×
LATİN AMERİKA

ANALİZ

Latin Amerika Yeniden Avrupa’nın Gündeminde -II

AB, bir ortak olarak Latin Amerika'yı kazanmak istiyorsa stratejik olarak hareket etmek zorunda. Bu anlamda EU-CELAC zirvesi, bölgesel işbirliğine ilişkin yeni bir gündemin benimsenmesi için önemli bir fırsat sunuyor.
AB KONSEYİ dönem başkanlığını yürüten İspanya’nın gözü, aralarındaki yakın kültürel ve dilsel bağları vurgulamaktan hoşlandığı Latin Amerika’da. Ancak bu bağlantılar İspanya'ya ve Avrupa'nın sömürge geçmişine dayanıyor. İspanyol krallığı, 1493'ten başlayarak Latin Amerika'nın çoğunu kolonileştirdi ve sonraki 400 yıl boyunca, topraklarını ve insanlarını sömürerek büyük bir servet elde etti. Avrupa’nın köle ticareti ise milyonlarca Afrikalının zor kullanarak Latin Amerika ve Karayipler'e taşınmasına sebep oldu.

2023: Bir Fırsat Olabilir

Avrupalı liderler jeopolitik gerilimleri hafifletmeyi umarken, Latin Amerikalı meslektaşları masaya net bir mesajla geldiler: Bugün ilişkileri tanımlamak, geçmişteki adaletsizlikleri ele almak ve düzeltmek anlamına da geliyor. AB’nin bir kez daha kaynaklar açısından zengin bu bölgeye yüzünü dönerken bir sömürü siyaseti benimsemeyip benimsemeyeceği sorusu masada duruyor.

33 ulustan oluşan CELAC grubuna başkanlık eden küçük bir ada devleti olan Saint Vincent ve Grenadinler'in başbakanı, sömürgeleştirme ve köleleştirme için ekonomik tazminat görüşmeleri çağrısında bulundu. Ralph Gonsalves "Köle ticareti ve kölelikten elde edilen kaynaklar, Batı Avrupa'daki birçok zenginliğin temelini oluşturan sanayi devrimini ateşlemeye yardımcı oldu." Sömürge tarihinin hayaletleri, Brüksel'deki zirvelerinde Avrupalı ve Latin Amerikalı liderlerin peşini bırakmıyor. Latin Amerikalı konukların aklında dört yüz yıllık Avrupa sömürge yönetimi, ekonomik sömürü ve kölelik varken, ev sahibi Avrupalıların aklında ise Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı var.

2023'ün Avrupa'da Latin Amerika yılı olup olmayacağı veya bunun tersinin olup olmayacağı henüz belli değil. Avrupa ve Latin Amerika'daki jeopolitik dünya görüşleri farklılaşmaya başladı. CELAC ve AB arasındaki iki bölgeli zirveler (ve diğer iki bölgeli toplantılar), karşılıklı anlayışın geliştirilmesine ve uygun olduğunda kilit uluslararası meselelerde pozisyonların yakınlaşmasına katkıda bulunabilir. Ancak Avrupa, çoğu hükümetin dış ilişkilerini mümkün olduğunca farklılaştırmak ve dengelemek istediği Latin Amerika'dan ayrıcalıklı muamele beklememeli.

Latin Amerika, “Avrupa Yeşil Düzeni”nin hedeflediği ekonomik dönüşümler için önemli bir stratejik ortak haline gelebilir. Brezilya ve Meksika ile yeniden canlandırılmaları gereken resmi stratejik ortaklıklar mevcut. AB, yumuşak güce veya çekim gücüne sahip olduğu göz önüne alındığında -bir ticaret ortağı ve yatırımcı olarak (Avrupalı şirketler aracılığıyla)- Latin Amerika'da önemli bir oyuncu olmaya devam ediyor. Ancak çok kutuplu bir dünyada AB, kendisini kutuplardan biri olarak daha güçlü konumlandırmalı ve ekonomik gücünü (kaynaklarını) daha iyi vurgulamalıdır. Çin, Latin Amerika'da yeni bağımlılıklar yarattığına göre, AB burada kendisini bir karşı ağırlık olarak konumlandırmaya çalışmalıdır. Ancak bunun için Avrupa'nın maddi teşvikler de sunması gerekiyor. Sadece ortak değerlerden bahsetmek yeterli olmayacaktır.

Artık Latin Amerika karşısında da jeopolitik bir perspektiften hareket etmek gerekiyor. Önümüzdeki yıl, AB-Mercosur ortaklık anlaşması için son şans olabilir. Latin Amerika ülkeleri ve bölgesel kuruluşlarla yapılan diğer anlaşmalarla ilgili deneyimler göz önünde bulundurulduğunda, AB-Mercosur anlaşması, Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandıktan sonra, AB yetki alanına giren kısımlarda geçici olarak uygulanmalıdır. 
Avrupa'da asıl mesele, Fransız hükümetini (ve Fransız Ulusal Meclisi'nin çoğunluğunu) yön değiştirmeye ikna etmek olacaktır. Ancak diğer Avrupa hükümetlerinin de konumlarını netleştirmesi gerekiyor. AB'nin Latin Amerika'da stratejik çıkar beyanından, bunun üye devletler tarafından uygulanmasına kadar uzanan yol uzun ve zorludur. Çok uzun bir süre stratejik özerklik ve ortaklıklar gerçekleştirmek için jeopolitik kullanmak yerine, AB içindeki bazı kilit aktörler ahlaki olarak giyinmiş bir korumacılığın peşinden gitmiş durumdalar.

Brezilya tarafında da bir açıklamaya ihtiyaç var. Çevreyi ve Amazon yağmur ormanlarını korumak için daha fazlasını yapma isteği inandırıcı. Marina Silva'nın çevre bakanı olarak ve Sônia Guajajara'nın Brezilya'nın yeni Yerli İşleri Bakanlığı'nın başına atanmasıyla, Lula'nın duyuruları itibar kazandı. Silva ayrıca Ocak 2023'te Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'na katılarak Lula yönetiminin 2030 yılına kadar net sıfır ormansızlaştırma taahhüdünü yineledi. 

Stratejik Ortaklık ve Serbest Ticaret Anlaşmaları: Güvenilirlik Eksikliği

1999 yılında Rio de Janeiro'da düzenlenen ilk Latin Amerika-Avrupa Zirvesi'nde “stratejik ortaklık” geliştirme hedefi açıklandı. O zamandan beri bu terim, resmi beyanlarda tekrar tekrar yer aldı. AB-Mercosur ortaklık anlaşmasıyla ilgili olarak “stratejik ittifak”tan bile söz edildi. Stratejik ortaklıklardan bahsetmek bir şey olsa da bunları fiilen uygulamak ve stratejik olarak hareket etmek tamamen başka bir şey. İşte AB'nin bazı eksikliklerini ortaya koyduğu yer burasıdır.

Örneğin, “Orta Amerika ile Ortaklık Anlaşması” 2012 yılında imzalandı; ancak Belçika anlaşmayı onaylamadığı için ticaret kısmı 2013'ten beri sadece geçici olarak uygulandı. And Topluluğu üyeleriyle kapsamlı anlaşma söz konusu olduğunda, Belçika Kolombiya, Peru (her ikisi de 2013'te imzalanmıştır) ve Ekvador (2017'de imzalanmıştır) ile anlaşmayı onaylamamıştır; Yunanistan ve Lüksemburg'un Ekvador ile olan anlaşmayı onaylaması gerekiyor. Bu nedenle anlaşma yalnızca geçici olarak uygulanır. CARIFORUM ile “Ekonomik Ortaklık Anlaşması” 2009 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmış ve geçici olarak uygulanmış ancak Macaristan tarafından hala onaylanmamıştır. İkincisi, müzakereler Nisan 2021'de sonuçlanmış olsa da AB ile 79 Afrika, Karayip ve Pasifik ülkesi arasındaki Cotonou sonrası anlaşmayı da engelliyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 14 Eylül 2022 tarihli Birliğin Durumu Konuşması’nda şunları beyan etmiştir: “Güvenilir ülkeler ve önemli büyüme bölgeleriyle olan bağlantılarımızı güncellememiz gerekiyor. Ve bu nedenle Şili, Meksika ve Yeni Zelanda ile anlaşmaların onaylanmasını teklif etmek niyetindeyim.”

Şili ve Meksika ile yapılan anlaşmaların modernleştirilmesinde yavaş da olsa ilerleme kaydedilmiştir. Nisan 2018'de Meksika ile 1997 tarihli "AB-Meksika Küresel Anlaşması"nın ticari bölümünün modernizasyonu hakkında bir prensip anlaşmasına varılmıştı (Nisan 2020'de yerel düzeyde kamu alımlarına ilişkin bir anlaşma ile tamamlanmıştır). Ancak 2023'ün başlarından itibaren Sözleşme hala imzalanmış değil. Şili örneğinde, “AB-Şili Ortaklık Anlaşması”nın (2002'de imzalanan) modernizasyonu için müzakere süreci 2017'de başladı ve teknik olarak Ekim 2021'de sonuçlandı. Ancak müzakerelerin resmi olarak sonuçlanması 9 Aralık 2022'ye kadar sürdü.

Latin Amerika’daki Avrupa Ekonomik Gücü

Avrupa perspektifinden bakıldığında, Latin Amerika ülkeleri önemli bir ticaret ortağı değildir. Brezilya (11. sıra) ve Meksika (13. sıra) 2021'de AB dış ticaretinin sırasıyla %1,6 ve 1,4'ünü oluşturdu. Şili 38 (%0,4), Arjantin 39 (%0,4), Kolombiya 47 (%0,3) ve Peru 49 (%0,2) (EUROSTAT verilen göre) sıradadır. Atlantik'in diğer tarafından bakıldığında, 21. yüzyılın başında AB hâlâ Latin Amerika'nın ikinci en önemli ticaret ortağıydı (ABD'nin ardından). Ancak 2010'lardan itibaren AB, şimdi birçok Latin Amerika ülkesinin en önemli ticaret ortağı (mallarda) haline gelen Çin tarafından geçilmiş durumda.

Çin, Latin Amerika'nın ikinci en önemli ticaret ortağı olarak Avrupa'nın yerini alırken, Avrupa Latin Amerika'da bir yatırımcı olarak hala üstünlüğü elinde tutuyor. 2020'nin sonunda Brezilya'nın (%3,1) ve Meksika'nın (%2) birlikte AB tarafından dünyanın geri kalanında tutulan toplam doğrudan yabancı yatırım (DYY) stokunun (2.090 milyar Euro) daha fazlasını aldı: Çin’den (%2,3) ve Rusya'dan (%3,3) (EUROSTAT).

Pandemiden önceki beş yılda (2015–2019), AB (Hollanda ve Lüksemburg hariç, %21) %24'ü oluşturuyordu. Latin Amerika'daki (MERCOSUR üyeleri Arjantin, Paraguay ve Uruguay hariç 11 ülke) DYY girişlerinin %25'i ABD’den geliyor. AB'nin payı 2021'de %26 idi (ABD %35; Hollanda ve Lüksemburg %10). Hollanda ve Lüksemburg'dan gelen yatırımlar söz konusu olduğunda ise nihai kaynaklar belirlenemez durumda. Ulusötesi şirketler (Çinliler dahil) vergi avantajlarından yararlanarak yatırımlarını genellikle bu AB ülkeleri aracılığıyla yönlendirdi. 2021'de yeni veya sıfırdan yatırımlar söz konusu olduğunda ABD şirketleri başı çekiyordu. Bunlarında ardından ise AB şirketleri geliyor. Buna karşılık, COVID-19 salgını öncesinde 2019'da zirveye ulaştıktan sonra Çin'in yeni sıfırdan yatırımı 2020 ve 2021'de önemli ölçüde azaldı ve ABD, İspanya, Almanya ve Kanada'nın gerisinde kaldı. Dolayısıyla AB ile Latin Amerika arasındaki mal ve hizmet ticaret hacmi, 2022'de en az 369 milyar avroya ulaştı ve bu, 2013'e göre neredeyse %40'lık bir artışı temsil ediyor.  Bölgedeki AB yatırımı, son on yılda %45 artışla 693 milyar avroya (777 milyar $) ulaştı. AB'nin halihazırda 33 CELAC ülkesinden 27'si ile ticaret anlaşmaları var.

Latin Amerika içindeki ve dışındaki haberlerde, bazen Avrupa'nın bir turizm destinasyonu dışında tüm cazibesini kaybettiği görülüyor. Ancak Latin Barometre tarafından Eylül 2021'de on Latin Amerika ülkesinde (Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Guatemala, Meksika, Uruguay ve Venezuela) yapılan bir anket Avrupa ve AB'nin bölgesel algıları üzerine ilginç sonuçlar ortaya koyuyor: “Ülkelerinin hangi dünya bölgesiyle bağlantı kurmaktan en çok fayda sağlayacağı” sorulduğunda, Latin Amerikalıların %48'inin Avrupa, %19’unun Kuzey Amerika, %12’sinin Latin Amerika ve %8’inin Asya-Pasifik şeklinde yanıt verdiği görülüyor.

Fransa, Almanya, İspanya ve İsveç gibi Avrupa ülkeleri hala kalkınma için model olarak görülüyor. Avrupa entegrasyonunun Latin Amerika için bir model olarak hizmet edip etmeyeceği sorulduğunda, Güney Amerika'da yanıt verenlerin %60'ı (Meksika ve Orta Amerika'da %69) bunun yararlı olduğunu veya izlenecek bir model olduğunu söylüyor. Özetle Latin Amerikalılar çevre, insan hakları, barış, yoksulluk ve eşitsizlik ve insani yardım gibi alanlarda Avrupa'nın liderliğini kabul ediyor. Ancak Avrupa, bilim ve eğitim, askeri güç ve teknolojik gelişme söz konusu olduğunda daha az etkili ve hatta zayıf olarak algılanıyor. Avrupa'nın Latin Amerika'daki ekonomik gücü, Çin veya ABD'ninkinden çok daha düşük olarak görülüyor.

Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden, Çin'in Rusya'yı desteklemesinden ve Avrupa'nın ABD askeri desteğine ihtiyaç duymasından sonra parametreler değişti. Latin Amerika perspektifinden bir seçim meselesi gibi görünen, Ukrayna ihtilafında ve Rusya karşısında kendini nasıl konumlandıracağı sorusu, Avrupa için bir zorunluluktur; yani gerçek bir askeri tehdide ve merkeze yönelik saldırıya karşı kendini savunmak zorundadır.

Son zamanlarda şekillenen yeni uluslararası bağlamda Latin Amerika ile Avrupa arasında stratejik bir ortaklığı (yeniden) inşa etmek kolay olmayacak. Her iki bölge de kendi çıkarları açısından farklılaştı. Ancak açık stratejik özerklik ile aktif uyumsuzluk arasında örtüşen noktalar olabilir. Borrell'in öne sürdüğü gibi: “Atlantik'in her iki yakasında da aşırı bağımlılıkları azaltarak stratejik özerkliğimizi güçlendirmeyi ve ekonomik dayanıklılığımızı artırmayı amaçlıyoruz.” 

Artık devlet AB sanayi politikasında daha aktif bir rol oynadığına ve AB stratejik endüstrileri korumaya ve ekonomik bağımlılıkları azaltmaya istekli olduğuna göre, Latin Amerika'nın bağımlılıkları azaltma ve önemli endüstrileri koruma talepleriyle uzlaşmak daha kolay olabilir. Ancak Latin Amerika perspektifinden bakıldığında, geleneksel asimetrik bir ilişkiyi yeniden üretme riski de var. Borrell, Buenos Aires'teki CELAC-AB toplantısı öncesinde birkaç Latin Amerika gazetesinde yayınlanan bir görüş yazısında şunları söyledi: “Latin Amerika ve Karayipler biyolojik çeşitlilik, yenilenebilir enerjiler, tarımsal üretim ve stratejik hammaddeler açısından küresel bir gücü temsil etmektedir. […] Avrupa teknolojik ve yatırım kapasitesine sahiptir ve ayrıca tedarik zincirlerini çeşitlendirmek için güvenilir ortaklarla ittifaklara ihtiyacı vardır.”

Nitekim zirvenin oturum aralarında AB, Şili ile kritik hammaddeler konusunda bir anlaşma, Arjantin ve Uruguay’la da enerji alanında işbirliğine yönelik iki anlaşma imzaladı. Mercosur anlaşmasının imzalanması, iklim hedeflerine ulaşmak için ihtiyaç duyduğu rüzgâr türbinlerine ve elektrikli araçlara güç sağlamak için kaynak zengini bölgeye güvenen AB için önem kazandı. 

Brezilya, hacim olarak AB'ye en büyük stratejik hammadde ihracatçısı iken, Şili, Arjantin ve Bolivya'yı kapsayan “lityum üçgeni” dünyanın lityum rezervlerinin yaklaşık yarısına ev sahipliği yapıyor. Ancak AB'nin bu metallere ve minerallere yönelik yeni iştahı, Güney Amerika'nın büyük bölgelerine hükmetmek için yola çıkan İspanyol fatihlerinin karanlık anılarını da çağrıştırıyor.

Sonuç

İki kıtadan yaklaşık 50 liderin Brüksel'de bir araya gelmesi, AB'nin Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline ve Çin'e karşı artan ihtiyatlılığına yanıt olarak uluslararası ittifaklarını yenilemeye çalıştığı ve ilişkilerini canlandırmayı amaçladığını göstermesi açısından önemliydi. Ancak zirve toplantıları, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına nasıl yaklaşılacağı konusundaki çekişmelerle gölgelendi.

Uzun süredir beklenen zirve, katılan 60 ülkenin büyük çoğunluğunun Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kurumlarda yapılan çeşitli oylamalarda üzerinde anlaşmaya vardığı bir soruna ilk kimin göz kırpacağı konusunda bir açmaza dönüştü.

27 ülkeden oluşan AB, zirvenin yeni ekonomik girişimlere odaklanmasını ve bölgede Çin'in artan etkisini savuşturmak için daha yakın işbirliğini isterken, 33 ülkeden oluşan Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu'nun birkaç lideri ise masaya sömürgecilik ve kölelik konusunu getirdi. EU-Celac zirvesi, AB'yi Latin Amerika ve Karayip ülkeleri ile yakınlaştırmayı amaçlıyordu. Nihai metinde Ukrayna'daki savaşa nasıl değinileceği konusundaki anlaşmazlıklar müzakereleri çıkmaza soktu.

AB, bir ortak olarak Latin Amerika'yı kazanmak istiyorsa stratejik olarak hareket etmek zorunda. Bu anlamda Mercosur ile ortaklık anlaşmasının imzalanması, Avrupa'dan gelen direniş karşısında bile en yüksek önceliğe sahip olmalıdır. Bu anlamda EU-CELAC zirvesi, iki bölgeli işbirliğine ilişkin yeni bir gündemin benimsenmesi için önemli bir fırsat sunuyor.

HÜSAMETTİN ASLAN

Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.