×
KÜRESEL

ANALİZ

Yeni Dünya Düzeni: Rusya ve Çin'in Planı Şekilleniyor

Moskova ve Pekin için Ukrayna krizi, Amerikan gücünü azaltma ve dünyayı otoriter yönetimler için daha güvenli hale getirme mücadelesinin bir parçası.
BATI İTTİFAKI, Ukrayna'ya saldırması halinde Rusya’yı "büyük" ve "benzeri görülmemiş" yaptırımlarla tehdit ediyor. Ancak Ukrayna krizi kaynama noktasına ulaştığında, Batı’nın Rusya'yı tecrit etme ve cezalandırma çabasının, Rusya'nın dev komşusu Çin'in desteğiyle baltalanma ihtimali çok yüksek.

Aralık ayında Putin’le telefon görüşmesi yapan Çinli lider, Rusya'nın Ukrayna'nın asla NATO'ya katılmaması yönündeki talebini destekledi.

On yıl önce, böyle bir ilişki pek olası görünmüyordu: Çin ve Rusya, ortak oldukları kadar rakiplerdi. Ancak her iki ülkenin de ABD ile ısrarlı bir şekilde mücadele ettiği bir dönemden sonra, Xi'nin Putin'e verdiği destek, Moskova ve Pekin'in çıkarları ve dünya görüşleri arasında büyüyen bir [ortak] kimliği yansıtıyor. Çin medyasına göre Xi, Putin'le görüşmesinde ona "bazı uluslararası güçlerin demokrasi ve insan hakları kisvesi altında Çin ve Rusya'nın iç işlerine keyfi olarak müdahale ettiğini" söyledi.

Xi'nin sözlerinin de işaret ettiği gibi, Rus ve Çinli liderler, ABD'nin kendi yönetimlerini zayıflatmak ve devirmek için plan yaptığına dair bir inançta birleşiyorlar. Komünizmin altın çağında, Rusya ve Çin dünya genelinde devrimci güçleri destekledi. Ancak bugün Moskova ve Pekin, karşı-devrim retoriğini benimsiyor. Geçtiğimiz aylarda Kazakistan'da huzursuzluk patlak verdiğinde Putin, ABD'yi hem Rusya hem de Çin ile sınır komşusu olan bir ülkede hükümeti değiştirmeye çalışan protesto hareketlerini, "renkli devrimi", desteklemeye çalışmakla suçladı. Üst düzey Çinli bakanlar da bu sözleri yinelediler.

Washington'un gizli eli

Rusya ve Çin'e göre, Kazakistan'daki ayaklanma bir modele oturuyor. Kremlin uzun süredir, ABD'nin Ukrayna'da Rusya yanlısı bir liderin devrildiği 2013-14 Maidan Ayaklanması’nın arkasındaki gizli el olduğunu iddia ediyor. Öte yandan Çin, ancak Pekin'den gelen bir baskıyla sona eren 2019'daki devasa Hong Kong protestolarının arkasında yabancı güçlerin – ABD olarak okunabilir - olduğu konusunda ısrar ediyor.

Hem Putin hem de Xi, Amerika'nın nihai hedefinin Rus ve Çin hükümetlerini devirmek olduğuna ve bu noktada yerel demokrasi yanlısı güçlerin "Amerika'nın Truva atı" rolünü üstlendiklerine inanıyor.

Bununla birlikte, Rusya ve Çin'in hırsları, tamamen savunmacı olmaktan uzak. Hem Putin hem de Xi, “renkli devrimlere” karşı savunmasızlıklarının mevcut dünya düzenindeki temel kusurlardan - küresel siyasetin nasıl oynanacağını belirleyen kurumlar, fikirler ve güç yapılarının birleşiminden - kaynaklandığına inanıyor. Dolayısıyla her iki lider de Rusya ve Çin'in çıkarlarına daha iyi uyum sağlayacak yeni bir dünya düzeni yaratma kararlılığını paylaşıyor.

Rusların ve Çinlilerin sıklıkla karşı çıktığı mevcut dünya düzeninin iki temel özelliği “tek kutupluluk” ve “evrensellik”. Daha basit bir ifadeyle, mevcut düzenin ve düzenlemelerin Amerika'ya çok fazla güç verdiğine inanıyorlar ve bunu değiştirmeye kararlılar.

“Tek kutupluluk”, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra dünyanın tek bir süper güçle, ABD ile baş başa kaldığı anlamına gelir. Başkan Putin'e yakın bir Rus dış politika düşünürü olan Fyodor Lukyanov, tek kutupluluğun “ABD'ye dünya üzerinde uygun gördüğü her şeyi yapma yeteneği ve imkanı sunduğunu” öne sürüyor. Amerikan hegemonyası çağının, ABD'nin Saddam Hüseyin'i (Irak’ı) Kuveyt'ten çıkarmak için küresel bir koalisyon oluşturduğu 1991 Körfez Savaşı ile başladığını savunuyor.

Körfez Savaşı’nı, (1990'larda Bosna ve Kosova dahil olmak üzere) dünya genelinde art arda gelen ABD liderliğindeki askeri müdahaleler izledi. NATO'nun 1999'da Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ı bombalaması, uzun zamandır Rusya'nın NATO'nun salt savunma amaçlı bir ittifak olmadığı argümanının bir parçasını oluşturuyor. NATO bombalarının Belgrad'daki Çin büyükelçiliğini de vurduğu gerçeği Pekin'de unutulmadı.

Dünya düzeni

Ancak Amerika'nın 2021 yazında Kabil'den kaotik bir şekilde çekilmesiyle sembolize edilen Afganistan'daki yenilgisi, Ruslara ABD liderliğindeki dünya düzeninin çökmekte olduğuna dair umut verdi. Lukyanov, Kabil'in Taliban'ın eline geçmesinin en az "Berlin Duvarı'nın yıkılması kadar tarihsel ve sembolik" olduğunu savunuyor.

Önde gelen Çinli akademisyenler de benzer şekilde düşünüyor. Pekin'deki Tsinghua Üniversitesi (Xi'nin mezun olduğu okul) uluslararası ilişkiler okulunun dekanı Yan Xuetong şöyle yazıyor: “Çin, büyük güç statüsüne yükselmesinin kendisine dünya meselelerinde söz sahibi olma hakkı verdiğine inanıyor. Ki bu, sorgulanamaz ABD egemenliğiyle uzlaştırılamayacak bir rol.”

Lukyanov gibi Yan da “ABD liderliğindeki dünya düzeninin ortadan kalktığına ve yerine çok kutuplu bir düzenin geleceğine” inanıyor. Çin Devlet Başkanı Xi, “Doğu yükseliyor ve Batı düşüyor” şeklindeki sık sık tekrarlanan iddiasıyla bunu daha özlü bir şekilde ifade ediyor.

Rusya ve Çin için yeni bir dünya düzeninin kurulması salt bir güç meselesi değil. Aynı zamanda bir fikir savaşı. Batılı liberal gelenek evrensel insan hakları fikrini desteklerken, Rus ve Çinli düşünürler, farklı kültürel geleneklerin ve “medeniyetlerin” farklı şekillerde gelişmesine izin verilmesi gerektiği argümanını öne sürüyor.

Bir zamanlar Putin'in etkili danışmanlarından biri olan Vladislav Surkov, Rusya'nın “Batı medeniyetinin bir parçası olmak için tekrarlanan sonuçsuz çabalarını” kınıyor. Bunun yerine, Surkov'a göre, Rusya "hem Doğuyu hem de Batıyı içine alan", "melez bir zihniyete" sahip olmalı. Benzer bir şekilde, Pekin'deki hükümet yanlısı düşünürler, Konfüçyanizm ve Komünizm bileşiminin, Çin'e her zaman bireysel haklardan ziyade kolektif haklara vurgu yapan bir ülke kimliği kazandırdığını savunuyor. Covid-19'u kontrol altına alma başarısının, Çin'in toplu eylem ve grup haklarına yaptığı vurgunun üstünlüğünü yansıttığını iddia ediyor.

Etki alanı

Pekin ve Moskova, mevcut dünya düzeninin, demokrasi ve insan hakları gibi Batılı fikirlerin, gerektiğinde askeri müdahaleler yoluyla diğer ülkelere empoze edilmesine yönelik bir Amerikan girişimiyle karakterize edildiğini savunuyor. Rusya ve Çin'in talep ettiği yeni dünya düzeni, bunun yerine farklı etki alanlarına dayanacaktır. Örneğin ABD, komşuları üzerindeki Rus ve Çin egemenliğini kabul edecek; Putin veya Xi rejimlerini tehdit edebilecek demokrasilere veya renkli devrimlere verdiği desteği geri çekecektir.

Ukrayna krizi, geleceğin dünya düzenine ilişkin bir mücadeledir. Çünkü tam da bu meseleleri harekete geçirmektedir. Putin’e göre Ukrayna, kültürel ve politik olarak Rusya'nın etki alanının bir parçası. Rusya'nın güvenlik ihtiyaçları, ona Ukrayna'nın Batı ittifakı NATO'ya katılma arzusunu veto etme hakkı veriyor. Moskova ayrıca Rusça konuşanların koruyucusu olarak hareket etmeyi talep ediyor. ABD için bu talepler, mevcut dünya düzeninin bazı temel ilkelerini, özellikle de bağımsız bir ülkenin kendi dış politikasını ve stratejik tercihlerini belirleme hakkını ihlal ediyor.

Ukrayna krizi aynı zamanda “dünya düzeni” ile de ilgilidir çünkü net küresel sonuçları vardır. ABD, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması ve kendi “etki alanını” oluşturması durumunda, bunun Çin için bir emsal oluşturacağını biliyor. Xi döneminde Çin, Güney Çin Denizi'ndeki tartışmalı bölgelerin hemen her noktasına askeri üsler inşa etti. Pekin'in, Çin'in isyancı bir eyalet olarak gördüğü, kendi kendini yöneten demokratik bir ada olan Tayvan'ı işgal etme tehditleri de daha açık ve sürekli hale geldi. Putin Ukrayna'yı işgal etmeyi başarırsa, Xi'nin Tayvan'a saldırma hevesi ve Amerikan döneminin sonunu hisseden heyecanlı milliyetçilerin Çin lideri üzerindeki iç baskısı artacaktır.

Rusya ve Çin'in mevcut dünya düzenine ilişkin benzer şikayetleri var. Ancak Moskova ve Pekin'in yaklaşımları arasında bazı önemli farklılıklar da var. Rusya şu anda askeri riskler almaya Çin'den daha istekli. Ancak nihai hedefleri daha sınırlı olabilir. Ruslar için, Suriye, Ukrayna ve başka yerlerde askeri güç kullanımı, eski ABD başkanı Barack Obama'nın Rusya'nın artık bölgesel bir güçten başka bir şey olmadığı iddiasını reddetmenin bir yolu. Moskova'daki Carnegie Center'dan Dmitri Trenin, “Ülkenin siyasi liderleri için Rusya, büyük bir güç değilse hiçbir şey değildir” diyor.

Ancak Rusya dünyanın en büyük güçlerinden biri olmayı arzularken, Çin dünyanın üstün gücü olarak ABD'yi yerinden etmeyi düşünüyor gibi. The World According to China kitabının yazarı Elizabeth Economy, Pekin'in, ABD'nin esas olarak Pasifik'in dışına itildiği ve yalnızca bir Atlantik gücü haline geldiği, dolayısıyla “radikal olarak dönüştürülmüş bir uluslararası düzen” hedefliyor. Hint-Pasifik bölgesi artık küresel ekonominin çekirdeği haline geldiğinden, bu esasen Çin'i “bir numara” haline getirecek. Beyaz Saray'da çalışan Çinli bir bilgin olan Rush Doshi, The Long Game adlı kitabında benzer bir argüman öne sürüyor. Çeşitli Çin kaynaklarına atıfta bulunan Doshi, Çin'in şu anda açıkça Amerikan tarzı bir küresel hegemonya hedeflediğini iddia ediyor.

Küresel üstünlük

Çin ve Rusya'nın hedef ölçeğindeki fark, ekonomik potansiyellerindeki farkı yansıtıyor. Rusya'nın ekonomisi şu anda kabaca İtalya'nınki kadar. Moskova, küresel üstünlük iddiasını sürdürecek servete sahip değil. Buna karşılık, Çin şu anda bazı ölçülere göre dünyanın en büyük ekonomisi. Aynı zamanda dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı. 1.4 milyarlık nüfusu Rusya'nın kabaca on katı. Sonuç olarak Çin'in dünyanın en güçlü ülkesi olmayı hedeflemesi, ekonomik ve demografik bir arka plana sahip.

Ancak Rusya ve Çin'in ekonomik potansiyelindeki farklılıklar, uzun vadede Xi'yi Putin'den daha hırslı kılarken, kısa vadede daha temkinli kılıyor. Putin'in Avrupa'daki güç dengesini değiştirmeye çalışmak için askeri güç kullanma istekliliğinde bir kumarbaz çaresizliği var. Dmitri Trenin, NATO'nun bir zamanlar Sovyet bloğu olan bölgelerin çoğuna yayıldığını gören Putin'in gelinen noktada Ukrayna'yı “son dayanak” olarak gördüğünü savunuyor.

Pekin'de ise tam tersine, zamanın ve tarihin Çin'in yanında olduğuna dair güçlü bir his var. Çinliler, nüfuzlarını genişletmek için Rusların elinde olmayan birçok ekonomik araca da sahipler. Xi yıllarının imza projesi Kuşak - Yol Girişimi. Çin tarafından finanse edilen ve Orta Asya, Afrika, Avrupa, Amerika'ya uzanan, geniş bir uluslararası altyapı programı.

Amerika gittikçe korumacı hale gelirken, Çin ise ticaret gücünü küresel etkisini genişletmek için kullanıyor. …

Ancak tedricilik işe yarayacak mı? Yoksa Rusya ve Çin'in aradıkları yeni dünya düzenini yaratmak için bir tür dramatik ana mı ihtiyacı var?

Tarih, dünya için yeni yönetim sistemlerinin genellikle büyük bir savaş gibi bir tür sismik siyasi olaylardan sonra ortaya çıktığını gösteriyor.

Yönetim sistemleri

Mevcut dünya düzeninin güvenlik ve kurumsal mimarisinin çoğu, İkinci Dünya Savaşı sona ererken veya sonrasında, merkezleri ABD’de bulunan BM, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF)’nin kurulduğu zamanlarda ortaya çıktı. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) 1948'de yürürlüğe girdi. NATO, 1949'da kuruldu. 1951'de ABD-Japonya Güvenlik Antlaşması imzalandı. AB'nin öncülü olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu da aynı yıl içinde kuruldu. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, Varşova Paktı gibi Sovyet destekli rakip kurumlar çöktü. NATO ve AB, Rusya sınırlarına kadar genişledi. Çin, 2001 yılında, GATT'ın halefi olarak kurulan Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı.

Şimdi soru, Rusya ve Çin'in “yeni dünya düzeni” hırslarının meyvelerini vermesi için bir savaşa ihtiyaç duyup duymadıkları. ABD ile doğrudan bir çatışma nükleer çağda çok tehlikelidir ve tüm taraflar yanlış hesap yapmadıkça (ki bu her zaman mümkündür) bunun gerçekleşme ihtimali hayli zayıf.
Ancak Rusya ve Çin, emellerine vekalet savaşları yoluyla ulaşabileceklerini düşünebilirler. Ukrayna'da rakipsiz bir Rus zaferi, Avrupa'da fiili bir Rus “etki alanı”nı içeren yeni bir güvenlik düzeninin ortaya çıkışına ilişkin bir sinyal verebilir. Tayvan'da başarılı bir Çin işgali, büyük ölçüde Amerika'nın Pasifik'teki hakimiyet döneminin sona erdiğinin bir işareti olarak okunacaktır. Bu noktada, Japonya ve Güney Kore gibi şu anda bölgenin güvenliği için ABD'ye bakan birçok ülke, kendilerini Çin'in egemen olduğu yeni bir düzene uyarlamak zorunda kalabilir.

Alternatif olarak, Washington'un zımni rızasıyla yeni bir dünya düzeni şekillenebilir. ABD'den Ukrayna konusunda bazı dramatik son dakika tavizleri olmadıkça, Biden yönetimi iktidardayken bu sonuç olası görünmüyor. Ancak Donald Trump 2024'te Beyaz Saray'a dönebilir. Trump, en azından retorik olarak, Rus-Çin dünya görüşünün bazı yönlerine sempatik bir tavır sergiliyor.

Eski ABD başkanı başkanlığı döneminde zaman zaman NATO'yu karaladı ve Amerika'nın Asya'daki müttefiklerinin bedavacı olduğunu öne sürdü. “Önce Amerika” felsefesi, özgürlüğü dünya genelinde desteklemeye yönelik bir Amerikan misyonuna yaslanan geleneksel dilden kaçındı. Zaman zaman Trump, hem Xi'ye hem de Putin'e olan hayranlığını ifade ederken dürüst davrandı. Ve kendisini bir “anlaşma yapıcı” olarak ilan eden Trump, etki alanı fikirlerine sempati duyuyor.

Yine de Rusya ve Çin, arkalarına yaslanıp Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşünü beklemeye niyetli görünmüyor. Cumhuriyetçi Parti’de hem Rusya hem de Çin ile yüzleşmeye niyetli birçok şahinin bulunduğunu biliyorlar. …

Rusya'nın sabırsızlığı, Putin'in Ukrayna üzerinde bir kriz yaratmaya istekli olmasından açıkça anlaşılıyor. Rusya açısından daha uygun olan yeni bir dünya düzeni için beklentiler, Ukrayna kumarının işe yarayıp yaramayacağına bağlı. Ancak Putin Ukrayna'daki hedeflerine ulaşamasa bile ABD liderliğindeki dünya düzenine yönelik tehdit ortadan kalkmayacak. Ve hırslı bir lider olan Başkan Xi’nin yönettiği “yükselen Çin” bunun farkında.


Bu yazı, Financial Review’de 24 Ocak 2022 tarihinde “New world order: Russia and China’s plans take shape” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevrilen yazıda editoryal düzenleme yapılmıştır.

GIDEON RACHMAN

Financial Times'ın dışişleri baş yazarı