×
KÜRESEL

ANALİZ

Üniversitenin Amacı Üzerine Bir Sorgulama

Dünyada üniversite ya da genel olarak eğitim kurumlarının amacına yönelik iki temel yaklaşımdan söz edilebilir.
Boğaziçi üniversitesine yeni rektör atanması ve sonrasında gelişen olaylar Türkiye’de öteden beri tartışılan devletin eğitim politikalarıyla ilgili bir dizi soruyu yeniden gündeme getirdi. Rektörler atanarak mı yoksa seçimle mi iş başına gelmeliydiler? Siyaset üniversite ilişkisi nasıl olmalıydı? Rektörlerin siyasi kimlikleri olabilir miydi? Bunlar elbette önemli sorular ve bugün bu soruların halen sorulması da bu alanda pek bir ilerleme kat edilmediğinin göstergesi. Bu meselelere genelde siyasi kamplaşmalar çerçevesince bakılıyor olmasının da bu konularda bir açılımı zorlaştırdığını söylemek mümkün. 

Birçok yorumcunun da belirttiği üzere rektörlerin nasıl göreve geleceğine ilişkin tartışma aslında daha temel bir tartışmaya, üniversitenin amacının ne olduğu tartışmasına dair fikirlerimizle ilgili. Ya da başka bir deyişle, üniversitenin amacının, misyonunun ne olduğunu tartışmadan daha detay bir konu olan bu meselede ilerleme kaydetmemiz pek mümkün değil. 

Bu açıdan bakıldığında dünyada üniversite ya da genel olarak eğitim kurumlarının amacına yönelik iki temel yaklaşım görülebilir. Birincisi “devletçi” olarak adlandırılabilecek, eğitimin amacının devletin referans aldığı dünya görüşünü topluma aktarmak ve benimsetmek olduğunu savunan yaklaşım. İkincisi ise düşünce alanında kendi ayakları üzerinde durabilen insanlar yetiştirmeyi amaçlayan, farklı fikirlerin öğrencilere mümkün olduğunca objektif bir şekilde aktarıldığı ve tartışıldığı “liberal” bir eğitim modeli. 

Birinci modelde öğrencilere aktarılması gereken hakikatler var, devlete, topluma ve tarihe dair bilinmesi gereken doğrular var ve öğrencilerden beklenen ise bunları öğrenmeleri ve sınavlarda bu doğruları aktarmaları. İkinci modelde ise çatışan doğrular ve hakikatler var ve sınıf ortamı bu çatışan doğruların hakkaniyetli bir şekilde tartışılmasını kolaylaştıran bir platform. Bu modelde dersin amacı öğrencilerin benimsedikleri fikirlere dair gerekçeler, argümanlar üretebilmelerini sağlamak ve onları körü körüne bir fikri savunmaktan kurtarmak. 

Bu iki yaklaşımın da dünyada takipçileri ve savunucuları olduğunu söylemek mümkün. Birinci yaklaşım bir anlamda ulus-devletlerin fabrika ayarlarına işaret ediyor. Sonuçta bir ülkede ulus inşasını amaçlayan her devlet, varlığını devam ettirebilmek için, belirli bir düşünceyi vatandaşlara aktarmayı amaçlar. İkinci yaklaşım ise birinci yaklaşımın yanında dünyanın çeşitli üniversitelerinde, eğitim platformlarında ya da genel olarak felsefeye, sorgulamaya değer veren toplumlarda yaşamaya devam ediyor. 

Üniversitenin amacının ne olduğu tartışmasında sorulması gereken soru bu iki yaklaşımdan hangisinin bilimsel araştırmalarda daha kaliteli ürünler ortaya çıkaracağı. Burada da belki doğa bilimleri, temel bilimler ve sosyal ve beşeri bilimler arasında bir ayrım yapmak gerekiyor. Birinci grupta yukarıda anlatılan liberal eğitimin uygulanmasının bir anlamı olmayabilir zira bu alanlar daha çok tek bir doğrunun olduğu alanlar (eğer bu alanları felsefi bir zeminde tartışmıyorsanız). Diğer taraftan sosyal ve beşeri bilimlerde liberal eğitim modelinin uygulanmasının bir mantığı var çünkü tabiatı itibariyle bu alanlar farklı değer yargılarından etkileniyorlar. Demokrasinin ideal bir rejim olup olmadığını tartışmakla, bir matematik denklemi çözmek arasında bir mahiyet farkı var. 

O halde yukarıda sorulan soruyu daha dar bir çerçevede sormak gerekiyor: Tarihi, sosyolojiyi, siyaset bilimini, ekonomiyi, felsefeyi devletçi bir yaklaşımla mı çalışmak daha anlamlı olur yoksa liberal bir yaklaşımla mı? Sosyal ve beşeri bilimlerle bir şekilde hemhal olan herkes muhtemelen bu tartışmada oyunu liberal yaklaşımdan yana kullanacaktır. Devletçi yaklaşımla bu konulara yaklaşılırsa bir takım fikirleri ezberleyen ama neden bu fikirleri benimsediği sorulduğunda cevap veremeyen öğrenci tiplerinin ortaya çıkması mümkün. Liberal yaklaşım ise bu alanların tabiatına daha uygun zira tüm bu alanlarda birbiriyle rekabet halinde olan çok sayıda farklı yaklaşım var. Bu farklı yaklaşımlar objektif ve hakkaniyetli bir şekilde tartışılmadan varılacak sonuçların her zaman eksik ve yetersiz olma ihtimali var. 

Özetle liberal eğitim modeli, oluşturduğu zengin tartışma iklimiyle, sosyal ve beşeri bilimler alanında daha kaliteli akademik ürünler çıkmasını kolaylaştırabilir. Diğer taraftan, devletçi yaklaşım akademik üretimin temeli olan sorgulamayı, tartışmayı ve eleştirel düşünceyi dışlamasıyla üniversitenin fakirleşmesine sebep olabilir. 

Bununla birlikte, liberal eğitimle ilgili vurgulanması gereken ince bir husus daha var. Bu husus da liberal eğitimin önündeki tek engelin devlet müdahalesi olmadığı. Akademik dünyanın belirli dünya görüşlerini öncelemesi ve bunları derin bir sorgulamaya tabi tutmaması da liberal eğitim bağlamında gündeme getirilmesi gerekli konular. Bir başka deyişle, siyasi telkinin sadece devlet yöneticilerinden gelebileceğini düşünmek yüzeysel ve eksik bir okuma olur. Eğer serbest bir tartışma ortamı idealize edilecekse, akademik dünyanın da siyasi tercihlerini, normatif kabullerini dikkate almak ve bunları konuşmak gerekiyor. Liberal eğitim genel olarak öğrenciye herhangi bir fikrin tek doğru olarak telkin edilmesine ve belirli fikirlerin tartışılmaz hakikatler olarak sunulmasına karşı çıkar. Bu fikirler devletin resmi görüşü olabileceği gibi akademisyenlerin yaygın olarak benimsedikleri kanaatler de olabilir. İkisinin de yeterli bir tartışma zemini olmadan öğrenciye aktarılması liberal eğitim açısından problem oluşturur. Dolayısıyla, üniversitelerin liberal eğitim açısından performansını tartışırken sadece siyasi müdahale olup olmadığına bakmak yeterli olmayacaktır. Üniversitenin kendi içerisinde kurduğu tartışma ikliminin yeterliliğini de dikkate almak gerekir. 

Genel olarak, Türkiye’de ya da dünyada liberal eğitimin yeterince anlaşıldığı ve takdir edildiği söylenemez. Dünyanın birçok yerinde yaygın eğilim üniversiteye belirli bir şekil vermek yönünde. Oysa tüm bu çabalar, eğer buradaki analiz doğruysa, sosyal ve beşeri bilimlerin tabiatlarına aykırı. Diğer taraftan, liberal eğitim herkes için bir kazan-kazan durumuna da dönüşebilir. Sonuçta farklı ideolojileri benimseyenler insanların kendi fikirlerine sorgusuz sualsiz inanmalarını istemiyorlarsa, liberal eğitim onların tam da bu isteklerine cevap vermek üzere geliştirilmiştir.

ÖMER TAŞGETİREN

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi. Doktorasını Georgia State üniversitesinde tamamlayan Taşgetiren, siyasal düşünceler tarihi, demokrasi teorisi, liberalizm konularında araştırmalar yapmakta ve bu konularda dersler vermektedir.