×
RUSYA

ANALİZ

Sonsuz Başkan: Putin Beşinci Kez Aday!

Putin ve onu destekleyenlere göre: “Putin demek istikrar demek!” Ancak bazı muhalif görüşlere göre ise: “Putin’in getirdiği istikrar, istikrarlı bir çöküş” anlamına geliyor.
RUSYA DEVLET Başkanı Vladimir Putin, 8 Aralık’ta yaptığı açıklamada yaklaşan başkanlık seçimlerinde aday olacağını söyledi. 15-17 Mart 2024 tarihler arasında yapılacak seçimler diğerlerinden farklı olarak ilk defa üç gün sürecek. Bunun sebebi ise Bryansk, Kursk ve Belgorod gibi Ukrayna sınırında bulunan ve güvenliğin düşük olduğu bölgelerde, seçimin zor şartlar altında yapılacak olması. 

Putin, bugüne kadar Rusya Devlet Başkanlığı görevine dört kez seçildi. 2000 seçimlerinde %52,94 oyla tüm seçimlerinin en düşük oyunu aldı. En fazla oyu ise (%76,69) 2018'de aldı. 9 Ağustos 1999'da mevcut devlet başkanı Boris Yeltsin, bakanlar kabinesi başkanı Sergei Stepashin'i görevden aldı ve Federal İstihbarat Servisi FSB direktörü olan Vladimir Putin'i Başbakan Birinci Yardımcısı olarak atadı. Aynı zamanda onu, 16 Ağustos'ta, geçici olarak hükümet başkanlığı görevine getirdi. Aynı gün, televizyonda Rus vatandaşlarına hitaben konuşan Boris Yeltsin, “toplumu güçlendirme ve reformların devamını sağlama kapasitesine sahip bir kişiyi görevlendirmeye karar verdiğini” söyleyerek 2000 yılında gerçekleşecek başkanlık seçimlerinde Putin'e oy verilmesi çağrısında bulundu. 

2000 yılına gelindiğinde Putin, bir grup üst düzey yönetici sınıfı tarafından devlet başkanlığına aday gösterildi. 2004 ve 2018 yıllarında kendisi adaylığını koydu. 2012'de ise, iktidarda olan Birleşik Rusya partisinin adayı olarak yarışa girdi.  2000 yılından beri iktidarda olan Putin, Sovyet lider Josef Stalin'den bu yana diğer tüm Rus yöneticilerinden daha uzun süre başkanlığı elinde tuttu ve Leonid Brejnev’in 18 yıllık görev süresini bile geride bıraktı. Putin, 2008-2012 yılları arasındaki Medvedev dönemi sayılmazsa, 2000'den 2008'e ve ardından 2012'den bu yana, yani 2024’e kadar 19 yıl ülkeyi yönetmiş oldu. Medvedev’in devlet başkanı olduğu dönemde ise Putin başbakandı ve fiilen ülkeyi yönetiyordu. Başbakanlık dönemi de hesaba katılarak Putin’in 23 yıldır ülkeyi yönettiği söylenebilir. 

2021 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle Putin’in devlet başkanı seçilmesini engelleyen sınırlamalar kaldırıldı. Böylelikle Putin, 2024 ve 2030’de yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine katılarak 2036’ya kadar iktidarda kalabilecek.  Görünen o ki Putin, ömrü izin verdikçe katılacağı tüm seçimlerden mutlak zaferle ayrılarak iktidarını sürdürecek. Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov'un da dediği gibi, “karşısında kim aday olursa olsun kimse Putin için ‘gerçek bir rakip’ olamayacak”. Peskov daha önce 2024 başkanlık seçimleri hakkında yaptığı açıklamada, Rusya’daki başkanlık seçimlerinin aslında demokrasi olmadığını, kıymetli bir bürokrasiden ibaret olduğunu söyleyerek Rusya’daki seçimlerin formalite olduğunu belirtmiş, “Vladimir Putin’in oyların %90'ından fazlasını alarak yeniden başkan seçileceğini söylemişti.  Tüm Rusya Kamuoyu Araştırma Merkezi'nin 27 Kasım-3 Aralık tarihleri arasında yaptığı araştırmaya göre Rusların Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e olan güven düzeyi %78,5 seviyesinde görünüyor.
 
Rusya’da yaklaşan seçimlerle ilgili şu ana kadar iki kişi cumhurbaşkanlığına aday olma niyetini açıkladı: Ukrayna’ya karşı Donbass bölgesinin Rusya’ya katılması için mücadele eden ve o dönem kendisini “Donetsk Savunma Bakanı” ilan eden İgor Strelkov (Girkin) ve Moskova yakınlarındaki Dolgoprudny Temsilciler Konseyi üyesi Boris Nadejdin. Strelkov (Girkin)  şu anda tutuklu ve aşırıcılığı teşvik ettiği gerekçesiyle hakkında ceza davası açılmış durumda. Rusya muhalif Yabloko partisinin lideri Grigory Yavlinsky ise verdiği röportajda, kendisine destek için 10 milyon imza toplayabilirse sandıkta aday olacağını söyledi. Aksi durumda Putin’le yarışmak için eşit şartların mevcut olmayacağını ve boşa kürek çekmiş olacağını belirtti.

Bazı yorumlara göre, Putin’in rakiplerinin kim olacağını Merkezi Seçim Komisyonu belirliyor ve komisyonda toplumun dar katmanlarına odaklanan rakipler seçiliyor. Komisyonda adaylar belirlenirken göz önünde bulundurulan ana kriterlerden biri yaş. Putin'in rakipleri arasında 50 yaşından çok daha genç adaylar olmamalıdır. Çünkü 70 yaşındaki Putin'in, adaylar arasında "çok yaşlı" görünmesi istenmiyor.

Putin’in 2000’den beri uyguladığı yönetim politikalarıyla ilgili farklı görüşler söz konusu. Aralık 1999'da başbakan olan Putin, ülke ekonomisinin kişi başına düşen milli gelirin Portekiz'dekinin gerisinde olduğunu ve Rusya’nın bu ülkeyi yakalayabilmesi için 15 yıl boyunca, yılda %8 oranında büyümeye ihtiyacı olacağını söylemişti. 2000-2008 yıllar arasında artan petrol fiyatlarının da desteği ile Putin iktidardayken Rusya ekonomisi yılda %7 büyüdü. 2008 ekonomik krizinden sonra ise, Rusya ekonomisinin kırılganlığı ortaya çıktı ve 2012’ye kadar ancak %1-2 kadar büyüyebildi. 2012 yılına gelindiğinde ülke ekonomisi Portekiz ekonomisini yakalamış olsa da nüfusu Rusya'nın yalnızca %35'i olan Güney Kore'nin gerisinde kaldı. 

Carnegie Moskova Merkezi başkanı Dmitry Trenin’e göre: “GSYH, tüm ekonomik göstergelerin mutlak bir ölçüsü değil. Çok daha önemli olan, ekonominin temelindeki dayanıklılık, büyük şokları absorbe etme yeteneği, Moskova'nın önemli mali kaynakları, düşük dış borcu, Kremlin'in dış tehditler karşısında harekete geçme yeteneği ve Moskova'nın hareket etmesini sağlayan kaynakların görece bolluğudur.”

Putin’e yönelik en büyük eleştirilerden biri, demokrasi ve hürriyet özgürlüğüyle ilgili. Muhaliflerin susturulması, basın özgürlüğünün sınırlanması, gazetecilerin tutuklanması ve devletin yetkilerini tek elde toplayarak ülke kaynaklarını kendi çevresine paylaştırıp ekonomik eşitsizliği daha da artması. Rusya'nın bugünkü durumunun, 2000 yılında Putin’in iktidara geldiği dönemle karşılaştırıldığında daha iyi olduğunu söyleyenler de var. Rusya İstatistik Kurumu’nun bildirdiği rakamlara göre, 2000 yılında Rusların %30’u yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. 2022’de ülkede 15 milyon insan, yani nüfusun %10’u, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 2023 yılına gelindiğinde ise bu sayı 20 milyona ulaşıyor. Putin defalarca halka ekonomik bir atılım yapma sözü vermiş olsa da gerçek gelirlerin 5 yılda %10 düştüğü ve 18-24 yaş arasındaki Rusların yarısından fazlasının ülkeden göç etmek istediği belirtilmekte. 

Putin döneminde dış politikada da ciddi değişiklikler yaşandı. Bazı yorumlara göre Putin iktidara geldikten sonra Rusya, SSCB'nin sahip olduğu jeopolitik gücün bir kısmını geri kazandı. Çin ile bağlantılar güçlendirildi; Kırım Ukrayna'dan ilhak edildi; Suriye savaşının gidişatı değiştirildi; gelişmiş hava savunma sistemleri NATO üyesi Türkiye'ye satıldı ve ABD'nin kilit müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Venezuella ile önemli silah ve petrol anlaşmaları yapıldı. ABD, İngiltere ve diğer ülkelerdeki seçimlere müdahale etme yeteneği elde edildi.  Rusya Orta Doğu'da da büyük bir güç olarak yeniden ortaya çıktı ve uzun zamandan sonra ilk kez Afrika'daki nüfuzunu genişletti. Kremlin, Mısır'la ve Rus paralı askerlerinin desteklediği otoriter bir liderin (Halife Haftar) Trablus'ta BM destekli hükümetle iktidar için mücadele ettiği savaşta harap edilen Libya ile askeri bağlarını yeniden kurdu.

Karşı görüşe göre ise, Putin dış politikada bazı taktik başarılar elde etmiş olsa da stratejik olarak başarısızlığa uğradı: 2014’te Ukrayna’ya müdahale ederek Batı’yla ilişkilerini koparma sürecine girdi. Rusya’ya yönelik uygulanan ekonomik yaptırımlar 2022’deki Ukrayna müdahalesinden sonra daha da ağırlaşarak Rusya’yı uluslararası sistemin dışına itti. ABD liderliğindeki kolektif Batı, Rusya’yı dış kaynaklardan yoksun bıraktı. Avrupa enerji pazarının (doğalgaz ve petrol) büyük bir bölümüne sahip olan Rusya artık bu pazardan dışlandı. Bu pazardan elde ettiği dış maddi kaynaklardan yoksun kaldığı gibi Batı teknolojisine olan erişimi de yasaklandı. Ruslar’ın en yakın Slav akraba halklarından biri olan komşuları Ukraynalılarla aralarında uzun vadeli bir düşmanlık oldu. Komşu ülkelerin topraklarını işgal etmesiyle eski Sovyetler Birliği ülkelerinin güvenlik endişesini artırarak onları kendisinden uzaklaşmaya zorladı. Çin’den beklediği desteği alamadı ve ekonomik olarak Çin’e daha da bağımlı hale geldi. Ukrayna savaşıyla ekonomik, askeri ve insani kaynaklarını tüketmeye başladı ve bu savaşta kendisini destekleyen bir ortak dahi bulamadı. Rusya’nın Ukrayna’daki askeri başarısızlığı onun ‘Büyük Güç’ olma statüsünü sorgulanır hale getirdi. Rusya’nın Uluslararası alandaki saygınlığını azaltarak onu saldırgan ülke konumuna düşürdü. 

Sonuç olarak Putin’in kurmuş olduğu siyasi sistem, onun ömür boyu devlet başkanı olmasını garantiledi. Putin ve onu destekleyenlere göre: “Putin demek istikrar demek!” Ancak bazı muhalif görüşlere göre ise: “Putin’in getirdiği istikrar, istikrarlı çöküştür”. Putin’in Batı’ya meydan okumasından dolayı onu takdir edenlerin sayısı az değil. Aynı zamanda Rusya’nın uluslararası izolasyona maruz kalmasının, Putin’in diplomatik başarısızlığından ve entelektüel zayıflığından kaynaklandığını söyleyenlerin sayısı da kayda değer. Putin’le ilgili tartışmaların daha uzun süre devam edeceği açık. Ancak Rusya gibi büyük bir coğrafyada yaşanan olumlu veya olumsuz gelişmelerin uluslararası siyaseti etkilemesi kaçınılmaz. 

SABİR ASKEROĞLU

Lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden doktora derecesini aldı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında görev yaptı. Askeroğlu’nun araştırma alanları, Rus dış politikası, Avrasya ve Ortadoğu'dur. Askeroğlu, Rusya'nın Büyük Güç Olma Stratejisi kitabının yazarıdır.