×
ASYA

ANALİZ

Bangladeş’te Arap Baharı mı?

Bangladeş’te muhalefet partilerinin 7 Ocak 2024'te yapılacak seçimler için iktidardaki Avami Birliği Partisi yerine geçici bir hükümet kurulması talebi, iktidar ve muhalefet arasındaki gerilimi artırmış durumda.
GÜNEY ASYA ülkelerinden biri olan Bangladeş, hafta sonu seçimlere gidiyor. Son dönemde laiklik, demokrasi, adil seçim, otoriterlik tartışmalarının yoğunlaştığı ülke, Dünya Bankası’nın 2022 verilerine göre 171 milyonluk bir nüfusa sahip. 2050 yılında nüfusun 220 milyona çıkacağı tahmin ediliyor.  Ülkede artan nüfusla birlikte 2017 yılında Myanmar’da yaşanan olaylar nedeniyle yüzbinlerce insan Bangladeş’e sığındı. 2023 yılının Kasım ayı verilerine göre, 965.000’den fazla Rohingya mültecisi Bangladeş’in Myanmar sınırında yaşıyor.  

Bangladeş, Müslüman nüfusun yoğun olduğu bir ülke. Ancak iç ve dış etkenlerden dolayı oldukça kırılgan bir özellik taşıyor. Ülke radikal grupların etkili olmaya çalıştığı bir coğrafyada yer alıyor. Bölgede Devletü’l Irak ve’ş Şam (DEAŞ) ile Jamaat-ul-Mujahideen Bangladeş (JMB) gibi terör örgütleri varlık gösteriyor. Bangladeş’te radikal gruplarla mücadele sürse de bu bir noktada yetersiz kalıyor. Ülkede ayrıca uzun zamandır siyasetten ekonomiye kadar uzanan çeşitli nedenlerin sonucu olan toplumsal olaylar yaşanıyor. 

Bangladeş’teki en önemli tartışma konularından biri, laiklik ve demokrasi. Ülke kurulduğu süreçte laik bir anlayışı benimsenmişti. Ancak zamanla daha da muhafazakâr bir çizgiye evrildi. Darbeler sürecinde ordu, halk desteğini alabilmek için daha çok dini söylemler kullandı ve bu söylemler Anayasa’ya da girdi. 2000 yılında laikliğe geri dönüş tartışmaları başlarken Hefazat-i İslam isimli sağcı-muhafazakâr bir grup ortaya çıktı. Şiddet olayları yaşanırken Dakka ile Hefazat-i İslam anlaştı ve laiklikten taviz verildi. Ayrıca ülkedeki Hindu azınlığa ve ibadet yerlerine çeşitli saldırılar gerçekleştirildiği de gelen haberler arasında.  Demokrasi ise özellikle günümüzdeki yönetimle doğrudan ilgili.

Siyasi Uyumdan Siyasi Krize: İktidar-Muhalefet İlişkileri

2023 yılının Nisan ayında Bangladeş’te Muhammed Şahabuddin Çuppu, cumhurbaşkanlığı makamına geçti. Eski bir hakim olan Şahabuddin, bir dönem Bangladeş Avami Birliği Danışma Konseyi’ne dahildi.  Şeyh Hasina Vecid ise ülkenin mevcut Başbakanı. Bangladeş, belki de nüfusunun yoğunluğu Müslüman olan devletler arasında en uzun süre bir kadın tarafından yönetilen ülke durumunda. 2009 yılından bu yana ülkeyi yöneten ve üç kez bu göreve seçilen Hasina, Bangladeş Avami Birliği partisinin de lideri. Bu kapsamda cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık makamları arasında bir uyum da söz konusu.

Ülkedeki en önemli muhalif güç Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP). Parti Başkanı Tarık Rahman, Londra’da sürgün hayatı yaşıyor. Zira 2004’te Avami Birliği’nin mitingine düzenlenen bir saldırıda 24 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırıyla ilişkili olduğu iddia edilen ve aralarında dönemin içişlerinden sorumlu devlet bakanının da bulunduğu 19 kişinin idamına karar verilmişti. Rahman da bu süreçte gıyabında müebbet hapse mahkûm edildi.   

Bu noktada iktidarda bir siyasi uyumdan bahsedilse de muhalefetle çatışmalı bir süreç yaşandığı görülüyor. Zira muhalefet, Hasina’nın otoriter olduğunu, baskıcı bir tutum benimsediğini ve seçimlere hile karıştırdığını iddia ediyor. Öyle ki bu iddialar üzerinden 2018 yılındaki seçim sürecinde çıkan olaylarda 18 kişi hayatını kaybetti.  

Tartışmaların Ortasında Genel Seçimler

Bangladeş’te 7 Ocak 2024 tarihinde genel seçim yapılacak. Ancak muhalefetteki BNP’nin Genel Sekreteri Mirza Fahrul İslam Alamgir, 2018’deki seçimlere hile karıştırıldığı ve yine benzer bir sürecin yaşanacağını iddia ediyor. Muhalefetin isteği, seçim döneminde bağımsız/geçici bir hükümetin kurulması ve seçim sürecinin bu bağımsız hükümet tarafından yönetilmesi. Ancak Hasina, Anayasa’ya atıf yaparak mevcut hükümetin seçim sürecini kontrol etmesi gerektiğini söylüyor. Hasina’nın bu sözlerini muhalefet, hafta sonu yapılacak seçimlere şaibe karıştırılacağına dair bir argüman olarak değerlendiriyor. 

Bunun üzerine muhalefetteki BNP, destekçilerini sokağa çağırdı. Bu nedenle Ekim ayından itibaren ülkede seçimin merkezde olduğu toplumsal olaylar yaşanmaya başladı ve hala devam ediyor. Protestolar sırasında 20’ye yakın kişi hayatını kaybederken, 20 bine yakın insan ise tutuklandı. Ülkedeki şiddet ve protestolar durmazken, demiryolları hatlarının kesilmesine kadar çeşitli saldırılar düzenleniyor. Buna karşılık ise hem seçim güvenliği hem de şiddetin bastırılması amacıyla 29 Aralık’tan sonra ordunun kullanılması kararı alınmış durumda. 

Bu ortamda BNP yeni bir karar alarak seçimleri boykot edeceğini ilan etti. Partinin resmi sitesi incelendiğinde kendilerini demokrasi ve insan hakları mücadelecisi olduklarının vurgusunu öne çıkarıyorlar. Ayrıca Bangladeş milliyetçisi kimliklerini… Ancak Rahman, baskıcı olduğunu ve kamu kaynaklarını kullandığını iddia ettiği Hasina’nın ve “gayrı meşru” hükümetinin kontrolündeki bir seçimin adil ve özgür olmayacağını dile getiriyor. 

Siyasal Kırılganlık ve Küresel Rekabet Sahası

Bangladeş’teki siyasi istikrarsızlık ülkenin bölgesel ve küresel güçler arasında bir rekabet sahasına dönüşme ihtimalini beraberinde getiriyor. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin ve Hindistan bu ülkeye büyük önem gösteriyor. Dört nükleer gücün menzilinde bulunan Dakka ise dengeleyici bir dış politika izliyor. Özellikle Çin ile Hindistan arasındaki rekabeti, kendi çıkarları için kullanan Bangladeş yönetimi, “Herkese dostluk, kimseye kötülük” söylemi üzerinden hareket ediyor. Ancak yaşanan rekabetten ve olası bir jeopolitik kırılmadan doğrudan etkilenme potansiyeline sahip. Çin ve Hindistan arasındaki rekabet sertleştikçe tercih yapmak zorunda kalabilir.  Bu ortamda siyasi istikrarsızlık, sosyal sorunlar ve ekonomik sıkıntılar önemli bir zayıflık yaratıyor.

Bu zayıflık çeşitli güçlerin Bangladeş siyasetine etki etmesini kolaylaştırıyor. Zira ülkede yaşanan olaylar sırasında Rusya’dan yapılan bir açıklama dikkat çekti. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, protestolardan dolayı Batı’yı suçlarken ABD Büyükelçisi Peter Haass’ın ve çeşitli Batılı diplomatik temsilcinin kışkırtıcı faaliyetlerinin olduğunu iddia etti. Bununla birlikte Batı’nın, seçimlerden memnun kalmaması durumunda Bangladeş’te “Arap Baharı” girişiminde bulunarak bölgeyi istikrarsızlaştırabileceğini dile getirdi. Rusya’ya ve Çin’e yakın olan kanallar, Bangladeş’in bu ülkelerle olan ilişkilerinin derinleşmesinden ABD’nin rahatsız olması nedeniyle böyle bir politika izlediğini iddia ediyor. 

ABD ise bu açıklamaya tepki gösterdi. Zaharova’nın kasıtlı bir şekilde olayları yanlış tanımladığını ve özgür, adil ve barışçıl bir seçim istediklerini dile getirerek toplumun tüm kesimleriyle çalışmaya devam edeceklerini açıkladı.  13 Kasım’da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Güney ve Orta Asya’dan Sorumlu Yardımcısı Donald Lu, Avami Birliği, BNP ve Jatiya Partisi’ne mektup göndererek tarafları siyasi diyaloga çağırmıştı.  

Bu noktada ne ABD’nin ne de Rusya’nın Bangladeş’e yönelik açıklamalarının bu ülkenin bağımsız bir seçim süreci geçirmesiyle alakalı olmadığı yorumları güç kazanıyor. Zira Tayvan’daki tansiyonla beraber aslında Asya-Pasifik’te önemli bir gerginlik söz konusu. Bu durum bölgede bir jeopolitik rekabeti beraberinde getiriyor. Bu rekabet durumunda Bangladeş gibi önemli kırılganlıklara sahip devletlerin manipüle edilmesi ve etkilenmesi daha kolay. ABD’nin ve Rusya’nın söylemleri ise temel olarak bunu gösteriyor.

Londra’da bulunan Rahman, yaptığı çeşitli açıklamalarda demokratik süreci desteklediği için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada, Japonya ve çeşitli insan hakları örgütlerine minnettar olduklarını dile getirdi. Başbakan Hasina ise Rusya ve Çin’le olan ilişkileri güçlendirmeye çalışıyor. Bu durum Bangladeş’te büyük güçlerin taraf olduğu bir süreci beraberinde getiriyor. Zaharova’nın “Arap Baharı” açıklaması ise bir noktada abartı olsa da ülkedeki toplumsal çatışmalar ve seçimin boykot edilmesi, hükümete olan güveni sarsarken şiddetin de süreceğini gösteriyor. 7 Ocak seçimleri ise bu açıdan bir kırılma noktası olabilir.

EMRAH KAYA

Dr. Emrah Kaya, 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika’da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle aldı. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı “Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK” başlıklı teziyle elde etti. “Terörizmle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-LTTE-PKK-FARC” (2022) adlı kitabı yayınlanan ve uzun süre düşünce kuruluşunda çalışan Kaya, Afganistan ve Irak da dahil olmak üzere farklı çatışma bölgelerinde saha araştırması yaptı. “Hugo Chávez’in Petrol Politikası ve ABD” (2014), “Afganistan Barış Süreci: Küresel ve Bölgesel Aktörler” (2021) ve “Ripeness Levels and Their Relations with the Success of the Negotiation Method: CPP-NPA, TTP, IRA” (2023) başlıklı çeşitli akademik çalışmaları yayınlanan Kaya’nın başlıca araştırma alanlarını Latin Amerika, Orta Asya, terörizm ve barış süreçleri oluşturuyor.