.

Baskı ve uzlaşma

Ancak şu anda tırmanış hakimiyeti, asker sevkiyatı, ısrarla sert söylemi ve iki anlaşma taslağı ile ABD liderliğini baskı altına alan Rusya'da. 2021'in başlarındaki askerler yığınağı sonrasında olduğu gibi, Başkan Putin, ABD Başkanı Biden'ı kendisiyle konuşmaya ikna etmeyi başardı. Putin, Biden'ı ikili bir müzakere formatına zorlamaya çalışıyor. Böylece Putin eşit şartlarda münhasır bir müzakere ortağı olarak konumlanıyor. Böylece ABD Başkanı'nın Avrupa güvenlik meselelerini ve Rusya-Ukrayna ihtilafını başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya havale etme planı geçersiz hale geliyor. Moskova, güvenlik politikası konusunda Avrupa’yı doğru aktörler olarak görmediği için eşit müzakere ortağı olarak kabul etmiyor. Bu noktada Washington, Rusya'nın güvenlik çıkarlarını artık görmezden gelemeyeceğini kabul etmek zorunda kalıyor. Bu yaklaşımla Rusya Devlet Başkanı, ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki birliği de test etmiş oluyor.

Uzun soluklu ve çok taraflı müzakereler

Rusya'nın talep ettiği güvenlik garantileri üzerinde anlaşmaya varılması kısa vadede mümkün görünmüyor. Bu nedenle Kremlin'in politikasına uygun yanıt, Avrupa'nın güvenlik konularını Washington ve Avrupa başkentleri arasında yakın bir koordinasyonla ve çok taraflı bir müzakere çerçevesinde ele almak olabilir. NATO-Rusya Konseyi'nin yeniden canlanması ve AGİT çerçevesinde müzakerelerin güncellenmesi de aynı yöne işaret ediyor. Evet, tam bir güven eksikliği var ve her iki kurum da abluka taktikleriyle zayıflıyor. Ancak Kremlin, Avrupa güvenliği konusunda yeni müzakereler olmadan Avrupa'da başka bir savaşın mümkün olduğunu açıkça belirtti. Böylece, bir yanda Avrupa- ABD ve diğer yanda Rusya olmak üzere iki cephe arasında, 1990'ların başında anlaşma sağlanan belgelere geri dönmenin artık yeterli olmadığı yeni bir rekabet yaşanıyor.

Şimdi öncelikle ihtiyaç duyulan şey, Rusya'ya karşı müzakere pozisyonunu güçlendirmek üzere olası ekonomik yaptırımlar ve askeri caydırıcılıkla birleştirilmiş açık kırmızı çizgiler. İkinci olarak, ABD'nin Avrupalı müttefikleriyle birlikte Avrupa güvenliği konusundaki fikirlerini Rus yönetimiyle tartıştığı işlevsel bir “çok taraflı format” gerekiyor. Bu, hızlı çözümlerin olmadığı uzun bir süreç olabilir: Bu nedenle pozisyonlar çok fazla farklılaşıyor. Tırmanış hakimiyetini Moskova'dan almak ve reaktif bir rolden aktif bir role geçmek önemli. Almanya bu bağlamda kilit bir konuma sahip: Çok taraflı bir formatın gelişimini önemli ölçüde etkileme ve Kuzey Akım 2'nin iptali de dahil olmak üzere tüm seçenekleri masaya koyma potansiyeline sahip.


Bu analiz, Stefan Meister’in 6 Ocak 2022 tarihinde Internationale Politik Quarterly’de yayınlanan “A Sovereign Europe ... and Russia” başlıklı yazısı ile 17 Ocak 2022 tarihinde German Council on Foreign Relations (DGAP)’de yayınlanan “The Future Of European Security – What Does Russıa Want?” başlıklı yazısının çevirisidir. İlk yazının bir bölümü, ikinci yazınınsa tamamı çevrilmiştir.

STEFAN MEISTER

Alman Dış İlişkiler Konseyi'nde (DGAP) Uluslararası Düzen ve Demokrasi programının başkanıdır.