×
AFRİKA
2.01.2022
Çeviri: HASAN YALVAÇ

ANALİZ

Sudan Siyaseti: Tarihsel İstikrarsızlık ve Ordunun Siyasal Güce Dönüşümü

Yerelleştirilmiş patronaj siyaseti ve ulusal rekabetin değişken karışımı, Sudan’da seçilmiş hükümetlerin sömürgecilik döneminden kalan sorunlarla yüzleşmek için çok uygun bir adres olmadığına işaret ediyor.
ÖMER EL-BEŞİR rejiminin 2019 yılında düşmesi, başkent Hartum sokaklarında protestocular tarafından “ve devrildi!” çığlıklarıyla karşılandı. Ancak geçiş süreci, protestocular ile en kritik anda Beşir’e verdikleri desteği geri çeken Sudan ordusu arasındaki güç paylaşımına dayanıyordu.

Sudan'da askerler, 1964 ve 1985 yıllarında, iki kez, halk protestolarının arkasında durarak öncesinde de darbelerle kurulmuş olan rejimleri devirdi. Her iki örnekte de askerler birkaç yıl içerisinde iktidara tekrar geri döndü. Şimdi asıl sorun, bunun bir daha gerçekleşip gerçekleşmeyeceği.

Sömürgecilik ve askeri güç 

Sömürgecilik, Sudan’da ordunun siyasi güce olan iştahını açıklamaya yardımcı olacak en önemli tarihsel süreç. Sudan, 19. yüzyılın başlarında Mısır yöneticileri tarafından fethedilmesiyle [1820'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Güney Sudan seferinden sonra] oluşturuldu. [1880’lerin başında Sudanlılar yönetimi ele geçirdilerse de] 19. yüzyılın sonunda İngiltere ve Mısır tarafından bir “ortak yönetim” kurulmak üzere tekrar işgal edildi. Bu, büyük oranda İngilizlerin kontrolü altında şekillenen bir yönetimdi. Sudan’da siyasi güç ve bağımsızlık, silah yardımıyla geldi. Askerler nesiller boyunca, Sudan devletinin nihai koruyucuları oldukları düşüncesiyle yetişti.

Sudan’da sömürge idaresinin başka sonuçları da oldu. Sömürge idaresi, Hartum civarında güç ve zenginlik odaklı merkezi bir devlet inşa etti. 1956'da sömürge yönetiminin sona ermesinden bu yana, Sudan'ın siyasi elitleri devlet kontrolünü zenginliğe giden bir yol olarak görmeye yöneldi. Kısa süreli parlamenter yönetim dönemlerinde, sivil liderler, iktidar mücadelesinde bölgesel veya mezhepsel duyguları harekete geçirdiler.
 
Yerelleştirilmiş patronaj siyaseti ve ulusal rekabetin değişken karışımı, ülkede seçilmiş hükümetlerin sömürgecilikten kalan sorunlarla yüzleşmek için uygun bir adres olmadığına işaret ediyordu. Pamuk ihracatına aşırı bağımlılık ve merkez ile güney, batı ve doğu bölgeleri arasındaki büyük gelir adaletsizliği bu sorunlardan bazılarıydı.

Sivil siyasetin başarısızlıkları orduya sürekli tekrarlanan askeri müdahaleler için hazır bir bahane sundu. Aslında ordu, her yönetime el koyduğunda sivillerden daha başarılı olmadığını gösterdi, ancak her seferinde daha da güçlenerek devletin kontrolünü ele geçirdi.

İslam ve seçim sandığı 

Kötü yönetim ve fakirlik, Sudanlıları daha iyi bir yönetime giden olası bir yol olarak İslam'a yöneltti, ancak din, en nihayetinde devlet yönetimi tarafından sistemin bir parçası haline getirildi. Beşir, 1989'da iktidarı ele geçirdiğinde, İslam yoluyla ahlak ve adaleti yeniden tesis edecek bir Kurtuluş Devrimi'nin neferi olduğunu ileri sürdü. Devletin otoriter refleksi, dini hukukun belirli bir görüş çerçevesinde, sert bir şekilde uygulanmasıyla kendini gösterdi.

Seçim sandığı da sistemin bir parçası haline getirildi: Devlet, 1970’lerde ve yine Beşir iktidarında 1989'dan sonra, askeri vesayetle kontrol edilen seçimlerde meşruiyet arayışına girdi. Bu seçimler, politikacılara seçmenleri için ödül arama fikrini teşvik etti. Gerçek siyasi değişimin imkânsız olduğu bir ortamda, yerel liderlerse ülkede bekçi statülerini güvence altına alan anlaşmalar yapmaya odaklandılar.

Beşir yönetimindeki rejim, 1990'ların sonlarından itibaren rejime sadakati ödüllendirmeyi amaçlayan ve hızla genişleyen bir patronaj ekonomisini finanse eden kısa süreli bir petrol geliri bolluğundan yararlandı. Ordu, her türlü denetimden muaf bir kayıt dışı ekonomi modeli içerisinde, kendi endüstrisini ve yatırımlarını geliştirerek en çok çıkar sağlayan kesim oldu.

Ancak, hükümetin otoriter alışkanlıkları zamanla güney bölgesini, (2011'de Güney Sudan olarak ayrılmasıyla noktalanan) uzun bir isyana sevk etti. Ülkenin batısında ve doğusunda ortaya çıkan benzer hoşnutsuzluklar, en ağırı Darfur'da olmak üzere, silahlı çatışmalara yol açtı.

Yükselen istikrarsızlık 

Güney Sudan'ın ayrılmasından sonra, petrol gelirlerinin düşüşü, devlet otoritesini olumsuz etkiledi. Beşir'in devrilişi, yolsuzluk, siyasi ve dini özgürlüklerin baskılanması, süre gelen şiddet, artan yakıt ve ekmek maliyetlerine karşı aylarca süren protestoların ardından gerçekleşti.

Askereler, protestolara karşı kanlı müdahalelerin işe yaramadığını gördükten sonra kendileri değişim istedikleri için değil de protestolardan ürktükleri için Beşir'e karşı cephe aldılar. Darfur savaşıyla ortaya çıkan ve orduyla tedirgin edici bir ittifak içerisinde olan “Hızlı Destek Kuvvetleri” adlı milis güç de aynı şekilde hareket etti.

Seçimler yaklaşırken protestolara liderlik yapan siviller, geçiş hükümetinde askerlerle iktidarı paylaşmak üzere anlaşma yaptı. Siviller ile askerler, uluslararası organizasyonlarda yıllarca deneyim sahibi olmuş ekonomist Hamdok’un başbakan olması konusunda anlaşmaya vardı. Ancak siviller geçiş anlaşmasını bir devrim olarak görürken askerlerin cüretini ve geniş nüfuz ağlarını hafife aldılar.

Uluslararası kreditörlerin, herkesin asla geri ödenmeyeceğini bildiği krediler için karmaşık bir borç kurtarma programı konusunda ısrar etmeleri üzerine ülkede pek çok kişinin umut bağladığı ekonomik dönüşüm ertelendi. Batı ve doğudaki isyancı grupların anlaşmaya dahil edilmesi ve bunların kendileri için imtiyaz talep etmeleri, hükümetin konumunu sarstığı gibi geçiş takvimini daha da karmaşık hale getirdi.

Bu arada askerler, Hamdok’un kurduğu zayıf ve güçsüz hükümetin iradesini ortaya koyma kabiliyeti olmadığını gördükleri için ellerinde tuttukları ekonomik kaynakları iade etmeye yanaşmadı. Değişimin yavaş temposu ve son aylarda pandemi nedeniyle şiddetlenen ekonomik zorluklar hükümete yönelik halk desteğinin azalmasına neden olurken siyaset sahnesinde askerlere karşı hiçbir savunma mekanizması kalmadı.


Bu yazı 28 Ekim 2021 tarihinde Conversation’da “Sudan coup: years of instability have made the army key power brokers” başlığıyla yayınlandı. Metni, Hasan YALVAÇ'ın çevirisiyle sunuyoruz.

JUSTIN WILLIS

Durham Üniversitesi'nde tarih profesörü. Sudan siyaseti ve tarihi üzerine araştırmalar yapıyor.