×
AFRİKA
17.12.2023

ANALİZ

Afrika’da Darbeler: Yapısal Bir Krizin Görünen Kısmı!

Afrika’da darbeler daha büyük bir siyasi krizin parçası. Araştırmalara göre 30 ülkenin 24’ünde askeri yönetime verilen destek yılardır artıyor. Otuz altı ülkede askeri yönetimi destekleyen Afrikalıların oranı % 53. Afro-popülizm, giderek güçleniyor.
AFRİKA'DA UZUN yıllar boyunca, darbelerin tarihe karıştığı düşünüldü. Ancak, 2020’lerde şiddetli bir darbeler dalgası ortaya çıktı. Bu on yılda gerçekleşen dokuz darbe, Afrika’da bu yüzyılda gerçekleşen başarılı darbelerin sayıca üçte birinden fazlasını oluşturuyor. Bu hızla giderse içinde bulunduğumuz on yıl, 1960’lardan bu yana en çok darbenin gerçekleştiği on yıl olarak kayıtlara geçecek.

Sonuncusu 30 Ağustos’ta Gabon’da gerçekleşen yönetime el koymalar “darbe kuşağı” olarak adlandırılan bölgede gerçekleşti. Batı Afrika’nın Atlantik kıyısından Kızıldeniz’e kadar yaklaşık 6.000 km uzunluğundaki bu kuşak boyunca, son yıllarda Mali ve Burkina Faso’da ikişer ve Nijer’de bir olmak üzere beş farklı darbe gerçekleşti.

ABD, Çin, Hindistan, Japonya ve Batı Avrupa’nın toplamından daha büyük bir alanı kapsayan Afrika, elbette darbe kuşağından ibaret değil. Ama bu darbeler daha büyük bir siyasi krizin sadece bir parçasını teşkil ediyor. Nitekim, Afrobarometer adlı anket şirketinin yaptığı son araştırmalara göre 30 ülkenin 24’ünde askeri yönetim fikrine verilen destek 2014’ten bu yana artmış durumda. Koşullu destek ise daha yüksek. Otuz altı ülkede “siyasetçilerin güçlerini kötüye kullanmalarına karşı”, askeri yönetimi destekleyen Afrikalıların oranı yüzde 53 iken bunu reddedenlerin oranı yüzde 42 seviyesinde.  Ayrıca, sadece yüzde 38’lik bir kesim “demokrasiden” memnun olduğunu ifade ediyor. Bu da 2014’ten beri görülen en düşük oran. Potansiyel diktatörlere verilen destek veya demokrasiden duyulan derin memnuniyetsizlik darbe kuşağının yanı sıra Botsvana ve Güney Afrika gibi nispeten istikrarlı ülkelerde de görülüyor. Buradan da anlaşılıyor ki Afro-popülizm, giderek daha güçlü hale geliyor.



Peki, demokrasiden memnuniyetsizlik neden bu kadar yaygın? Çünkü, çoğu ülkede Afrikalılar, “demokrasi” adı altında yapılan sahtekarlıklardan bıkmış durumda. Ayrıca ne güvenlik ne de refah sağlayan istikrarsız yönetimlerden de rahatsızlar. Ankete katılanların yaklaşık üçte ikisi ve anket yapılan 36 ülkenin 28’inde çoğunluk, ülkelerinin yanlış yöne gittiğini düşünüyor. Böyle devam ederse, birçok Afrikalı, özellikle de gençler, köhnemiş sosyal sözleşmeleri yeniden gözden geçirmeye ve radikal bir değişim aramaya yönelebilir.

En önemli nokta, güvenliğin sağlanmasıyla ilgili. Afrika devletleri genellikle zayıf olmaları gereken alanlarda güçlü, güçlü olmaları gereken alanlarda ise zayıftır. Çoğu rejim, muhaliflerini ezmekte ya da hapse atmakta oldukça başarılıyken vatandaşlarının soyulmasını ya da öldürülmesini engelleme konusunda aynı başarıyı sergilemekten uzaklar. Sonuç olarak, ne kadar acımasız olursa olsun güvenliği yeniden tesis etme sözü verenler sıradan vatandaşların desteğini kazanabiliyor.

Peace Research Institute Oslo tarafından geçen yıl yayımlanan raporda, 20. yüzyılın sonlarında Afrika’da yaşanan savaşların ölümcül ve sayıca fazla olmasının altı çiziliyor. Enstitüye göre, küçük çaplı çatışmaların yaşandığı 2021 yılı, verilerin tutulmaya başlandığı 1989’dan beri en fazla ölümün gerçekleştiği yıl olarak kayıtlara geçti. Aynı yıl, en az bir tarafın devlet olduğu çatışmaların sayısı da on yıl öncesine göre daha yüksek.

Artan Kaos

Diğer taraftan, 2021’den bu yana işler daha da tehlikeli bir hal aldı. El Kaide ve İslam Devleti bağlantılı radikallerin faaliyet gösterdiği üç ülke olan Burkina Faso, Mali ve Nijer’de 2016’da 800’den az olan çatışma kaynaklı ölümler, 2022’de 10.000’in üzerine çıktı. Dolayısıyla, büyük ölçüde demokratik olan bu üç ülkenin 2020’lerde darbelerin hedefi olması tesadüf değil. Darbeciler, demokratik yönetimin güven tesis edememesine işaretle yönetime el koymalarını meşrulaştırmaya çalışarak destek kazandılar.

Radikal grupların ortaya çıkardığı kaosun kıyı devletlerine sıçraması siyasi krize yol açabilir. Örneğin Togo, yakın zamanda darbenin yaşandığı Gabon’dakine benzer bir hanedan diktatörlüğüne sahip. 56 yıldır ülkeyi yöneten Gnassingbé ailesi, giderek daha fazla radikallerin tehdidiyle karşı karşıya. Ülkede Temmuz 2022’den bu yana en az 140 kişi öldü.

Afrika’nın en kalabalık ülkesi Nijerya’da ise radikal çeteler, kuzeydoğuda terör estiriyor; çeteler kuzeybatıda yüzlerce kişiyi kaçırıyor; silahlı ayrılıkçılar güneydoğuda yağma saldırıları gerçekleştiriyor. Merkezdeki çiftçiler ve çobanlar arasındaki çatışmalar da akan kana tuz biber oluyor. Ülkede 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan çatışmalarda 10.000’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bu yıl da neredeyse o kadar kötü geçeceğe benziyor. Çatışmaları takip eden ACLED, Nijerya’yı Ukrayna’nın ardından dünya genelinde aşırı şiddet olaylarının yaşandığı beşinci ülke olarak değerlendiriyor.

Ülkenin iyi korunan malikânelerinde rahat bir yaşam süren siyasetçiler tüm bu olan bitene karşı ilgisizler. Bu yılki seçimlere katılım oranı yüzde 29 ile şimdiye kadarki en düşük seviyeyi gördü. Nijeryalıların yüzde 40’ından fazlası, siyasetçilerin iktidarı kötüye kullanması durumunda silahlı kuvvetlerin yönetime el koymasının meşru olacağını düşünüyor. Seçimden önce Nijeryalı üst düzey siyasetçiler, ülkede darbe planları yapıldığına dair duyumlarını dile getirmişti. 20. yüzyılın ikinci yarısının büyük bir bölümünde ülkenin askeri diktatörler tarafından kötü bir şekilde yönetildiği düşünülürse bu, oldukça rahatsız edici bir gelişme.

Kriz Hatları: Güvenlik ve Ekonomi

Afrika’daki büyük ülkeler de çatışmalarla çalkalanıyor. Etiyopya’nın Tigray bölgesinde yaşanan iç savaş sona ermiş olsa da Amhara ve Oromia’daki çatışmalar devam ediyor. Kongo’nun doğusunda yeniden alevlenen şiddet, Mart 2022’den beri yaklaşık 3 milyon insanın evlerini terk etmesine neden oldu. Nisan 2023’te ise Sudan iç savaşa sürüklendi. Her üç ülke de Afrika’nın en kalabalık on ülkesi arasında yer alıyor. İnsanlar bu şartlar altında her yerde bulmayı umdukları güvenliği arıyor.

Öte yandan güvensizlik savaş bölgelerinin dışında da hissediliyor. Bir STK ağı olan Açık Toplum Vakıfları tarafından geçen ay dünya çapında 30 ülkede yapılan ankete göre, siyasi şiddetten korkan katılımcıların oranının en yüksek olduğu beş ülkeden dördü Afrika'da yer alıyor: Kenya, Nijerya, Senegal ve Güney Afrika. Üstelik, zaten dünyadaki en yüksek cinayet oranına sahip olan Güney Afrika’da bu oran yükselmeye devam ediyor. Hukuksuzluk, popülist ve despot yöneticilere desteği artırıyor. Güney Afrikalıların yüzde 72’si suçla mücadele eden bir diktatörü seçilmiş hükümete tercih ediyor. Ülkede Apartheid’a karşı kampanya yürüten eski bir bakan, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame’yi ülkesinin görünüşteki suç oranı düşüklüğü nedeniyle övüyor. Ancak, bunu yaparken ülkedeki insan hakları ihlallerini göz ardı eden eski bakan, “Kagame’nin doğru bir fikri var: Bazen kırbacı vurmak gerekir.” ifadesinde bulunuyor.

Bunun yanı sıra, ekonomik durgunluk siyasi krizi daha da derinleştiriyor. 1990’dan 2018’e kadar Sahra Altı Afrika’da aşırı yoksulluk içinde yaşayan nüfus, ekonomik büyümeyi geride bırakacak şekilde 284 milyondan 433 milyona yükseldi. Böylece, bölge bir on yıl daha kaybetti. 2022 yılında kişi başına düşen milli gelir on yıl öncesinin bile altında kaldı.



Bu durumda hem hane halkları hem de hükümetler giderek derinleşen bir mali sıkıntıyla karşı karşıya. Sahra Altı Afrika’daki ortalama enflasyon oranı pandeminin başlangıcından bu yana iki katından fazla artış gösterdi. Gıdanın, tüketimin yüzde 40’ını oluşturduğu bir bölgede, ülkelerin yüzde 80’inde çift haneli gıda fiyat enflasyonu söz konusu. Bu yıl hükümet gelirlerinin yaklaşık yüzde 17’si dış borç ödemelerine harcanacak. Bu da 1999’dan bu yana gerçekleşen en yüksek oranı ifade ediyor.

Afrobarometer tarafından yapılan anketlerde 18-35 yaş arası gençlerin en çok dile getirdiği öncelik “istihdam yaratma” oldu. İngiltere merkezli Mo İbrahim Vakfı, işgücüne katılanların sayısını karşılamak için yılda 18 milyon istihdam yaratılması gerektiğini hesaplıyor. Mevcut rakam ise sadece 3 milyon seviyesinde. Güney Afrikalı bir yardım kuruluşunun geçen yıl 15 ülkede gerçekleştirdiği Afrika Gençlik Anketi’ne katılan 18-24 yaş arası gençlerin neredeyse yarısı göç etmeyi planladıklarını ifade ediyor. Genç Nijeryalılar, ülkedeki gerçekliği ifade etmek için “yetişkinlik aldatmacası” deyimini kullanıyor ve Yoruba argosunda göç etmek anlamına gelen japa yapmanın yollarını arıyor.

Bu yılın başlarında Batı tarafında, kıtanın nadir liberallerinden biri olarak görülen Zambiya Cumhurbaşkanı Hakainde Hichilema, yurtdışındaki destekçilerini “Afrikalı demokratların maddi kazanım elde etmeleri gerektiği, aksi takdirde bunun siyasi sonuçlarının olacağı” konusunda uyardı. Yabancı alacaklıları borç yapılandırma sürecini hızlandırmaya çağıran açıklamasında Hichilema “Demokrasi karın doyurmuyor. İnsan hakları, ruhu ayakta tutabilir, bedeni değil.” ifadelerine yer verdi.

Temel ihtiyaçları karşılama konusundaki yetersizlik, Afrikalıların neden güçlü liderleri desteklemeye meyilli olduklarını kısmen açıklıyor. Açık Toplum’un yaptığı ankette, katılımcılara, otoriterlerin istihdam yaratma ve suçla mücadele gibi konuları içeren on farklı siyasi alanda daha iyi sonuçlar alıp alamayacağı soruldu. Bu alanların sekizinde Sahra Altı Afrika ortalaması küresel ortalamadan daha yüksek çıktı. Georgetown Üniversitesi’nden Ken Opalo konuyla ilgili, “Bu şartlarda, daha iyi maddi koşullar vaat eden cuntalar daima ortaya çıkarak insanların takdirini kazanacak” diyor.

Bununla birlikte, Afrikalıların demokrasiye olan inancı sadece hükümetlerinin yarattığı güvensizlik ve yoksulluk nedeniyle değil, aynı zamanda siyasetin kendi doğası nedeniyle de azalıyor. 1990’lar ve 2000’lerde çoğu Afrika ülkesi tek partili sistemleri terk ederek çok partili seçimler yapmaya başladı. Ancak, bu çok partili seçimler, Afrika’nın büyük bir kısmının sadece görünüşte demokrasiye sahip olduğu gerçeğinin üstünü örtüyor.  Bir araştırma ve analiz grubu EIU, sadece bir Afrika ülkesini (Mauritius) “tam demokrasi”, diğer altı ülkeyi “kusurlu demokrasi” olarak sınıflandırıyor. Kıtada 1990 ile 2019 yılları arasında yapılan 112 seçimin yüzde 88’ini görevdeki başkanlar kazandı.



Diğer taraftan, dokuz lider 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda. Bu isimler arasında Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni; yılın büyük bölümünü bir İsviçre otelinde geçiren Kamerun Devlet Başkanı Paul Biya; dünyanın en uzun süre görev yapan lideri Ekvator Ginesi Devlet Başkanı Teodoro Obiang ve Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame yer alıyor. Hepsi de adil seçimlerden korkuyor. Dahası, kendilerinden sonra koltuğu bırakmak için halef yetiştiriyor olabilirler.

Görece deneyimsiz liderler bile toplumsal öfkeyi körükleyerek yasaları kötüye kullanıyor. Ağustos ayında Zimbabwe’nin ana muhalefet partisi, mahkemeleri taraflı bulduğu için şaibeli olduğu gerekçesiyle seçime katılmadı. Bir ay önce Orta Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, dönem sınırlandırmasını kaldırmak için yapılan referandumu mahkeme yoluyla kazandı. Fildişi Sahili Devlet Başkanı Alassane Ouattara, iki dönem sınırını aşabilmek için anayasayı tartışmalı bir şekilde değiştirdikten sonra 2020’de üçüncü dönemi için koltuğunda kaldı. Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ise bu yıl şiddetli protestoların ardından benzer bir hamleyi tercih etmedi. Ancak, bu olumlu gelişme, aralarında bir başkan adayının da bulunduğu yüzlerce muhalefet partisi üyesinin tutuklanmasıyla fazla uzun ömürlü olmadı.

Afrobarometer’in yaptığı anketlerde ortalama olarak sadece yüzde 13’lük bir kesim ülkelerindeki siyasi liderlerin yolsuzluğa bulaşmadığına inanıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI), Sahra Altı Afrika ülkelerinin yolsuzluk konusunda El Salvador’dan bile daha kötü durumda olduğunu belirtiyor. El Salvador’da rüşvet o kadar yaygın ki ülkenin devlet başkanı beyaz yakalı suçlular için büyük bir hapishane inşa etme vaadinde bulundu. TI, ayrıca, 2022 yılında Sahra Altı Afrika’daki yolsuzluk algısının on yıl öncesine kıyasla daha yüksek olduğunu belirtiyor.

Açık Toplum’un anketi ise Gana ve Nijerya’daki seçmenler için yolsuzluğun en büyük ulusal sorun haline geldiğini ortaya koyuyor. Benzer şekilde, Güney Afrikalı seçmenler de 2009-2018 yılları arasında devlet başkanlığı yapan Jacob Zuma döneminde yaygınlaşan “sistematik yolsuzluk” konusunda endişeli. Devlet kurumlarının yağmalanması bugün Güney Afrika’da ve diğer pek çok ülkede bir sorun olmaya devam ediyor. Birmingham Üniversitesi’nden Nic Cheeseman, “Demokratik sistemlerin özel sektör güçleri tarafından ele geçirilmesi, Afrika’da sivil özgürlükler ve kapsayıcı kalkınma için tartışmasız en büyük tehdittir.” diyor.

Gençlik ve Deneyim 

Darbeciler genellikle yolsuzluğa duyulan öfkeyi istismar ediyor ve bu, en azından ilk aşamada işe yarıyor. Mali’deki ilk darbenin öncesinde yapılan bir ankete göre halkın yüzde 58’i iktidardakilerin çoğunun ya da tamamının yolsuzluğa bulaştığını düşünüyordu. Bundan iki yıl sonra ikinci darbenin ardından yapılan anket ise bu oranın yüzde 25’e düştüğünü gösterdi. Aynı şekilde Gine’de de darbeden önce neredeyse yüzde 50 olan bu oran, darbeden sonra yüzde 28’e geriledi.

Peki, sahte demokrasiden duyulan memnuniyetsizlik neden Afrikalıları daha iyi bir demokrasi için çaba harcamaya yönlendirmiyor? Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle otoriteri iktidarlara karşı çıkmak son derece zordur. Genellikle silahlı güce sahip olan bu iktidarlar, sivil toplum kuruluşları ve gençlik gruplarını kendi taraflarına çekerler. Şimdiye kadar pek çok aktivist, demokrasiyi geliştirmek ve diktatörleri devirmek için çaba harcamıştır. Ancak, uzun süren başarısızlıkların ardından, bazıları sadece daha radikal yöntemlerin, hatta darbelerin ekonomik durgunluğu ve sistematik yolsuzluğu sona erdirebileceği kanaatine varıyor. Örneğin Gine’nin ana muhalefet lideri, dönemin başkanı Alpha Condé’yi deviren 2021’deki darbenin hemen ardından, “rahatladığını” ifade eden bir açıklama yapmıştı.

İkinci olarak, liberal demokrasiye verilen destek, savunucularının arzu ettiği kadar güçlü değil. Örneğin, Mali’de askeri yönetim fikrine destek yıllardır yüzde 30’un biraz altında seyrediyordu. Ancak, şimdi Malililerin neredeyse yüzde 80’i askeri yönetimi onayladıklarını söylüyor.

Her ne kadar dışarıdan bakanlar liberal demokrasinin Afrika’da hiç denenmediğine işaret etseler de Afrikalılar için durum böyle değil. Geçtiğimiz ay Nijerya’nın eski devlet başkanı Olusegun Obasanjo, “Batı’da uygulanan liberal demokrasi türünün bizim için işe yaramadığını gördük.” dedi. Pul Kagame de benzer şekilde “Batı’nın tanımladığı demokrasi ile Afrika’daki demokrasi birbiriyle uyuşmuyor.” açıklamasında bulundu. Afrika Gençlik Anketi’ne katılanların sadece yüzde 39’u Afrikalıların “Batı demokrasisini” taklit etmesi gerektiğini söyledi. Katılımcıların yüzde 53’ü ise Afrika’nın kendi demokrasi biçimini bulması gerektiğini ifade etti.

Esasında genç Afrikalılardan genellikle çok fazla şey bekleniyor. Halbuki birçoğu demokrasi karşısında kayıtsız bir tavır takınıyor. Son seçimlerde oy kullanmadığını söyleyen gençlerin oranı 56 yaş üstü nüfusa göre iki kat daha fazla. Nijerya’da bu yıl yapılan seçimlerde, üçüncü yol adayı Peter Obi genç seçmenler sayesinde şimdiye kadarki en iyi sonucu elde etmiş olmasına rağmen ancak üçüncü olabildi. Güney Afrika’daki son genel seçimlerde ise 20’li yaşlardaki gençlerin sadece yüzde 30’u oy kullandı. Bu da apartheid rejiminden apolitikliğe geçişin sadece bir nesillik bir zaman aldığını gösteriyor.

Siyasi liderlerin gücü kötüye kullanmasına karşı askeri yönetimi destekleme oranı gençler arasında da en yüksek seviyede. Ortalama olarak 18-35 yaş arası gençlerin yüzde 56’sı askeri yönetimi desteklerken, bu oran 56 yaş ve üzeri nüfusta yüzde 46. Darbelerden sonra askeri yönetime desteğin artması ise Afrika ülkelerinin ve Batı’nın darbeleri engelleme çabalarını zorlaştırıyor.

Afrika’da demokrasinin zayıf kalmasının üçüncü nedeni ise kıtadaki dış güçlerin demokrasiye bağlılıklarının güçlü olmamasıyla ilgili. Otoriter yönetimlerden oluşan Afrika Birliği oldukça güçsüz bir konumda. Güney Afrika gibi bölgesel hegemonların da pek fazla ağırlığı bulunmuyor. Ekonomik durgunluk, birliğin çok az sert güce sahip olduğunu gösterirken, Zimbabwe ve diğer ülkelerdeki hileli seçimleri onaylaması yumuşak gücünün de bulunmadığı anlamına geliyor. Diğer taraftan Çin, yardımları yozlaşmış otoriter rejimlere doğru kaydırıyor. Çin Komünist Partisi, Afrika’daki iktidar partilerine kendi modelini dayatma çabasında. Rusya, Wagner Grubu ya da silah satışları üzerinden cuntaları ve otoriter yönetimleri destekliyor. 



Öte yandan Batı, yarım ağızla destek veriyor ve ikiyüzlü bir tavır takınıyor. Batı bu yıl Zimbabwe ve Sierra Leone’deki şaibeli seçimlere karşı sesini yükseltmiş olsa da ABD 2018’de maden zengini Kongo’daki şaibeli sonuçları aklama yoluna gitti. Sığınmacıları Ruanda’ya göndermek isteyen İngiltere’nin Kagame’ye karşı durması pek olası görünmüyor. Fransa, Nijer gibi nüfuzunu kaybetme tehlikesi olan ülkelerdeki darbelere karşı çıkarken 2021’de Çad’da gerçekleşen darbeyi darbeciler Paris’le uyum içinde olduğu için görmezden geldi.

Fransa’nın otoriter elitleri destekleyerek eski sömürgelerindeki nüfuzunu korumasını ifade eden “FrançAfrique”, Paris’in aleyhine dönmüş durumda. Nitekim, Mali’de 2021 yılında yapılan bir ankete göre Malililerin beşte birinden fazlası ülkedeki Fransız kuvvetlerinin radikallerle ya da ayrılıkçılarla iş birliği içinde olduğuna inanıyor. Burkina Faso’da ise yeni başkan, 35 yaşındaki Yüzbaşı İbrahim Traoré, egemenliği yeniden sağlayacağını dile getiriyor. Mali’de olduğu gibi Traoré cuntası da kendi özgür iradesiyle Rusya’dan yardım talep ediyor. Nijer’de cunta yönetimi, ülkede radikallerle savaşan birlikleri bulunan Fransa’yı günah keçisi ilan etti. Rus bayrakları sallayan göstericiler, Fransız renklerine boyanmış bir horozun başını kesti. Diğer taraftan, Senegal’de Sall’ın üçüncü dönem adaylığına karşı toplanan protestocular Fransızlara ait süpermarketleri ve benzin istasyonlarını kundakladı. Anket şirketi Premise Data’ya göre Fildişililerin yarısı en az güvendikleri ülkenin Fransa olduğunu söylüyor.

Huzursuz Kış 

Afrikalılar, “demokrasiyi” ülkelerindeki yozlaşmış elitlerin yabancıların yardımıyla oynadıkları bir tiyatro olarak gördükleri ve deneyimledikleri sürece, pek çok kişi başka yollara başvuracak. Bu yolların ne olacağı ise bağlama göre değişecek. Örneğin, Güney Afrika’da apartheid döneminden bu yana kaydedilen yetersiz ilerlemenin yarattığı hayal kırıklığı, aşırı solcu bir siyah milliyetçisi olan Julius Malema’ya ve etnik temelli partilere alan açıyor. Nijerya’da ayrılıkçı Nnamdi Kanu’nun bağımsız Biafra hayalini yeniden canlandırma çabaları karizma, popülizm ve şiddete dayanıyor.

Bunun yanı sıra, bazı ülkelerde popülist askerler de en azından geçici olarak cazip gelebilir. Burkina Faso’da Yüzbaşı Traoré, bilinçli olarak Thomas Sankara’yı taklit ediyor. Sankara, Afrika’nın Che Guevara’sı olarak bilinen saygın bir sosyalist liderdi. 1983 yılında 33 yaşındayken darbeyle iktidara gelen Sankara, dört yıl sonra vurularak öldürüldü. Hem Sankara hem de Traoré’nin hedef aldığı ülke ise Fransa.

Afrikalıları, özellikle de gençleri, potansiyel bir ilerici güç olarak görmeye yönelik yaklaşımlar oldukça iyi niyetli duruyor. Ancak, kıtada demokrasi olarak adlandırılan mevcut koşullar göz önüne alındığında, pek çok Afrikalının otoriterler tarafından manipüle edileceğini inkar etmek doğru olmaz. Nitekim, dünyanın pek çok noktasında olduğu gibi Afrikalıların da popülizme karşı bağışıklıkları yok. Bu durumda Afrikalıların, ihtiyaçlarını açıkça karşılamayanlardan kaçmak için “karşılıyor gibi görünenlere” yönelmeleri güçlü bir ihtimal.


Bu yazı, The Economist’de 10 Ekim 2023 tarihinde “Africa’s coups are part of a far bigger crisis” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.