×
ALMANYA

ANALİZ

Yakın-Yeni Dönem Almanya Milliyetçileri mi?: Bir “Almanya Alternatif Partisi” Çözümlemesi

Almanya Alternatif Partisi (AfD)’nin doğuşunu refah açısından geri kalmış Doğu eyaletlerinde, yükselişini de 2014'den itibaren yaşanan mülteci krizlerinde aramak gerekiyor.
MİLLİYETÇİLİK, Fransız İhtilali ile ortaya çıkmış, modern dönemin hassas, o sebeple de yönetilmesi gereken olgularından biri. Her toplumun kendini kutsaması, belki cin çıkarma partisi gibi normal-eğlenceli görülebilir fakat bu kutsama ortak alanlarda yaşayan diğer etnisiteleri veya diğer ülkeleri yok etmeye varmalı mıdır? Gerçekten damarlardaki kan bir vatandaşlık nedeni olarak hep ululaştırılmalı mıdır? Yaşanan endişeler insanları cinnet geçirmeye zorladığında toplum da içinden bir canavar doğuruyor ve bu maalesef dünyanın her yerinde görülebilecek bir vahamettir. 
 
Almanya, Hitler dönemindeki versiyonu ile milliyetçilik çözümlemelerinde kendini yok eden ülke örneklemlerinden biri olarak gösteriliyor. Hitler’in partisi 1945 yılında yasaklansa da ve çok kere kapatılsa da onun uzantısı olan ve 1964 yılından beridir faaliyetlerini sürdüren Ulusal Demokrat Parti (NPD) günümüzde hala varlığını sürdürmektedir. NPD, başka çeşit bir milliyetçiliği tasvir ediyor.
 
Küreselleşme ve Avrupa siyasetindeki (problemli) gelişmelere paralel olarak 1980’li yıllardan itibaren ekonomik, kültürel, sosyal ve kültürel alanlarda yabancılaşma-erozyon-alan kaybı gibi nedenlerden veya endişelerden ötürü bir başka çeşit milliyetçilik ortaya çıktı. Bu makale Almanya’da bu yeni milliyetçilik akımlarının en güçlüsü olan AfD’yi ele alıyor. 2013 yılında kurulmuş olan bir parti nasıl bir hızla ilerlemiş ve Alman siyasetindeki değişimlerle ana muhalefet konumuna yükselmiştir? Burada doğru analiz tabii ki iç ve dış şartları da kapsayan bir yöntemle yapılmalıdır. Yani AfD temel olarak neleri istiyor, ne tür bir toplum düşlüyor? Neye itiraz ediyor? Bu soruların muhtemel yanıtları hem Almanya hem de Avrupa siyaseti için önem arz ediyor.
 
*** 
 
Bu parti nasıl doğdu, nasıl yükseldi?
 
AfD, bütün Avrupa bölgesinde görülen aşırı sağcı itirazlarla ortaya çıktı. Hatırlatmak gerekirse, bu parti önceki Almanya Başbakanı Merkel'in 2010’lu yıllarda Avro Krizi ile mücadele esnasında Birlik ülkelerinin daha fazla dayanışmacı tavrına “Almanya’nın paraları çarçur edilmemeli” mealindeki eleştirilerle kurulmuştu. AfD, aynı iktidarın Suriyeli sığınmacıları kısmen de olsa ülkeye kabul etmesi üzerine oylarını artırdı. 2019 yılında, yani kurulduktan yalnızca 6 yıl sonra federal parlamentoda, 16 eyalet parlamentosunda ve yerel belediyelerde grup kurma başarısına ulaştı. Almanya’da 1945 yılından sonra bu kadar kısa bir sürede tüm parlamentolarda temsil başarısını gösteren başka bir parti olmadı. Son kertede, 2017-2021 yılları arasında ülkede tüm eyaletlerde meclislere girmekle ve Thüringen eyaletinde güçlü olmakla kalmamış, federal düzeyde de ana muhalefet olarak belirdi.
 
2013 seçimlerinde yalnızca %4,9’luk bir büyümeye sahip olan parti, 2017 seçimlerinde bu oranı %12,6’ya çıkardı. Bu noktada şu bilgi akla getirilmeli: Bastırılan “Arap Baharı” sürecinde artan göçler, 2015 yılında Avrupa ülkelerinde de bir mülteci krizine neden oldu. 1 milyonu aşkın Suriyeli insanı AB kabul etti, Merkel’in “Hoş geldiniz” politikası Almanya’da kimi kesimlerde ters tepti; bu düzlemde AfD bir alternatif olarak görüldü.
 
2021 seçimlerinde ise bu parti %10,3’lük bir performans gösterdi.
 
***
Parti’nin Ana Kabulleri
 
Aşırı-sağ popülist bir parti olan AfD’nin ana ideolojik kabulleri arasında; İslam karşıtlığı, göçmen karşıtlığı, Alman (menfaatlerine dayalı) milliyetçiliği ve Avrupa Birliği şüpheciliği gelmekte.
 
İslam ve göçmenler bağlamında AfD özellikle şu hususları merkeze alıyor: Devlet iç ve dış siyasette toplum güvenliğini sağlamalı, terör saldırılarına karşı vatandaşını korumalı, kültürel aşınmaya müsaade edilmemeli. Müslüman yurttaşlar kanunlara uydukları sürece sorun değiller fakat artışları kontrol edilmeli, mümkün olduğunca önlenmeli! AfD, esasında İslam’ın Almanya için uygun bir din olmadığı görüşünde. Yine, sınırsız-kitlesel göçü engellemek için sınırlardaki kontroller mutlaka sıkılaştırılmalı, göçmen kampları Almanya’nın dışında kurulmalı. 
 
Bir ankete göre AfD’ye oy verme nedenleri arasında özellikle şu üç düşünce-korku öne çıkıyor: 
• %95: kültürümüzü ve dilimizi kaybediyoruz!
• %94: Almanya fazla değişiyor!
• %92: Almanya İslâm'ın etkisinde kalıyor!
 
“Almanya, kendini koruyacak kadar milliyetçi olmalı! Küreselleşme, göç, işçi transferi gerekliliği vb. nedeni ne olursa olsun ülkede üst damar Alman’ların kalmalı” diyor!
 
Ayrıca “Avrupa Birleşik Devletleri” fikrini reddediyor ve AB’ye üye ülkelerin mevzuatta yeniden ulusal sınırlara çekilmesi gerektiğini vurguluyor, hatta Euro para biriminin kaldırılmasını talep ediyor.
 
Dahası, Almanya’nın Rusya ile olan ilişkilerinde ülkenin zarara uğramaması gerektiği savunuluyor. İklim krizi veya enerji hususlarında da “Önce Almanya”, yani ülkenin zarara uğramaması yaklaşımı var.
 
*** 
AfD ve Seçmen Dinamiği
 
Peki bu parti temelde hangi seçmenlerden oy alıyor, neden? 
 
Bochum Ruhr Üniversitesinde Tarihçi Dr. Caner Tekin analizinde bizlere kritik bilgiler sunuyor:
 
AfD’nin doğuşunu refah açısından geri kalmış doğu eyaletlerinde, yükselişini de 2014'den itibaren yaşanan mülteci krizlerinde aramak gerekiyor. 2022 sonuna kadar, batı eyaletlerinde nispeten düşük seçim başarılarına kıyasla eskiden DDR yönetiminde olan eyaletlerin hepsinde AfD'nin bugün 3. ya da 2. parti durumuna yükselmesi tesadüfle açıklanamaz. Doğu bölgelerinde AfD'ye oy verenlerin yaş gruplarının dağılımında gençlerin önemli bir oranı bulması, partinin Doğu'daki istikrarının ileride değişmeyeceğini gösteriyor. Bu bölgelerin en önemli ilk özelliği yüksek işsizlik ve refah düzeyinin Batı bölgelerine göre muazzam düşüklüğü. İkinci özellik ise milliyetçiliğin 1945-1990 arası baskı altında olması ve siyasi alanda temsil edilmemesi (Batı’da savaş sonrası ilk neo-nazi parti 1964'den beri siyasettedir). Kısacası, baskı altında kalan milliyetçilik ile geri kalmışlık AfD'nin (2013) kurulacağı ortamı hazırladı. Hemen sonra başlayan Suriyeli mülteci akını ve 2015 sonunda zirveyi bulan terör ve güvenlik olayları sonucu, AfD, radikalleştikçe oyunu artırdı, oyunu artırdıkça radikalleşti. 2013-2015 arası muhafazakâr ve liberal kanadın partiden ayıklanmasının bir nedeni de budur. Bu açıdan göçmen ve AB karşıtlığı AfD'nin sadece yükseliş dönemini açıklar. Partinin kuruluşunu ve seçmen dinamiklerini anlamak için daha çok Doğu bölgelerindeki düşük refah düzeyini ve henüz sadece 30 yıldır siyasette temsil edilen milliyetçiliği dikkate almak gerekir.
 
***
AfD, Etkileşim Olasılıkları ve Gelecek
 
Almanya’da yetişen en önemli Almanya uzmanlarımızdan olan Trakya Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Burak Gümüş bu konuda şu fikirlerin altını çiziyor: 
 
2021 seçimi sonrası Merkel siyasetinin reddiyesi vizyonuna sahip Merz'in Hıristiyan Demokratları ana muhalefet konumuna geldiler. AfD'ye oy vermiş bazı seçmenlerini geri kazanabilecekleri ihtimaline odaklandılar. Merz, AfD ile işbirliğine kesin karşı çıkıyor. Fakat bu iki partinin tıpkı çifte vatandaşlık gibi göç ve Müslüman göçmenlerin Almanya'daki konumu hususlarında benzer düşünebilecek pozisyonları, orta vadede işbirliği olanağını düşündürebilir. Meclisteki Üçlü Trafik Lambası koalisyonunun siyasal açıdan olası bir puan kaybı, Hıristiyan Demokratlar, AfD ve (Sosyalist) Sol (Parti) partilerin yararına olacaktır. Bu durumda ekonomik liberalizmi savunan ve göçmenlere mesafeli duran AfD ve CDU/CSU arasında daha fazla ideolojik yakınlık devreye girebilir. Eğer ileride Hıristiyan Demokratlar, iktidar olmak için Sosyal Demokratlar veya Yeşiller ve Liberaller ile koalisyon kurmakta anlaşamazlarsa, AfD'nin o anki gücü ufak ihtimal de olsa iktidar ortağı olma ihtimali sunuyor. Ama bunun için AfD'nin uluslararası siyaset bazında kendi içindeki Putinci yaklaşıma sahip olan unsurlardan kurtulması gerek. Örneğin eski parti başkanı Gauland, Ukrayna konusunda Rusya karşıtı yaptırımlara Almanya'nın katılmaması gerektiğini söylemişti. Rusya kökenli Alman muhacirler de AfD seçmenleri arasında bulunuyor. AfD iklim krizini inkâr ediyor ve iklim siyasetine uygun yaklaşımlara karşı çıkıyor. Göç ve fakirlik konusunda sisteme yabancılaşabilen Doğu Alman seçmeni, eski Doğu Alman Sosyalist Birlik Partisi'nin devamı olan Sol Parti yerine o bölgede güçlü olan AfD’ye oy vermeyi tercih etti. AfD'nin böyle bölgesel bir tabana dayanması, sansasyonel başarılardan sonra kaybolmuş olan Milliyetçi Demokratik Parti, Cumhuriyetçiler veya Alman Halk Birliği gibi sağcı partilerin kaderlerini paylaşmayacağına dair endişe yaratıyor. Son olarak, özellikle Müslüman göçmenlerin entegrasyon sorununa bir tepki olarak islamofobik AfD, yeni seçmen elde etmeye devam edecektir.
 
*** 
AfD ve Türkiye
 
Parti Almanya’nın Türkiye ile ilişkisini fazla buluyor ve tüm mali yardımların kesilmesini seslendiriyor. Yine Türkiye yurttaşlarına yönelik vize kolaylığının sağlanması fikrine itiraz ediyor, 1964 Sosyal Güvenlik Anlaşmasının kaldırılmasını istiyor. Anlaşılabileceği üzere, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyor fakat görevleri yerine getirdiği sürece NATO’da kalabilir diyor.
 
*** 
Sonuç
 
Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı ülkelerinde yeni tarz bir milliyetçilik oluştu ve bu belli oranlarda siyasi temsiliyet buldu. Bu konjonktürde, ülkesinin menfaatlerini kendine göre okuyan, doğruları o yönde gören (kendi betimlemelerine göre) kimi vatanperver oluşumlar da ortaya çıktı. Burada şikâyet edilen durumun net bir çözümü olmadığında genelde irrasyonel savlara yönelindi.
 
Özellikle son 10 yıldaki tecrübelere bakıldığında totalde görülüyor ki, özünde vatanperver de olunsa, eğer konjonktürün, ülke ihtiyaçlarının elzem kıldığı kimi değişim şartlarına net çözümler bulunamazsa, bu nüve, dışlamacı ırkçılığa hatta faşist yapılara dönüşüyor. Tarihin her safhasında göç, devinim ve bunların yönetilmesi bir zaruriyet olmuştur. AfD temelde bunu göremiyor, görse de direniyor. Örneğin kimlik-kültür kaybı vb. diyor, covid aşısını Türk kökenli bir yurttaşı buluyor. Gerçekten, Alternatif, Almanya’ya ne tür bir alternatif öneriyor? Anlaşılıyor ki “Küreselleşen dünyada içe kapanma tam olarak nasıl olacak?” sorusuna net bir yanıt üretemiyor.
 
Özetle; Covid süreci ve Rusya’nın Ukrayna'ya saldırması ile Almanya’da ekonominin gerilemesi ve halkın fakirliğe varan kimi yaşam çıktıları, AfD’ye yarıyor. Diğer yandan, Sosyalist Sol partiler bu bağlamda kendilerini yenileyemiyorlar. Bu yapısal şartlarda AfD yakın gelecekte en azından ekonomik darboğazdan en fazla etkilenen Doğu Almanya seçmenlerinde, daha fazla tercih edilir konumda olmaya devam edecek gibi duruyor. Bu da Alman siyasetine tesir edebilecek bir pozisyon demek oluyor.

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.