×
ÇİN
31.12.2023

ANALİZ

Çin’de İdeolojik Yenilenme: Marx ve Konfüçyüs’ü Birleştirmek

Çin yönetimi son dönemde, Komünist ideoloji ve geleneksel Çin kültürünün birleşimine dayanan bir ulusal kimlik inşasını hedefliyor. Söz konusu politika aynı zamanda Başkan Şi iktidarını meşrulaştırmanın ve pekiştirmenin bir yolu olarak görülüyor.
KARL MARX ve Konfüçyüs 2400 yıl arayla yaşamış olmalarına rağmen Çin devlet televizyonunda, kadim bir Çin akademisinde birlikte gezinirken görülüyor. Güneş vuran bir bambu korusunda, bir grup ressam öğrenci iki filozofu model olmaları için davet ediyor. Gençler resim yaparken Marx ve Konfüçyüs sohbet ediyor. Çin’in yüksek hızlı trenleri de düşünürlerin etkilendikleri şeyler arasında. O sırada tamamlanan portreler iki düşünürü oldukça şaşırtıyor. Marx, Tang hanedanlığından kalma bir cübbeyle; Konfüçyüs ise Batılı bir takım elbise ve kravatla resmedilmiş. Ancak her ikisi de halinden memnun. Marx, Mandarin dilinde “Yüz yıldan fazla bir süredir Çin’deyim. Ama aslında ben uzun zamandır Çinliyim,” diyor. Konfüçyüs ise sakalını sıvazlayarak kıkırdıyor. Uzun saçla takım elbise biraz tuhaf görünse de değişimin gayet makul olduğunu söylüyor.

Sahne, Hunan eyaleti propaganda departmanı tarafından hazırlanan ve Ekim ayında yayımlanan “When Marx Met Confucius” adlı televizyon dizisinden. Dizi pek popüler değil. Nitekim, bir film sitesi olan Douban’da, çoğu olumsuz (örneğin; “mide bulandırıcı”) olmak üzere sadece yüz kadar yorum aldı. Ancak, midesi kaldırabilenler için bu dizi, Çin liderinin felsefesinin en son bölümü olan “Şi Cinping’in Kültür Düşüncesi”ni anlamak için iyi bir yol.

Şi’nin felsefesinin diğer bölümleri diplomasi, savunma ve ekonomi gibi konularda Komünist Parti’nin daha sıkı kontrolünü vurguluyor. Ekim ayında açıklanan Şi Cinping’in Kültür Düşüncesi ise Çin geleneklerinden duyulan gurur ile partiye yönelik sadakati birleştirme çabasında. En önemli ilkesi ise Marksizmi daha Çinli hale getirmek için on yıllardır devam eden bir sürecin parti dilindeki karşılığı olan “iki bileşim”. İlk bileşim, Marksizmi Çin’in “özgül gerçekliğine” uyarlamaya yönelik çabaları ifade ediyor. Bu tür bir ideolojik esneklik, Çin’in eski lideri Deng Şiaoping’in 1980’lerde ekonomik reformları sürdürmesine olanak sağlamıştı. İkinci bileşim ise Şi’nin fikri; Marksizmi geleneksel Çin kültürüyle kaynaştırarak Çinlileştirmek.

Bu çaba, bir zamanlar geleneği düşman olarak gören parti için radikal bir dönüşümün doruk noktasını temsil ediyor. 1966-76 Kültür Devrimi sırasında Mao Zedong’un Kızıl Muhafızları Konfüçyüs tapınaklarını yıkmış, metinlerini yakmış ve bilgelerin mezarlarını tahrip etmişti. Bununla birlikte, atalara saygıyı öğütleyen Konfüçyüsçülüğün gerilemesiyle gençler, büyüklerine karşı saygılarını yitirmeye başlamıştı. Ancak, Mao’nun 1976’daki ölümünden sonra parti, Konfüçyüs’ün öğretilerinin otoriteye saygıyı vurgulayan basitleştirilmiş bir versiyonunu benimsedi. Deng, filozofun doğum gününün halka açık kutlanmasına izin verdi. Sonrasında Deng’in halefleri Jiang Zemin ve Hu Jintao da Konfüçyüsçü fikirleri benimsedi. 2000’li yılların başında Çinli akademisyenler arasında Konfüçyüsçülüğün Çin’in yol gösterici ideolojisi olarak Marksizmin yerini alıp alamayacağına dair tartışmalar ortaya çıktı.

Şi, Marksizmin Çin kültürünün “ruhu”, Konfüçyüsçülüğün ise “kökü” olduğunu söyleyerek bu tartışmalara son noktayı koydu. Buna göre her iki ideoloji de terk edilemez durumdaydı. Öyle ise birleştirilmeleri gerekirdi.

İşte tam bu noktada “When Marx Met Confucius” dizisi, izleyicilere bu yeni düşünce için yol gösteriyor. Beş bölümün çoğunda filozoflar bir sahnede öğrencilerin, akademisyenlerin ve parti yetkililerinin önünde oturuyor. Arka planda geleneksel hanfu kıyafeti giyen genç bir kadın guzheng (eski bir kanun) çalıyor. Filozoflar, düşüncelerinin onlarla uyumlu olduğunu dile getiren Vladimir Lenin ve Mao gibi figürlerin hologramlarıyla sohbet ediyor. Daha sonra dizinin sunucuları tüm bunların Şi Cinping Düşüncesiyle nasıl bağdaştığını açıklıyor.

Öte yandan dizi, toplumsal düzeni korumak için hiyerarşilerin gerekli olduğuna inanan Konfüçyüs ile proleter devrim çağrısı yapan Marx arasındaki büyük farklılıkları görmezden geliyor. Marx, “Siz istikrarı korumaya çalışıyordunuz, ben ise tüm insanlığın özgürleşmesini istiyordum. Sonuçta ikimiz de tüm insanlar için en büyük iyinin peşindeyiz, değil mi?” diyor. Marx sınıfsız toplum düşüncesinden bahsederken Konfüçyüs ise datong (büyük birlik) adında benzer bir kavrama sahip olduğunu ifade ediyor. Bunun üzerine Konfüçyüs, “Demek ki birçok benzerliğimiz var!” diyor. Ardından öğrenciler alkışlıyor.

Dizide Kültür Devrimi’nden bahsedildiği bir anda sunucu, “bu, çok büyük zarar verdi” şeklinde açıklama yapıyor. Fakat Mao’ya yönelik bir suçlama yapılmıyor. Bu noktada Mao’nun ruhu beliriyor, Marx ve Konfüçyüs’e sadık bir komünist ve geleneksel Çin kültürünün savunucusu olduğunu söylüyor. Konfüçyüs de onaylarcasına başını sallıyor.

Diğer taraftan dizi, içerisinde çokça Batı eleştirisi de barındırıyor. Bir sunucu 19. yüzyıldaki “kültürel aşağılık kompleksine” işaret ederek Çin’e yönelik yabancı zorbalığını suçluyor. O dönemde Çin’in geleneklerinin zayıflığa yol açtığı iddiasının Çinli entelektüeller tarafından kabul görmesiyle bu aşağılık kompleksi daha da şiddetlenmişti. 1980’lerdeki reform dönemi ise tehlikeli bir “tarihsel nihilizm” olarak tanımlanıyor. Bunun nedeni olarak Batı düşüncesinin Çin halkını kendi toplumlarını ve hükümetlerini eleştirmeleri konusunda yanlış yönlendirmesi gösteriliyor. Daha sonra sunucu, Şi’den alıntı yaparak “Ekonomisi gelişirken ruhunu kaybeden bir ülke güçlü olabilir mi?” diye soruyor. Cevap üstü kapalı bir şekilde veriliyor: Hayır!

Diziye göre, Şi’nin Çin’e yeniden güven kazandırması oldukça iyi bir şey. Dahası, o ve partisi, alçak Batılı ülkelerin aksine, dünya çapında ortak iyiliğin peşinde koşuyor. ABD’nin misket bombası ihraç ettiğini ve Japonya’nın nükleer atıklarını okyanusa döktüğünü vurgulayan sunucu, “sorumlu bir büyük güç” olan Çin’in asla böyle şeyler yapmayacağını belirtiyor. Bu durumdan etkilenen Marx, sosyalizmi yeniden canlandırdığı ve vizyonunu gerçekleştirdiği için Çin’i kutluyor.

“When Marx Met Confucius” birçok bakımdan komik dursa da verdiği mesajın bazı kısımları endişe verici. Son bölümde, bir öğrenci Konfüçyüs’ten Çin’in hak iddia ettiği Tayvan hakkında tavsiye ister. “Bizim gerçekten geleneksel bir barış kültürümüz var ama bazı Batılı ülkeler sadece orman kanunlarına inanıyor” diyen öğrenci, “bize zorbalık yaparlarsa ya da ulusal birliğimizi engellerlerse, onlara yine de barışla mı karşılık vermeliyiz?” sorusunu yöneltiyor. Buna karşılık Konfüçyüs kaşlarını çatarak “iyiliğe iyilikle, nefrete adaletle karşılık verilmelidir” cevabını veriyor. O esnada sunucu “Çin barış istiyor, ancak onuru ve çıkarları zarar görürse ulusal birliğini sağlamak için askeri güç kullanacaktır” diyor. Ardından ekrana savaş uçakları ve savaş gemilerinin görüntüleri geliyor.


Bu yazı, The Economist’de 2 Kasım 2023 tarihinde “Xi Jinping is trying to fuse the ideologies of Marx and Confucius” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.