×
RUSYA

ANALİZ

Mihail Gorbaçov: Reformist Bir Liderin Çelişkili Mirası

Sovyet dünyası için büyük bir özgürleştirici olan Gorbaçov, geride karmaşık bir miras bıraktı. Milyonlarca insanın özgürlüğünü genişletti, ama aynı zamanda şiddetli milliyetçilik dalgalarının önünü açarken, yenilenen otoriterlik için hazır ve verimli bir toprak bıraktı.
MİHAİL GORBAÇOV çelişkili bir figürdü; mirasıysa hayli karmaşık. Batı'da bir demokrat ve halkının kurtarıcısı olarak selamlandı. Rusya'da ise pek çok kişi tarafından Sovyetler Birliği'ni yok ettiği ve büyük bir gücü dağıttığı için fazlasıyla hor görüldü.

Gorbaçov’un 30 Ağustos 2022'de Rus devlet medyası tarafından açıklanan 91 yaşındaki ölümü, mimarı olduğu tarihsel dönüşümün dalgaları hissedilmeye devam ederken geldi. Zira Ukrayna'nın işgali, bir yönüyle, Sovyetler Birliği'nin Gorbaçov döneminde dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş sonrası Rusya'sında hissedilen statü kaybını tersine çevirme girişimini ifade ediyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Vladimir Putin'in “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak gördüğü bir şey. Bir anlamda Sovyetler Birliği'nin 30 yıl önce başlayan çözülme süreci, şimdi Ukrayna'daki kanlı savaşla devam ediyor.

Elbette, Batı'daki Gorbaçov algı bu şekilde değil. Gorbaçov, iktidara ilk geldiğinde, Batı tarafından, koyun postuna bürünmüş bir kurt, katı bir komünist olan samimiyetsiz bir reformcu olarak algılandı. Sonrasında, oradaki şüphecileri samimiyetine ikna etmeyi başardı. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, Gorbaçov'da "iş yapabileceği" bir kişilik buldu. Daha sonra, Thatcher aracılığıyla ABD Başkanı Ronald Reagan, Gorbaçov'un gerçekten de Sovyet komuta sisteminin gerçek bir dönüştürücüsü olduğu görüşüne vardı.

Batı'daki erken korkular, Gorbaçov büyük projesine başladığında, onun siyasi iktidarının hayatta kalmasıyla ilgili endişeye dönüştü. Gorbaçov, yukarıdan bir devrimci olmayı arzulayan, sosyalizmi kurtarmak için ülkesini liberalleştirmek ve demokratikleştirmek isteyen bir reformcuydu.

Ancak bu reform sürecinde Gorbaçov, Batı neoliberal kapitalizminin başlıca alternatifi olarak sosyalizmi baltaladı. Sovyetler Birliği'ni modernize etmek için aceleyle giriştiği reformlar, sosyalist projenin düştüğünü gösteren siyasal gelişmelerle akamete uğradı. Bunun yerini Rusya'da büyüyen milliyetçilik ve yenilenen otoriterizmin damga vurduğu yeni bir çağ aldı.

Mihail Gorbaçov kimdi ve nereden geldi?

1931'de güney Rusya'da bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelen genç Gorbaçov, Stalinist baskıların dehşetini, her ikisi de hapis cezasına çarptırılmış olan büyükbabalarından öğrendi. Fiziksel olarak güçlü ve son derece parlak olan Gorbaçov, Moskova Devlet Üniversitesi'nde hukuk okumaya devam etti ve kısa süre sonra bir Komünist Parti yetkilisi olarak istikrarlı bir yükselişe geçti.

Sadık bir Komünist Parti görevlisi olarak sistemin patolojilerini biliyordu: Bunaltıcı ve kendi kendine hizmet eden bir bürokrasi, ifade özgürlüğü üzerinde ağır bir baskı, şişirilmiş askeri harcamalar, işçilerin ve köylülerin inisiyatif ve üretkenlik eksikliği. 1985'te partisindeki en yüksek mevki olan genel sekreterliği elde etmesinin ardından, akıl almaz bir reform programına girişti. İki fikir, “perestroyka” (siyasi ve ekonomik sistemin yeniden yapılandırılması) ve “glasnost” (sansürün sonu, ifade ve basın özgürlüğünün tanınması) üzerine odaklandı.

Ancak daha en baştan, ekonomik reformların kusurlu olduğu ortaya çıktı. SSCB'nin en büyük döviz kaynağı olan petrolün dünya fiyatlarındaki düşüşü de dahil olmak üzere, Ermenistan'da yıkıcı bir deprem ve Çernobil nükleer felaketi gibi devasa sorunlar ülkeyi yoksullaştırdı. Aynı zamanda Gorbaçov'un ülke içindeki popülaritesini aşındırdı.

Dış politikadaki başarıları (Afganistan'daki savaştan çekilmesi, Doğu Orta Avrupa'daki Sovyet uydu devletlerini özgürleştirmesi ve nükleer silahların azaltılması gibi) Gorbaçov’a yurtdışından dostlar kazandırdı.

Ancak, özellikle ordudaki ve devlet güvenlik servisi KGB'deki en yakın yoldaşları, Gorbaçov’un, II. Dünya Savaşı'nda faşizme karşı kazanılan zaferden elde ettikleri kazanımları teslim etmesi karşısında dehşete düştüler.

Gorbaçov'un yönetiminde, Sovyetler Birliği bir süper güç konumundan hızla gerileyerek George H. W. Bush yönetiminden mali yardım dilenen acınası derecede zayıf bir devlete dönüştü ve hiçbir zaman başarılı olamadı. Soğuk Savaş döneminde Berlin Duvarı tarafından Batı ve Sovyet kontrolündeki iki ayrı devlete bölünen Almanya’nın yeniden birleşmesine izin verdi.

NATO'yu bir santim doğuya kaydırmama konusunda ABD ve Almanya ile kesin bir anlaşmaya vardığını düşündü; ancak bunu yazılı bir çerçeveye dönüştüremedi. Sonraki dönemde Gorbaçov'un halefi olan Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in protestolarını görmezden gelen Başkan Bill Clinton, Doğu Avrupa devletlerinin Batı ittifakına katılma isteklerine SSCB'nin zayıflığından yararlanarak olumlu karşılık verdi.

Gorbaçov'un ve Birliğin siyasi ölümü

1970'lerde ve 1980'lerde SSCB'nin Batı’daki imajı, nükleer silahlı dev bir Komünist ülke, devrimci, yayılmacı bir devletti ve “özgür dünyayı” ciddi şekilde tehdit ediyordu. Ancak o zamanlar ülkeyi inceleyen ve oraya seyahat eden birçok kişi, ekonomik olarak durgun, sosyal olarak muhafazakar ve politik olarak oldukça kırılgan olduğunu kolayca görebilirdi.

1980'lerin sonlarında Gorbaçov, değişimden korkan muhafazakar bir elit ile daha radikal bir değişim için yaygara koparan Yeltsin liderliğindeki kendi kendine demokratlar arasında sıkışıp kalmıştı.

Hükümet başkanı olarak Gorbaçov, çözülmesi zor bir ikilemle karşı karşıya kaldı: “Demokratik olmayan araçlara, güce ve şiddete başvurmadan arzu ettiği demokratik amaçlara ulaşmak.” Olağanüstü durumlar dışında, düzeni sağlamak veya birliği korumak üzere silahlı güç kullanmaya isteksiz olduğundan, Rus olmayan birçok cumhuriyette (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Litvanya) yükselen milliyetçi direnişe karşı etkisiz kaldı.

Bir ulusun, egemen olduğu bir imparatorluğu, gerçekten demokratik bir eşit uluslar federasyonuna dönüştürme niyeti, Mart 1991'de yapılan referandumda, oy kullananların dörtte üçünden fazlasının onayıyla kabul edildi.

Ancak birkaç ay sonra, bazı generaller ve gizli polis ajanları Gorbaçov’a karşı bir darbe girişiminde bulunduğunda bu plan suya düştü. Entrikacılar başarısız oldu, ancak üç günlük krizin kazananı Gorbaçov değil Yeltsin oldu.

Aralık ayı başlarında Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya'nın lideri, Gorbaçov'un yokluğunda bir ormanda bir araya geldiler. Burada SSCB'yi parçalamak ve Gorbaçov'un başkanlığına son vermek üzere aceleyle tasarlanmış bir plan üzerinde mutabık kaldılar. Sovyet dünyası, şair TS Eliot'tan ödünç bir ifadeyle söylenecek olursa “bir patlama değil, bir inilti” ile dağıldı. Gorbaçov'un hiçbir rolünün olmadığı, zayıf, etkisiz bir Bağımsız Devletler Topluluğu kuruldu.

Bir Noel Günü, Gorbaçov istifa etti. Bir zamanların onurlu ve güçlü lideri, güçsüz bir figüre ve artık vakfını yönetmeye, anılarını yazmaya dönen eski bir siyasetçiye indirgendi.

Özgürlükler genişledi, ancak bir bedeli var

Gorbaçov'un yukarıdan devrimi, başından beri, muhafazakar seçkinlerin devrim programını baltalamalarına engel olacak “reform savunucularına” bağlıydı. En önemlisi, çürüyen eski sistemin direncini kırmak için aydınları “glasnost” aracılığıyla harekete geçirmeye çalıştı. Ancak çoğu yazar ve akademisyen, Gorbaçov’a hızlı dönüşüm için beklediği desteği vermedi.

Gorbaçov, Sovyet toplumunda iltihaplanan, bastırılmış kızgınlıkları ve hoşnutsuzlukları serbest bırakırken, aşağıdan gelen devrim dalgasını kontrol etme yeteneğini hafife aldı.

Kamusal alanın serbest bırakılması, grev yapan madencileri ve ayrıcalıklı parti hükümdarlarına öfkeli tüketicileri ortaya çıkardı. SSCB'nin çeşitli kurucu cumhuriyetlerinde Rus olmayanların bastırılmış hoşnutsuzluklarını şiddetle ifade etme imkanı verdi. Sonunda, Sovyet imparatorluğu, öyle Batı'daki birçok kişinin hayal ettiği gibi aşağıdan gelen kitlesel bir halk ayaklanmasıyla değil, merkezin otoritesini giderek zayıflatan tepedeki hatalar ve siyasi çatışmalarla parçalandı.

Gorbaçov, siyasi hedeflerini uygun kaynaklar ve araçlar olmaksızın, çok hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye çalıştı. 1990'a gelindiğinde kendi zayıflığı ve kararsızlığı devrimi tepeden tırnağa rayından çıkarmıştı.

Sonuçta Sovyet toprakları için büyük bir özgürleştirici olan Gorbaçov, geride karışık bir miras bıraktı. Milyonlarca insanın özgürlüğünü genişletti, ancak aynı zamanda şiddetli milliyetçilik dalgalarının önünü açtı. Yenilenen otoriterlik için hazır ve verimli bir toprak bıraktı.


Bu yazı The Conversation’da 31 Ağustos 2022 tarihinde “Mikhail Gorbachev: The contradictory legacy of Soviet leader who attempted ‘revolution from above’” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.

RONALD SUNY

Michigan Üniversitesi. Tarih ve Siyaset Bilimi Profesörü.