×
ARAP DÜNYASI
30.05.2023

ANALİZ

Esad ve Realizm İçin Zafer Anı: Suriye 12 Yıl Sonra Arap Ligi’nde!

En acımasız iktidarlar, başkaları için yeterince sorun yaratırsa, diplomatik kurtuluşa giden bir yol bulabilir gibi görünüyor. Arap Ligi daveti, bölgesel izolasyonunu sona erdirme yolunda uzun bir çabanın doruk noktası ve Batı'dan tekrar kabul görme yolunda kritik bir adım.
ARAP BİRLİĞİ toplantıları… Üye ülkelerin bu toplantılara katılmaktan çok fazla hoşlandıklarını söylemek zor. 2016'da Fas'ın zirveye ev sahipliği yapması planlanıyordu. Ancak daha sonra, toplantıyı zaman kaybı olarak nitelendirerek böyle bir zahmete girmemeye karar verdi. Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman, geçen yıl Cezayir'de düzenlenen toplantıyı atlamak için doktor raporu aldı.

Bu yılki Arap zirvesinden muhtemelen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad dışında kimse pek memnun kalmayacak. Suriye, Esad’ın hükümet karşıtı protestolara yönelik acımasız baskı uyguladığı ve ülkeyi iç savaşa sürüklediği 2011 yılından bu yana Arap Birliği’nden uzaklaştırıldı. Ancak 7 Mayıs'ta Birlik, Suriye'yi yeniden örgüte kabul etti ve Esad'ı Suudi Arabistan'da yapılacak zirveye davet etti.

Esad için bu davet, Arap izolasyonunu sona erdirmek için sergilenen uzun bir çabanın doruk noktası ve Batı'dan tekrar kabul görme yolunda kritik bir adım.

Rejim, şimdiye kadar yeni bir normalleşmeyi hak edecek hiçbir şey yapmadı: Ne siyasi reform konusunda bir taviz verdi ne savaş suçlarının hesabını verdi ne de çoğu komşu ülkelerde bulunan 6 milyon Suriyeli mülteciyi eve getirmek için bir girişimde bulundu. Savaştan önce ülkede yaklaşık 22 milyon insan vardı. Bu sayının kabaca yarısı, ülkedeki baskı ve iç savaş nedeniyle yurt dışına veya Suriye'nin başka noktalarına kaçmak zorunda kaldı. Suriye rejimi, zaman içinde Körfez'i uyuşturucularla dolduran bir kleptokrasiyi yönetmeye başladı. Ayrıca rejimin bazı Arap devletlerinin ezeli rakibi olan İran'la yakın bağları var. Ülkede yoksulluk yaygın. Yine de en acımasız iktidarlar, başkaları için yeterince sorun yaratırsa, diplomatik kurtuluşa giden bir yol bulabilir gibi görünüyor.

Bu, Esad’ın dünya sahnesine dönüşüyle ilgili önemli bir ders. Bir diğer önemli nokta ise Rus desteğini isteyen otokratlar ve savaş ağalarının hayal kırıklığına uğraması. Esad'ın Arap dünyasına ve özellikle zengin Körfez ülkelerine ihtiyacı var. Çünkü Rusya harap olmuş bir Suriye’yi yeniden inşa edemez.

İleriye dönük olarak Esad için en iyi gelişme, rejime karşı yaptırım uygulayan Batı ile yakınlaşma yolunun açılması olacak. Enerji sektöründeki yaptırımlar, firmaların yeni enerji santralleri kurmasını veya ekipman tedarik etmesini engelliyor. Körfez'deki müstakbel yatırımcılar, yaptırımlara ters düşebileceklerinden korktukları için küçük ölçekli güneş enerjisi projeleri konusunda bile gerginler. Batı’yla yakınlaşma şimdilik pek mümkün görünmüyor. Ancak yaptırım kalemlerinin sadece birinden bahsetmek bile, tatsız bir soruyu gündeme getiriyor: Eğer bir rejim, yaptırımlara rağmen ayakta kalıyorsa ve yaptırımlar rejimi değişime zorlamada başarısız oluyorsa, sivillere verdiği zarara rağmen yaptırımlar sürdürülmeli mi?

İşin aslı Esad hiçbir zaman kendi bölgesinde tamamen dışlanan biri olmadı. Cezayir, Esad rejimiyle bağlarını kesmeyi reddetti. Mısır, kısa ömürlü demokratik hükümet döneminde kısa bir süre için bağlantılarını kesti, ancak 2013'teki askeri darbeden sonra siyasi ilişkilerini yeniden kurdu. Yine de geçtiğimiz on yılda genel olarak yalnızdı. Esad geçen yıl resmi bir ziyaret için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ye geldiğinde, bu onun 11 yıldır bir Arap ülkesine yaptığı ilk seyahatti.

BAE, 2018'de Şam'daki büyükelçiliğini yeniden açtığında izolasyonunu ilk kıran ülkeler arasındaydı ve müttefiklerini de aynısını yapmaya çağırdı. Şubat ayındaki deprem vesilesiyle birçok Arap ülkesi lideri Esad’la irtibat kurmaya yöneldi. 

Arap liderlerinin normalleşmeyi istemelerinin birkaç nedeni var. Biri bölgedeki geniş yumuşama ruhu. Suudiler, Mart ayında İran ile diplomatik bağları yeniden kurmak ve büyükelçilikleri yeniden açmak için anlaşmaya vardı. Suriye, Yemen ve başka yerlerde yıllarca süren vekâlet savaşlarından sonra, her iki taraf da kendi ülkelerinde gerilimi düşürmeye ve mevzilerini güçlendirmeye öncelik veriyor. Türkiye ve Mısır, on yıllık siyasi gerilimi sona erdirmeye çalışıyor. Körfez ülkeleri, Arap yarımadasındaki küçük komşuları Katar'a yönelik ambargolarına son verdiler. Bölgedeki eski düşmanlar, aralarında yeniden dostluk kurmaya çalışıyor.

Ancak iş Suriye'ye gelince Arap liderler normalleşmeyle ilgili daha büyük beklentilere sahip. Komşuları milyonlarca Suriyeli mülteciden kurtulmayı umuyor. Sadece 5 milyon nüfuslu Lübnan'da 2 milyon kadar insan, haksız yere ülkenin ekonomik çöküşünden sorumlu bir yük olarak görülüyor. Türkiye'de de hava sert bir hal aldı. 14 Mayıs seçimlerinde ana muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçilmesi halinde Suriyelileri iki yıl içinde toparlayacağına söz verdi.

Yine de bu konuda çok fazla umutlu olmaya gerek yok. Genişleyen Suriye diasporasında kimileri yurt edindikleri ülkelerde insana yakışır hayatlar kurdular, ancak kimileri sefalete mahkûm oldu, çadırlarda yaşadı ve yardımlarla hayatta kaldı. Ancak çok azı tekrar Suriye'ye dönmek istiyor. Rejim siyasi reformlar yapmadıkça ve yeniden yapılanma konusunda ilerleme kaydetmedikçe (en azından kendi tercihleriyle) bunu yapmaları pek olası değil.

Yine de Suriye bazı adımlar atabilir. Zira Suriye, Körfez'de popüler bir keyif verici uyuşturucu olan Captagon'un dünya genelinde önde gelen üreticisi haline geldi. BAE'deki yetkililer, 2020'de bir elektrik kablosu sevkiyatının içine gizlenmiş yaklaşık 36 milyon tablete el koydu. Ertesi yıl Suudi gümrük yetkilileri bir greyfurt kargosunda 20 milyon hap buldu. Ürdün 2020'de 1,4 milyon, 2021’de 15 milyon, 2022'nin ilk dört ayındaysa 17 milyon hap ele geçirdiğini açıkladı. Sınır muhafızları, silahlı kaçakçılarla çatışmalarda öldürüldü.

Suriye, savaştan önceki 11 milyar dolardan yılda sadece 1 milyar dolar değerinde yasal mal ihraç ediyor. Hükümet günde sadece birkaç saat elektrik sağlayabiliyor.

Esad hayatta kalmasını kısmen, 2015 yılında rejimini desteklemek için binlerce asker ve düzinelerce savaş uçağı gönderen Rusya'ya borçlu. Rusya, yıkılmasına yardım ettiği şeyi yeniden inşa etmek için çok az şey yaptı. 2019 ve 2020'de Rus yetkililer büyük bir gürültüyle Suriye için milyarlarca dolar değerinde projeler duyurdu: Modernize edilmiş bir elektrik şebekesi, Tartus limanında bir tahıl merkezi, ülkeler arası bir demiryolu. Ancak yıllar sonra ülke hala elektrik kesintilerine ve buğday kıtlığına katlanıyor; trenler istasyonda bekliyor. 

Gelinen noktada Rusya, Suriye'de kendi çıkarlarını güvence altına aldı: Tartus'ta bir deniz üssü ve diğer şeylerin yanı sıra, fosfat madenciliği. Bu çıkarlar, yoksul Suriyelilere ev ve iş sağlamayı kapsamıyor.

Diğer taraftan Suriye'de savaşan bir paralı asker birliği olan Rus Wagner Grup, bir altın madenciliği operasyonunu denetlediği Sudan'da da askeri birliğe sahip. Wagner Grup, Sudan’da ülkenin kontrolü için resmi orduyla savaşan Paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ve onun patronu Muhammed Hamdan Dagalo ile yakın işbirliği içinde çalışıyor. Rusya, savaşçılarını desteklemek için adam ve cephane gönderecektir; ancak Suriye’nin yeniden yapılanması için çok fazla adım atması pek olası değil.

Suriye yeniden inşa edilecekse, paranın başka bir yerden gelmesi gerekecek. Batılı hükümetler, anlaşılır bir şekilde, faturayı ödemeye gönülsüzler. Körfez ülkeleri bu konuda daha istekli olabilir. Tabii bu ülkere, siyasi nüfuz veya ekonomik kazanç sağlanırsa.

Amerika resmi olarak bu yakınlaşmaya ve normalleşmeye karşı çıkıyor: Esad'ın izole bir şekilde kalmasını istiyor. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 4 Mayıs'ta Ürdünlü mevkidaşını aradı ve Amerika'nın rejimi tanımayacağını ve "başka ülkelerle normalleşmesini desteklemediğini" yineledi. Orta ve güney Avrupa’daki bazı ülkeler (Suriyeli mülteci nüfustan kurtulma umuduyla) bağları yeniden kurmayı tercih etse de AB, ABD ile aynı sert çizgiyi izliyor. Ancak Arap diplomatlar, özel görüşmelerde Amerikalıların Esad rejimine ulaşmaları için kendilerine “sarı ışık” yaktığını söylüyor. 

Captagon uyuşturucu krizi, bu normalleşme sürecinin ne kadar sıkıntılı bir çaba olduğunu gösteriyor. Batılı yetkililer dolambaçsız bir argüman ileri sürüyorlar: Sorunu Esad yarattığına göre, rejimle bağları yeniden kurmak, bölgeyi uyuşturucuyla doldurmasından dolayı onu ödüllendirmek anlamına gelir. Arap liderler teşhisin doğru; ama reçetenin yanlış olduğunu düşünüyorlar. Esad uyuşturucuyu koz olarak kullanıyorsa tek çözümün onunla çalışmak olduğunu belirtiyorlar. Sonsuz şantajı göze alıyorlar. Belki Esad bu akışı durduracak ama daha fazla taviz istediğinde akışın önünü kolayca geri açabilir.

Diğer taraftan Batı politikasının fazla hayali olduğu söylenebilir. Amerika, Esad’ın "Suriye'de ateşkes, yeni bir anayasa ve serbest seçim" çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uymasını istiyor. Esad, 1971'den beri süren bir rejim alışkanlığı olarak bu tür reformlara ilgi göstermiyor. Arap devletleri, yakınlaşma ve normalleşmenin neler sağlayabileceği konusunda çok iyimser. Ancak yakınlaşmadan kaçınmak zaten başarısız oldu!


Bu yazı, 9 Mayıs 2013 tarihinde The Economist’te “After 12 years of blood, Assad’s Syria rejoins the Arab League” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.