×
KÜRESEL

ANALİZ

Siyasi Düşünceler Tarihi Dersleri ve Avrupa-Merkezcilik

Son zamanlarda hem Batı akademisinde hem de Batı-dışı olarak adlandırılan toplumlarda Avrupa-merkezci yaklaşıma itirazlar yöneltiliyor.
“ÜNİVERSİTENİN AMACI ÜZERİNE Bir Sorgulama” başlıklı yazımda “liberal eğitimin önündeki tek engelin devlet müdahalesi olmadığı”nı ve “serbest bir tartışma ortamı idealize edilecekse, akademik dünyanın da siyasi tercihlerini, normatif kabullerini dikkate almak” gerektiğini ifade etmiştim. 

Bu yazıda ise bu normatif kabullerden biri olarak görülebileceğini düşündüğüm Avrupa-merkezci yaklaşımı, siyaset bilimi bölümlerinde okutulan siyaset teorisi ve siyasi düşünceler tarihi dersleri özelinde ele alacağım ve bu kabule yöneltilen itirazları değerlendireceğim. 

Bu değerlendirmeyi yapabilmek için öncelikle siyaset teorisi derslerinin siyaset bilimi bölümlerinin müfredatlarındaki önemine dikkat çekmek lazım. Siyaset teorisi siyaset bilimi bölümlerindeki diğer derslerden farklı olarak doğrudan normatif konuları ele alır ve siyaset bilimcilerin verili olarak aldıkları kavramların ne anlama geldiklerini, farklı yorumlarının olup olamayacağını, farklı yorumların hangisinin daha tercih edilir olduğunu irdeler. Normatif kelimesinin kendisinin de ifade ettiği üzere, siyaset teorisi siyasi alanı sadece tasvir etmekle kalmaz, bunun ötesine geçerek iyi bir düzenin ne olduğunu tartışır, siyaseti yönetmesi gereken normların neler olabileceğini sorgular. 

Siyaset teorisinin normatif siyasi kavramları irdelemesi bu teorilerin öğretildiği dersleri siyaset bilimi müfredatlarında önemli bir konuma getirir. Öğrenciler bu derslerde ampirik tartışmaların ötesine geçerek ideal siyasi düzene dair farklı fikirleri öğrenirler ve bu konularda kendi fikirlerini oluşturabilmeleri için gerekli teorik alt yapıyı kazanırlar. 

Siyasi Düşünceler ve Avrupa-merkezcilik

Ne var ki bu derslerin içeriklerine bakıldığında genelde Batı toplumlarının kimlik oluşumunda önemli rol oynadığı varsayılan düşünürlerin anlatıldığı görülmektedir. Siyaset bilimi bölümlerindeki siyasi düşünceler tarihi dersleri bu anlamda Batı düşünce tarihine eşitlenmektedir. Antik Yunan’dan başlayıp, Roma’daki siyasi düşünce ve Hıristiyanlıkla devam eden ve sonrasında modern siyasi teorileri ele alan bu dersler, öğrencilere siyasi düşünceler tarihi başlığıyla açılmakta ama içerik olarak Batı kimliğinin referans aldığı düşünürleri aktarmaktadır. 
Bu noktada bu derslerdeki Avrupa-merkezci yaklaşım ortaya çıkmaktadır. İdeal siyasi düzene dair farklı fikirlerin aktarılması beklenen bu dersler, normatif ufkunu Batı toplumlarının kendi içinde tartışa geldiği teorilerle sınırlandırmakta ve bu anlamda Batı dışı olarak adlandırılan dünyanın siyasi teorik birikimini göz ardı etmektedir.

Avrupa-merkezci siyasi düşünceler tarihi öğretimi dünyanın birçok yerinde hakim yaklaşım olarak devam ediyor. Diğer taraftan, siyasi düşünceler tarihi başlığıyla yayımlanan kitaplar incelediğinde de bu kitapların içeriğinin büyük ölçüde Batı tarihindeki siyasi düşünceleri incelediği görülüyor. Dolayısıyla siyaset bilimi bölümlerinde verilen bu derslerin Avrupa-merkezci bir bakış açısıyla kurgulandığını söylemek mümkün. 

Avrupa-merkezciliğe İtirazlar

Bu derslerdeki hakim yapı böyle olmakla birlikte, son zamanlarda hem Batı akademisinde hem de Batı-dışı olarak adlandırılan toplumlarda bu yaklaşıma itirazlar yöneltiliyor. Bir açıdan, Batı-dışı olarak adlandırılan dünyada bu itirazların olması beklenen bir gelişme. Zira bu toplumlarda kayıtsız şartsız Batılılaşmayı savunan kesimler dışında, birçok ideolojik akımın (milliyetçilik, muhafazakarlık gibi) düşüncelerinde bir gelenek vurgusu bulmak mümkün. Gelenek vurgusu tabiatıyla kendi geçmişini öğrenmeyi, anlamayı ve devam ettirmeyi içerir. Geleneğe bağlılığını devam ettiren insanlar için siyasi konuları sadece Batı toplumlarının siyasi teorileri üzerinden ele almak eksik gözükmekte. Bu anlamda kendi geleneğiyle irtibatını devam ettirmek isteyen bir öğrenci popülasyonu için siyaset teorisi derslerindeki Avrupa-merkezci yaklaşımın dönüşümü ve Batı-dışı düşüncelere daha fazla alan açılması önem arz ediyor. 

 Batı akademisinde ise Avrupa-merkezci siyaset teorisi derslerine farklı argümanlar üzerinden itirazlar yükseltilmiştir. Bazı düşünürler siyaset teorisinin doğasına vurgu yapar ve normatif sorularla uğraşan bu alanın, ancak karşılaştırmalı şekilde yapılırsa hakkıyla yapılmış olacağını ileri sürer. Bu yaklaşıma göre, belirli bir kavramı tartışırken farklı, birbiriyle çatışan siyasi düşünce geleneklerinin bu konuda ne dediğini incelemezsek, benimsediğimiz değerlerin eleştirilerini yeterince ele almamış ve dolayısıyla felsefi bir gerekçelendirme olmadan değerlerimizi savunmuş oluruz. Bu ise özünde felsefi temellendirme olması gereken siyaset teorisinin dogmatikleşmesi ve kısırlaşması sorununu doğurur ya da ondaki eleştirel düşünme çizgisinin üzerini örter. Dolayısıyla siyasi düşünceler tarihi içerik açısından zenginleştirilmeli, Batıdaki siyasi teorilere getirilen eleştiriler incelenmeli ve siyaset teorisi farklı düşünce geleneklerinin birbirlerine getirdikleri eleştirilere odaklanmalıdır. Siyaset teorisine ancak bu şekilde yaklaşıldığında canlı bir felsefi ortam oluşabilir ve siyaset teorisi Batılı düşünürler arasında geçen bir monoloğun ötesine geçebilir. 

Başka bazı teorisyenler Avrupa-merkezci müfredatın değiştirilmesini pragmatik ya da işlevsel denilebilecek gerekçelerle savunurlar. Onlara göre Batı-dışı siyasi düşünce gelenekleri hayatiyetlerini devam ettirmekte ve dünya siyasetini etkilemektedir. Dolayısıyla dünya siyasetini anlamlandırmak isteyen bir öğrenci kendisini sadece Batı’da ortaya çıkan siyasi düşünceleri çalışmakla sınırlandırmamalı, eğitiminin bir bölümünde Batı-dışı dünyanın siyasi düşüncesini de anlamaya odaklanmalıdır. Bu anlamda, pragmatik gerekçelendirmeye göre, siyasi düşünceler derslerinin içeriklerinin genişletilmesi, öğrencilerin dünya siyasetini daha iyi anlamlandırmalarını mümkün kılması açısından gereklidir. Kapsamı genişletilmiş siyaset teorisi dersleri siyaset bilimi öğrencilerinin edinmesi gereken akademik formasyonun olmazsa olmaz bir unsuru olarak görülmelidir. 

Yeni Yaklaşımlar

Tüm bu argümanlar ve gerekçelendirmeler, siyaset teorisi eğitimindeki mevcut statükonun yetersizliğine dikkat çekmekte ve siyaset bilimi müfredatlarında yenilikler yapılmasını önermektedirler. Bu eleştirilerin bir sonuca dönüştüğü örnekler de var ve dünyanın çeşitli yerlerinde daha kapsayıcı siyaset teorisi dersleri görülüyor. Örnek olarak, Georgetown üniversitesinde siyaset teorisyeni Nura Hossainzadeh tarafından açılan bir siyaset teorisi dersinde, Platon ve onun İslam dünyasındaki yorumcuları Farabi ve İbn Sina birlikte tartışılmakta, kadın ve eşitlik konusu Mary Wollstonecraft, Ziba Mir-Hosseini ve Ali Şeriati gibi farklı coğrafyalardan düşünürlerin metinleri üzerinden ele alınmakta, din-demokrasi ilişkisi konusunda John Rawls, Seyyid Kutub, Abdullahi An-Naim birlikte değerlendirilmekte. Dersin başka kısımlarında da Gandi’yi ve Konfüçyen geleneği şiddet dışılık, demokrasi gibi konular bağlamında tartışan okumalar veriliyor. 

Bu ders birçok açıdan yukarıda verilen yaklaşımların beklentilerini karşılamaktadır. İlk olarak, ders Batı-dışında bir siyasi geleneğe kendini ait gören bir öğrenci için kendinden bir şeyler bulabileceği bir içeriğe sahip. İkinci olarak, dersin birbirinden çok farklı düşünceleri aynı ortamda tartışması siyaset teorisinin monoloğun ötesine geçip, karşılaştırmalı şekilde yapılması gerektiğini savunanların taleplerini karşılıyor. Son olarak, pragmatik açıdan bakıldığında, ders öğrenciye Batı dışındaki birçok düşünürün fikirlerini aktarmakta ve öğrencinin dünya siyasetini anlamasını kolaylaştırmaktadır. 

Genel olarak değerlendirildiğinde, Avrupa-merkezci siyasi düşünceler tarihi ya da siyaset teorisi derslerine yapılan eleştiriler ve itirazlar dikkate değer. Avrupa-merkezcilik siyaset bilimi bölümlerinde yaygın olarak benimsenen bir normatif kabul olarak gözüküyor ama gösterildiği üzere bu yaklaşımın ortaya çıkardığı birçok problem var. Yukarıda kısaca verilen eleştiriler bu konuda büyüyen bir literatür olduğunu gösteriyor. Bütün bunların yazının ilk paragrafında bahsedilen liberal eğitim için anlamı, özgür, serbest akademi tartışmasının devlet müdahalesi konusunun ötesine geçip, akademinin bu ön kabullerini de sorunsallaştırması gerektiğidir. Bu çerçevede bu yazıda bahsedilen itirazlar ve bunların müfredat içeriği üzerine sonuçları daha detaylı tartışılmayı ve analiz edilmeyi hak etmektedir.  

ÖMER TAŞGETİREN

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi. Doktorasını Georgia State üniversitesinde tamamlayan Taşgetiren, siyasal düşünceler tarihi, demokrasi teorisi, liberalizm konularında araştırmalar yapmakta ve bu konularda dersler vermektedir.