×
İNGİLTERE

ANALİZ

İktidar Nasıl Kazanılır?: İşçi Partisi ve Seçim Sisteminde Reform

İşçi Partisi yönetimi, seçmenlerine “biz ya da onlar” karşıtlığını empoze ederek onları konsolide edebilmek ve yönlendirebilmek üzere çoğunluğa dayalı seçim sistemini savunuyor. Ülkede ilericiler, geçmişte yaşama konusundaki bu ısrarın bedelini ödeyecek.
İNGİLİZ İŞÇİ PARTİSİ, 26 Eylül’de yapılan yıllık olağan kongresinde, İngiliz seçim sisteminde nispi temsil sistemine geçilmesiyle ilgili bir reform önerisini küçük bir farkla reddetti.  

Esas olarak Parti üyeliği, nispi temsilin desteklenmesi konusunda ezici bir çoğunluğa sahipti. Üyelerin yüzde 80'i bu kararı destekliyordu. Ancak Parti liderliği buna şiddetle karşı çıktı. Parti liderliği bu konuda sendikalara güveniyordu. Birçok sendika, nispi temsile içgüdüsel olarak karşıdır. Bir kısmı ise kayıtsızdır. Sonuçta sendikalar bu konuda Keir Starmer’i destekleyerek ona parlak bir zafer sundu. Parti, yüzde 95’lik bir sendika oyu etrafında, büyük bir siyasi ve kültürel değişimi küçük bir farkla reddetmiş oldu.  

Ülkenin çoğu fark etmemiş olabilir. Ancak bu karar, İşçi Partisi’nin durumu ve Birleşik Krallık'taki ilerici siyasete yönelik büyük beklentiler açısından son derece açıklayıcı. İşçi Partisi'nin seçim reformu ile döngüsel bir ilişkisi var: Parti kazanamayacak gibi göründüğünde destek artar ve kazanırsa erir.

Ancak Parti’nin seçmenle onların oy verme eğilimleriyle ilişkisi sadece araçsal değil. Bu ilişki son derece kültürel ve duygusal. İşçi Partisi'nin oyların nasıl sayılacağına ilişkin görüş ve tercihi, sadece kendisini ilgilendiren bir durum değil. Aynı zamanda diğer partiler ve topluluklarla ilişkilere bakış açısıyla ve toplumda değişimin nasıl gerçekleştiğine ilişkin tutumuyla da yakından irtibatlı.

Çoğunluk sistemi (yani “kazanan hepsini alır” kuralı), iki partili sistemin kendisini sonsuz bir şekilde yeniden üretmesine izin verir. İşçiler ve Muhafazakarlardan oluşan iki parti, mutlak bir şekilde hayatta kalır (hatta muhafazakarların dördüncü dönemde 11 puan önde olduğu bir durumda sistem daha çok bir tekel görüntüsü alır). Çünkü her Liberal Demokrat için 250.000 ve bir Yeşiller milletvekili için 850.000 oy gerekirken; her bir Muhafazakar milletvekili 38.000 ve her bir İşçi Partisi milletvekili ise 50.000 oyla seçilir.

Bu haliyle çoğunluğa dayalı seçim sistemi, küçük partileri dışarıda tutan ve iki büyük partiyi ne kadar kötü performans gösterirlerse göstersinler siyasetin merkezine yerleştiren bir bariyerdir. Durağanlık, kesinlik ve istikrar adına meşrulaştırılır.

Bu yazının amacı, siyaset-toplum ilişkisinin esasını tartışmak değil. İşçi Partisi'nin (kendilerini giderek daha fazla iktidardan uzaklaştıran çoğunluk sistemi yerine), Muhafazakarları iktidardan uzaklaştırabilecek bir seçim sistemini benimsemeyi neden reddettiğini anlamak. İşçi Partisi -yani liderlik, yetkililer, sendikalar, milletvekillerinin çoğu ve birlikte öğle yemeği yedikleri yorumcuların çoğu- Muhafazakarların mevcut çoğunluk sisteminden elde ettiği avantajdan etkilenmemiş gibi görünüyor.

İşçi Partisi, gelecek seçimi kazanabileceği konusunda ısrar ediyor. Söylemesi gereken şey bu tabii. Ancak halk, Parti’nin hükümete hazır olduklarını düşünmüyor: Ağustos ayındaki bir YouGov anketine göre, katılımcıların yüzde 15’i Starmer'ın Başbakan olabileceğini düşünürken, yüzde 61'i bunun olası olmadığını düşünüyor. (…)

Bir fırsat kaçtı

“Başbakan Starmer”e giden tek gerçekçi yol, İşçi Partisi'nin Avam Kamarası'ndaki İskoç Ulusal Partisi (SNP), Galler Partisi (Plaid Cymru) ve Liberal Demokrat milletvekillerinin oylarına ve ülkede (en az bunun kadar önemli olan) aktivistlerin ve seçmenlerin desteğine dayanan bir tür partiler arası ittifaktan geçiyor. Aynı şekilde son dönemde bir düzine sandalye ile İşçi Partisi'ni parçalayabilecek gibi görünen Yeşiller'i de kapsayan bir ittifaktan.

Bu ittifakla, bir İşçi Partisi çoğunluğu için gereken mantıksız bir yüzde 10,5 puanlık dalgalanma, amacı sadece Muhafazakar olmayan bir hükümetin kurulması olan çok daha rutin ve gerçekçi 3,5 puana düşecektir. Bir halkla ilişkiler çalışması, bu olasılığın önünü açabilir. Zira bu çalışma, Liberal Demokratları ve Yeşilleri, seçim reformunun herkesin kendi tercihine göre oy vermesine imkan sağlayacağını bilerek, yalnızca kazanabileceği koltuklar konusunda İşçi Partisi’ni desteklemeye teşvik eder.

Aynı şekilde, İşçi Partisi destekçilerinin de sadece kazanabilecekleri yerlerde Liberal Demokratları desteklemesi; Yeşillere ise hak ettikleri en az fazladan bir koltuğu vermesi gerekir. Daha büyük bir ödül için küçük fedakarlıklar. Yeni bir hükümet ve yeni bir siyaset.

Ancak Starmer bunu kavramak yerine, bir İşçi Partisi hükümeti için İşçi Partisi'ne oy vermeniz gerektiğini söyleyen yavan bir iddiada bulundu. Bir seçmen olarak hedefiniz İşçi Partisi’ni [Downing Street’teki] 10 numaraya çıkarmak olsa bile, (yeni başlayanlar için belirtelim), siyasette ikinci tercihleri Muhafazakarlar olan Liberal Demokratların sahip olduğu 80 sandalyeye bakıldığında bu hiç de gerçekçi değil.

Muhafazakarlık karşıtı bir ittifakta gerçek ve baskın bir iktidar umudu ile büyük olasılıkla hiçbir iktidar imkanının olmadığı bir durum arasında bir seçimle karşı karşıya kalan İşçi Partisi, çoğunluk seçim sistemine sahip çıkarak iktidardan uzak kalmayı seçti. Deneyimli gözlemciler ve kampanya yürütücülerine göre, Parti Liderlik Ofisi, USDAW gibi bir veya iki sendikayı halkla ilişkiler karşıtı olmaktan tarafsızlığa ya da [ülkedeki en büyük sendika olan] UNISON'u tarafsız olmaktan reform yanlısı olmaya kaydırmak isteseydi, bunu yapabilirlerdi. Ama yapmadılar. Çoğunluk sistemini istediler. Soru, neden?

Tabii ki, partiler arası işbirliği her zaman endişe vericidir. Ancak işbirliğinin alternatifi, İşçi Partisi için eşi benzeri görülmemiş bir aralıksız beşinci yenilgi ise o zaman bu işbirliği hem parti hem de ülke için varoluşsaldır. Özellikle de Birleşik Krallığın, Westminster Muhafazakarlarının daimi egemenlik kurduğu bir ülkeye dönüşmesinin İskoçya’daki bağımsızlık taleplerini sürekli olarak körüklediği düşünüldüğünde.

"Muhalefet hegemonyası"

Paylaşılan bir iktidar imkanına karşı iktidardan külliyen uzak kalmanın seçilmesine dair tek rasyonel gerekçe, İşçi Partisi açısından garantili ikinciliğin, üçüncü ve dördüncü partilere karşı sağladığı avantajlar dolayısıyla vazgeçilemeyecek kadar büyük bir hediye olarak durmasıdır. “Majesteleri’nin Sadık Muhalefeti” olma durumu, İşçi Partisi için, ödün veremeyeceği bir ödül gibi görünüyor. Bir tweeter paylaşımında belirtildiği gibi, parti yönetimi için “muhalefetin hegemonyası iktidardan daha önemlidir.”

İşçi Partisi'nin giderek tuhaflaşan ruhunu anlama konusunda, siyasi kurumları eski iktidar mücadelelerinin fosilleşmiş versiyonu olarak tanımlayan Brezilyalı sol teorisyen Roberto Unger hayli ufuk açıcı bir isim. İşçi Partisi, (aslında ve belki de sadece) geç Viktorya dönemi kurumlarının ve mücadelelerinin yeniden yaratılmasıdır. Daimi duyarlılığı, yönetimsel bir merkeziyetçiliği savunan Leninizm ve Fabianizm'in bir karışımına dayanır. Son derece mekanik, hiyerarşi ve kontrol üzerine sabitlenmiş olan partinin tüm ahlakı, tepeye çıkmak ve aşağıdakilere komuta etmekle ilgilidir. Bunun, elbette, her zaman partinin iyiliği için olduğu iddia edilir.

En kötü durumda, İşçi Partisi bir istismar siyaseti izler. Neredeyse kendi seçmenleriyle ve üyeleriyle “gidecek başka yerleri” olmadığı için alay eder. Çoğunluğa dayalı seçim sistemi, işte bu "onlar ya da biz" ikili seçimini zorlamanın yoludur. “Öncü” Parti operatörleri, partinin hem solunda hem de sağında bulunuyor: Önceki başkan Corbyn, halkla ilişkilerde çoğulculuğu ilerletmek için Starmer'in yaptığından fazla ya da eksik bir şey yapmadı. İkisi de “makine” politikacısı. 1997'yi sonsuza kadar tekrarlamak için doğru bakış, 1945’teki sol siyasettir. Bu arada dünya ilerliyor ve her ikisini de dikiz aynasının derinliklerinde bir yerde bırakıyor.

Parti makinesini kontrol etmenin primi göz önüne alındığında, diğer partiler ve gruplarla olduğundan daha fazla uzlaşmaya veya müzakereye yer yoktur. Her zaman ya hep ya hiçtir. Biz veya onlar. Arkanda olmayan herkes, tanımı gereği sana karşıdır. Gerçekten de çizgiye basmadan ilerici olduklarını iddia edenler, en kötü suçlulardır. Bu şekilde, en azından başarısızlık her zaman bir başkasının hatası olabilir.

Ve sonra her seçimde, çoğunluk seçim sistemi İşçi Partisi’nin lastiklerini şişiriyor, sağlam bir ikinci sırayı garanti ediyor. Fraksiyon zevki, sosyal demokrasi ya da kızıl sosyalizm karşısında, sağ liderlerin sonunda hayata geçireceği “bizim sıramız” rüyasını canlı tutuyor. 

Dışarıda gerçek dünya var, işler hızla değişiyor. İşçi Partisi'ni oluşturan uyumlu, makine benzeri sınıf ve yönetim sistemi ortadan kalktı. Dijital, birbirine bağlı ve daha düz bir dünya, yeni kurumlar oluşturuyor ve seçim alanını yeniden şekillendiriyor. On yıllardır işçi sınıfının oyu, İşçi Partisi'nin parmaklarının arasından kayıp gidiyor. İskoçya yavaşça kaybedildi. Ardından “kırmızı duvar” dramatik bir şekilde bunu takip etti. Şimdi kaybedilen Asya oyları. Her halükârda insanlar, İşçi Partisi'nin büyük makine planlarının birer çarkı olmaktan çekiniyor.

Seçmenler her zamankinden daha değişken ve bu da daha gevşek ve daha çevik bir siyaset gerektiriyor. Buna karşılık Parti, zayıflasa bile, daha sıkı bir kontrol yoluyla siyaset geliştirmeye çalışır. Şehirlerde Yeşiller için ve “mavi duvar”da Liberal Demokratlar için alan açılırken; Boris Johnson kamu harcamalarını artırmak için vergileri artırarak İşçi Partisi'nin temel alanına cüretkar baskılar yaparken, İşçi Partisi bütün bunlara yalnızca daha fazla sertleşerek karşılık veriyor.

İşçi, işçi olmayı bırakabilir mi? Şüpheli. Blairizm ve Corbynizm'in ikiz devrimlerinin hiçbiri partiyi kendi kontrol ekseninden kaydırmak için hiçbir şey yapamadı. Parti ve üyeler arasındaki boşluk artık açılıyor. Çoğunluk seçim sistemi, çatlakların üzerini örtmeye devam ediyor. Ama sadece o kadar. Sonunda bir şeyler feda edilecek. En büyük tehlike bunun, paslanan ama inatçı bir Parti kültürü değil, Britanya'daki tüm ilerici değişim umutları olacak olması.

İlerici umutlar için kurtuluş, çoğulculuğun [ve partiler arası işbirliğinin] bir zayıflık işareti değil, derin bir modern gerçeklik ve dolayısıyla bir güç olduğunu anlamakta yatıyor. Çoğulculuğu, sadece araçsal olarak ve kazanma amacıyla değil, aynı zamanda kendi içinde içsel bir iyilik olarak kabul etmekte.
 
İşçi Partisi’nin “büyük çadırı” nadiren mutlu bir yer olmuştur. Ve bu çadır artık zamanını doldurdu. Parti’nin bugün diğer ilericilerin de evlerini yapabilecekleri bir kamp alanına çadır kurması gerekiyor. Aksi halde sonsuza kadar bir “Muhafazakar Kasaba”da yaşamaya mahkum olacak.


Bu yazı Prospect’te 15 Ekim 2021 tarihinde “Labour and electoral reform: rage against the machine” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.