×
İNGİLTERE

ANALİZ

Ekonomiyi Anayasayla Kurtarmak: İşçi Partisi’nin Anayasal Reform Önerisi

İngiltere’de İşçi Partisi, radikal bir anayasa reformu önerisinde bulundu. Öneri, İngiltere’de ekonomik kalkınmadan yerel yönetimlere, merkezi gücün dağıtılmasından sosyal haklara kadar uzanan geniş bir yapısal dönüşümün siyasal formülü olarak sunuluyor.
ESKİ BAŞBAKAN Gordon Brown liderliğindeki bir komisyon, İngiltere'nin dağınık anayasasında reform yapılmasına ilişkin, İngiltere siyasi tarihi açısından dönüm noktası niteliğinde, radikal bir rapor hazırladı. İşçi Partisi için hazırladığı raporda Brown, gelecekteki bir İşçi Partisi hükümetinin ülkede Lordlar Kamarası'nı kaldırarak onun yerine seçilmiş bir üst meclis kurulması önerisinde bulundu. [Öneri, İngiltere’de ekonomik kalkınmadan yerel yönetimlere, merkezi gücün dağıtılmasından sosyal haklara kadar uzanan geniş bir yapısal dönüşümün siyasal formülü olarak kurgulanıyor.] 

İşçi Partisi lideri Keir Starmer, raporun tanıtım programı için yaptığı “Yeni Bir Britanya” başlıklı kısa konuşmada, partisinin bir sonraki seçim beyannamesinde, raporda önerilen reformların ayrıntılarını ortaya koyacağını söyledi. Daha küçük ve demokratik olarak seçilmiş bir üst meclisin getirilmesine olan desteğini ifade etti.

Anayasa reformları, gündemi seçmenlerin ekonomi, sağlık ve eğitim gibi önemsediği konulardan uzaklaştırdığı için genellikle reddedilir. Rapor, anayasal ve ekonomik yenilenmeyi iç içe geçen bir program şeklinde sunarak bu eleştiriyi aşmaya çalışıyor. Bu vizyon, siyasi gücün Westminster'dan çevreye doğru yeniden dağıtılarak ekonominin reforme edilmesini öneriyor.

En önemlisi, rapor, yetkinin adem-i merkezileştirilmesine yönelik uzun vadeli taahhüdün yalnızca yasal mekanizmalar yoluyla güvence altına alınamayacağını öne sürüyor. İngiltere Anayasası’na göre, mevcut parlamenter egemenlik ilkesi, gelecekteki bir parlamentonun, yetki devrine karşı çıkması halinde, basitçe gücü yeniden merkezileştirmek için yasa çıkarabileceğine işaret ediyor. Bu nedenle ülkenin ademi merkeziyetçi güç ilkesini korumak için siyasi kurumlara ve anayasal çerçeveye ihtiyacı var.

Brown'a göre, Lordlar Kamarası'nı kendi deyimiyle “uluslar ve bölgeler meclisi” ile değiştirmek, daha adil bir sistemin gelişmesi için gerekli olan türden bir siyasi fikir birliğine ulaşmanın bir yolu. Bu üst meclis, anayasanın ve gücün bu yeniden dağılımının koruyucusu olarak hizmet edecek.

Seçilmiş bir üst meclis

Brown'ın raporu, gelecekteki bir İşçi Partisi hükümetini Lordlar Kamarası'nı İngiltere’nin uluslarını ve bölgelerini temsil eden seçilmiş bir ikinci meclisle değiştirmeye çağırıyor. Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda kesin tavsiyelerde bulunmaktan kaçınıyor. Bunun yerine meclisin yapısı ve seçim süreci hakkında istişareyi öneriyor.

Rapor, yeni üst meclisin dört temel işlevinin olmasını ön görüyor. Bunlardan ilki esasen mevcut rolüyle aynı: Mevzuatı ve hükümet politikasını yapıcı bir şekilde incelemek. Ama aynı zamanda üst meclisin, kamusal yaşam standartlarını gözetmesi; anayasayı ve güç dağılımını güvence altına alması da ön görülüyor.

Yeni üst meclis: Anayasal vasi mi?

Anayasayı ve gücün yeniden dağıtımını korumak için yeni meclis, anayasal nitelikteki yasalarla çelişen olağan yasa tekliflerini reddetme yetkisine sahip olacaktır. Ancak, bu noktada ele alınması gereken bazı sorunlar var.

“Anayasalar”, temel hakları tanımladıkları, devlet kurumlarını oluşturdukları ve kurumlar arasındaki ilişkileri düzenledikleri için genellikle olağan kanunlardan farklı kabul edilir. Örneğin, 1998 tarihli İskoçya Yasası, İskoç hükümetini yarattığı ve Westminster hükümetiyle ilişkisini düzenlediği için bir anayasa niteliği taşır.

Sorun şu ki, İskoçya Yasası gibi bazı bariz yasaların ötesinde neyin anayasal bir yasa olduğunu ve dolayısıyla neyin İngiltere Anayasası’nın bir parçası olduğunu belirlemek zor. Anayasa hukukçuları, kesin bir liste oluşturmak için uzun süredir uğraşıyorlar. Brown da görüşünü yalnızca belirsiz bir şekilde tanımladı.

Bir başka sorun da önerilen bir yasanın mevcut bir anayasal kanunla çelişip çelişmediğine nasıl karar verileceği. Rapordaki öneri, bu soruların açıklığa kavuşturulması için İngiltere yüksek mahkemesine havale edilmesine izin vermek. Bu, meclisi ve yüksek mahkemeyi anayasayı korumak ve ortak bir anayasa anlayışı geliştirmek konusunda birlikte çalışmaya teşvik ettiği için önemlidir.

***
Ekonominin dönüşümü için siyasal reform

Brown’un raporu, geniş kapsamlı bir reform gündeminin ana hatlarını çiziyor. Ancak raporun ana teması, İngiltere’nin ekonomik kaderini tersine çevirme ihtiyacı. Raporda siyasal reformlar (Lordlar Kamarası'nın uluslar ve bölgelerden oluşan bir meclisle değiştirilmesi gibi), İngiltere'nin ekonomik zorluklarına, özellikle de bölgesel eşitsizliklerine ve üretkenlik sorununa çözüm olarak sunuluyor.

Rapor, Muhafazakar hükümetin “seviye yükseltme” vizyonunu doğrudan hedef alıyor. Bunu bir başarısızlık olarak değerlendiriyor ve “daha büyük bir vizyona ihtiyaç olduğunu” öne sürüyor.

Seviye yükseltme, Muhafazakar Parti’nin Brexit sonrası Britanya vizyonu olarak ortaya çıktı. Bu vizyon, ülkenin daha az varlıklı bölgelerini yeniden canlandırma ve ekonomiyi Londra'dan uzaklaştırarak yeniden dengeleme taahhüdü sundu. İşçi Partisi şimdiye kadar bu vizyona karşılık olarak çok az şey önerdi.

Brown’un raporunda, “yetenek her yerde ama fırsatlar eşit dağılmıyor” gibi seviye yükseltme vizyonundaki sloganların güçlü yankıları var. Rapor, sıradan insanların coğrafi eşitsizlikler tarafından nasıl engellendiği ve bunların aşırı merkezileşmiş hükümet sistemiyle nasıl bağlantılı olduğunu analiz ediyor ve bu teze dayanıyor. Raporda beceriler, ar-ge ve ulaşım gibi ekonomik politika kaldıraçlarının ülke coğrafyasına dağıtılması ve devredilmesi destekleniyor.

İşçi Partisi, İskoçya ve Galler'e daha fazla yetki devri öneriyor, ancak en iddialı teklifler İngiliz yetki devri üzerine yapılıyor. Rapor, İngiltere'de yerel yönetimlere “mümkün olduğu kadar fazla özerklik” vererek, gücün büyük ölçüde ademi merkeziyetçiliğini öneriyor.

İşçi Partisi, her yerel yönetime insanların sağlık, eğitim ve iyi barınma gibi haklarını koruma sorumluluğu veren bir dizi “sosyal haklar” öneriyor.

Brown ayrıca yerel yönetime “anayasal koruma” sağlanmasının zorunluluğunu vurguluyor. Şu anda, hükümet yerel yönetimi kolaylıkla yeniden düzenleyebiliyor. Bu yetki İngiltere’de bugüne kadar, bir istikrarsızlık, karmaşa ve merkezileşme tarihine katkıda bulundu. İşçi Partisi'nin bu durum için çözümü, Lordlar Kamarası'nın yerini alacak üst meclis için ana görevler listesinin başına “yetki devrinin güvence altına alınması” maddesini yazmak. Reform kapsamında yerel özerkliği korumaya, yetki devrine ve yerel yönetimin yetkilerini merkezden almasına imkan vermeye yönelik yasal taahhütler de var. 

Brown’un raporu, ademi merkeziyetçilik hakkında çok büyük iddialarda bulunuyor. Ancak siyasal güçte gerçekten önemli bir kayma olacağını göstermek için çok daha fazla ayrıntıya ihtiyaç var.

Buradaki asıl zorluk, İngiltere'nin farklı bölgeleri arasında sınırların nereden çizilmesi gerektiğinin açık olmaması. Londra ve Manchester oldukça net, ancak kuzeydoğu veya doğu Midlands'te işler çok daha belirsiz ve tartışmalı. Merkezde bu tür kararlar alınırken açıkça ihtiyatlı davranılıyor. Ancak bunu yerel liderlere bırakmak ortaya yavaş işleyen bir süreç çıkaracak ve muhtemelen yerel siyaseti çıkmaza saplayacaktır. “Bölge” veya “yerel bölge”nin gerçekte ne olduğuyla ilgili yerel halk düzeyinde ortak bir fikre ve güçlü bir sese ihtiyaç var.

Ademi merkeziyet tek başına İngiltere'nin ekonomik zorluklarını çözemez. Bu, yerel yönetimlerin kendi alanları için uzun vadeli stratejiler geliştirme kapasitesine sahip olmalarını gerektirir. Şu anda bu kapasite konusunda büyük sorunlar var. İşçi Partisi, merkezi yetkilerin yalnızca yerel yönetimlerin bunları etkili bir şekilde kullanma kabiliyetine sahip olmaları durumunda devredeceğini vadediyor.  Ancak bu, en başta, finansman gerektirecek. Tıkanıklıkları aşmak ve yerel politika oluşturma sürecini iyileştirmek için merkezin yoğun müdahalesini gerektirecek.

Raporda, İngiltere siyasetinde potansiyel olarak büyük bir yetki devri ön görülüyor. Ancak bunun için İşçi Partisi'nin önce İngiltere'nin siyasi coğrafya sorununu çözmesi, yerel kapasite eksikliğini gidermesi ve merkezi mikro yönetime direnmesi gerekecek.

***
Yeni nesil “sosyal haklar”

İşçi Partisi tarafından 5 Aralık'ta açıklanan raporun, partinin bir sonraki seçimlerde açıklayacağı manifestosunun temelini oluşturması bekleniyor. Büyük ölçüde atanmış üyelerden oluşan Lordlar Kamarası'nın kaldırılmasını ve yerine yeni bir Milletler ve Bölgeler Meclisi’nin kurulmasını öneriyor. Westminster’ın derinlemesine temizlenmesini öneriyor: Daha katı bir siyasi-ahlak rejimi, kamu atamalarının daha sıkı denetimi ve milletvekillerinin dışardan iş alımının yasaklanması. Ayrıca yerel yönetimlere daha fazla yetki vermek için bazı mantıklı fikirleri var.

Ancak rapordaki gerçek radikalizm, yeni nesil bir “sosyal haklar” önerisinde yatıyor. Brown'ın raporuna göre, İngilizlerin vatandaşlıklarını düşündüklerinde ilk akla gelen şeyler, ücretsiz eğitim ve ücretsiz sağlık hizmetleri. Rapor, bu hizmetlere erişimin, tıpkı sivil haklar gibi sağlamlaştırılmasını ve güvence altına alınmasını öneriyor. ("Hiç kimse acil tedaviden mahrum bırakılmamalıdır", "hiç kimse muhtaç bırakılmamalıdır" gibi).

Brown, gelecekteki bir İşçi Partisi hükümetinin daha da ileri giderek adil çalışma koşulları ve kültürle ilgili haklar yaratabileceğini öne sürüyor. İngiltere'nin düzensiz ekonomisini eşitlemek için cesur bir anayasal ödev fikrini ortaya atıyor. Brown’un raporuna göre her şeyi denetleyecek olan parlamentonun, yeni yetkilendirilmiş bir üst meclisi olacak; bu üst meclis sosyal haklarla ilgili kuralların milletvekilleri tarafından kolayca değiştirilmesini engelleyecek ve böylece fiilen yazılı bir anayasa oluşturacaktır.

İşçi Partisi lideri Keir Starmer bu önerileri kabul etmek zorunda değil. Ancak bir düşünce kuruluşu olan Policy Exchange'den Yuan Yi Zhu'nun da ifade ettiği gibi, kapsamlı ve uygulanabilir yasal haklar yoluyla toplumsal değişim sağlamak, İşçi Partisi liderinin kariyerinin merkezinde yer alıyor. 1995'te Socialist Lawyer dergisindeki bir yazısında Starmer, hedefini "yalnızca siyasi gücün değil, aynı zamanda ekonomik gücün de dağıtılması" olarak açıkladı. İngiltere'nin çevrimiçi mahremiyet ve çevre gibi alanlarda "yeni nesil hakları" kaçıracağı korkusu, onun Brexit'e karşı çıkmasının temel nedenlerinden biriydi.

Başka ülkelerdeki sol kanat hükümetler, anayasalarda “sosyal hakları” sağlamlaştırmaya çalışıyorlar; ki bu politika özellikle Latin Amerika'da hayli popüler. Ama her zaman etkili değil. Acil tedavi hakkı tek başına hastane yataklarının maliyetini karşılamaz. Özellikle Ulusal Sağlık Hizmetinin durumu göz önüne alındığında, anayasal “sosyal haklar” fikri toplumda pek çok anlaşmazlığa yol açabilir. Halka daha iyi bir toplumsal sözleşme için anayasal bir hak vaat etmek, muhalefetteki bir parti için basit bir teklif. İktidarda kalmaksa daha pahalı bir taahhüt gerektirir. Starmer’in sosyal haklar fikrini benimseyip benimsemediği, içindeki radikalizm ateşinin hâlâ parlak bir şekilde yanıp yanmadığı sorusunun yanıtlanmasına yardımcı olacaktır.

***
Reform önerisi ve mayınlı bölgeler

Rapor, üst meclisle ilgili ayrıntılar konusunda çok belirsiz. Hangi seçim sisteminin kullanılması gerektiği konusundaki zorlu soru istişareye bırakılıyor. Aynı şey, bu organın aslında ulusları ve bölgeleri nasıl temsil edeceği için de geçerli.

İşçi Partisi'nin anayasa reformuna tarihi yaklaşımı, bu önerilerin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda bazı şüpheler uyandırıyor. Parti genellikle ekonomik olarak ilerici, ancak anayasal olarak muhafazakardır. Bu da kendi milletvekillerinin ve üyelerinin çoğunun kafasını karıştırır. Bununla birlikte, İşçi Partisi'nin anayasal muhafazakarlığının açık ve anlaşılır bir nedeni var.

İngiltere Anayasası’nı şekillendiren temel ilkeler var: Yazılı ve yerleşik bir anayasanın yokluğu, parlamenter egemenlik, merkezileşmiş bir devlet, Çoğunlukçu seçim sistemi ve zayıf bir Lordlar Kamarası. Bu özellikler, hükümetlerin bir kez iktidara geldiklerinde radikal gündemler izlemesi için uygun koşullar yaratıyor. Bu nedenle, İşçi Partisi hükümetlerinin anayasadaki bu yapısal özellikleri kaldırması her zaman mantıksız olmuştur.

Dolayısıyla mevcut anayasal düzenle ilgili reformlar, yalnızca gelecekteki İşçi Partisi hükümetlerinin radikal ekonomik değişim politikalarını zorlaştıracaktır. Bir İşçi Partisi hükümetini hayal kırıklığına uğratmaya çalışmadığı sürece, atanmış üyelerden oluşan bir ikinci meclis daha tolere edilebilir bir nitelik taşır.

Genel olarak Brown'ın raporu, İşçi Partisi'nin geleneksel anayasa düşüncesine aykırı. Seçilmiş üyelerden oluşan bir ikinci meclis tarafından korunan de-santralize bir devlet, vizyonlarının uyumlu olmaması halinde, gelecekteki bir İşçi Partisi hükümetini tehdit edebilir. Bu, söz konusu reform önerilerini büyük bir kumar haline getiriyor. Bu nedenle, yeni üst meclisin çalışma detaylarıyla ilgili vadedilen istişare, bu reformları uzun otların arasına atmak için bir bahaneye dönüştürecek olursa şaşırmamalıyız.



Bu analiz, Robert Greally’nin 07 Aralık 2022 tarihinde The Conversation’da yayınlanan “Labour’s plan to ‘abolish’ the House of Lords: what exactly has been proposed – and the chances Keir Starmer will adopt it” başlıklı yazısı ile Jack Newman’ın 07 Aralık 2022 tarihinde yine The Conversation’da yayınlanan “Is Labour’s vision of a New Britain any different to the Tories’ levelling up?” başlıklı yazısı ve ayrıca The Economist’te 05 Aralık 2022 tarihinde yayınlanan “Britain’s Labour Party ponders a new generation of ‘social rights’” yazının çevirisidir. Yazılar kısaltılarak çevirilmiş ve çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.