×
LATİN AMERİKA

ANALİZ

"Yumuşak Güç" ve "Sert Duruş" Bağlamında İran’ın Latin Amerika Politikası

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin son ziyaretleri İran’ın klasik Latin Amerika dış politikasının bir uzantısı. Yani uzun vadeli bir ekonomik ve askeri ortaklıktan ziyade, Amerika'nın arka bahçesinde diplomatik karşıtlığa dayanan siyasi bir oportünizm.
İRAN CUMHURBAŞKANI İbrahim Reisi, haziran ayında bakanlar, üst düzey bürokratlar, ekonomistler ve bilim adamlarının da dahil olduğu kalabalık bir heyetle Latin Amerika turuna çıktı. Bu ziyaretler esnasında Venezuela, Nikaragua ve Küba ile İran arasında çeşitli konularda işbirliği anlaşmaları imzalandı.

Reisi’nin bu ziyaretinden önce İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan şubat ayı başlarında Nikaragua, Venezuela ve Küba'ya bir ziyaret yaparak benzer konularda görüşmelerde bulunmuştu. Dolayısıyla Reisi’nin haziran ayında yaptığı bu ziyaret bir noktada Dışişleri Bakanı Abdullahiyan yaptığı ziyaretin devamı niteliğindeydi.

Reisi yönetimi, Tahran’ın Hasan Ruhani döneminde çok az odaklanılan Latin Amerika dış politikasını yeniden canlandırmaya çalışıyor. Esasında Tahran'ın Venezuela, Nikaragua ve Küba ile bağları yeni değil. Geçmişe baktığımızda bu ülkelerin İran’ın Latin Amerika ülkeleri arasında en yakın ilişkilere sahip olduğu ülkeler olduğunu görüyoruz. Venezuela’da Maduro, Nikaragua’da Ortega ve Komünist Küba’da Diaz’ın Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı açık düşmanlığı göz önüne alındığında, İran devlet başkanı İbrahim Reisi’nin Latin Amerika’daki otokratik solcu hükümetleri ziyaret ederek kendi imajını da düşündüğünü söylemek mümkün.

İran'ın Latin Amerika politikasını 3 ayrı dönemde değerlendirebiliriz:

Birinci dönem, 1960'lara kadar uzanan diplomatik ilişkilerin ön planda olduğu ancak vasat bir görünüm izlendiği yılları kapsıyor. Özellikle soğuk savaş döneminde bağlantısızlar hareketi üzerinden İran’ın Latin Amerika’da diplomatik açıdan güçlü bir bağ kurduğundan bahsedebiliriz. Her ne kadar etkili bir ekonomik ve stratejik bir ilişki tesis edilmemişse de diplomatik açıdan önemli temeller bu dönemde atıldı. Tahran'ın kıta ile etkileşimi daha çok Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) gibi çok taraflı forumlardaki ortaklıklar üzerine kuruluydu.

İkinci dönem ise 1979'da İslam Devriminden sonrasını kapsıyor. Bu dönemde İran devletinde ‘din adamları’nın etkisiyle birlikte Latin Amerika ile ilişkilerin ideolojik bir hal aldığı söylenebilir.  Solcu hükümetler ve Komünist Küba başta olmak üzere İran’ın Latin Amerika politikası Anti-Amerikancılık üzerine inşa edilmiş oldu. Bölgede hakim olan Amerika karşıtı ideolojilere uyum sağlayan İran; Bolivya, Küba, Ekvador, Nikaragua ve Venezuela hükümetleriyle Amerika karşıtlığı üzerinden yakınlaştı. 

Üçüncü dönem ise ideolojik altyapının üzerine inşa edilmiş alternatif ekonomi çeşitliliği  hedefleyen ve İran eski cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın 2010’lu yıllarda bölgeye yaptığı ziyaretle başlayıp günümüze kadar devam eden dönemdir. Bu dönemde özellikle Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez'in şahsi gayretleriyle İran, Latin Amerika’daki solcu birçok hükümetle ilişkilerini geliştirebildi.

1979'daki Humeyni’nin devriminden bu yana İran, Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmek için çalışıyor. Özellikle son 20 yılda Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde bölgeye olan ilgi arttı. Ahmedinejad ve Hugo Chavez’in yakın arkadaşlığı, siyasi ve ekonomik konularda ortak çalışmaları tetikledi. 2005 ile 2012 yılları arasında ticaret anlaşmaları ve geliştirme projeleri, petro-kimya, enerji politikaları ve bankacılık programlarına ilişkin anlaşmalar da dahil 270'den fazla anlaşma imzalandı. Bu süreçte iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkilerindeki ivme daha da arttı.

İran ve Venezuela arasında imzalanan 20 yıllık stratejik işbirliği anlaşması ABD yaptırımlarına maruz kalan iki büyük petrol üreticisi ülkenin ilişkilerinin doğasını bizlere gösteriyor. Bu iki ülkeyi birleştiren bağlar, kendilerine uygulanan yaptırımların boyutundan daha büyük. İki ülkenin “savunma projeleri” alanındaki çalışmalarının yanı sıra enerji, petrol, gaz, rafineriler ve petrokimya alanlarında açıklanan işbirliği projeleri yeni değil. Elbette bu iki ülke arasındaki ilişki, ambargoların doğasından kaynaklı mecburiyetten kaynaklansa da; seçkin üst yönetimin menfaatlerinden kaynaklı bir yakınlığı da göz ardı etmemek gerekir.

İran’ın Latin Amerika Politikası fazla mı abartılıyor?

İran'ın Batı Yarımküre'deki ilişkileri daha çok Latin Amerika'daki sol eğilimli hükümetlerle ilişkilendiriliyor. Keza ABD ve Kanada ile yüksek gerilim ve karşılıklı polemikler dışında bir ilişkiden veya politikadan bahsetmek oldukça güç. Son birkaç yılda Brezilya, Kolombiya, Şili, Peru, Bolivya ve Honduras'ta solcu adaylar seçimleri kazanırken; İran'ın Latin Amerika ilişkileri büyük ölçüde Venezuela, Küba ve Nikaragua ile sınırlı kalmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedeni Latin Amerikalı solcu liderlerin İran ile yan yana gelmemeye dikkat etmesi. Öyle ki bölge ülkelerinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim zaferini tebrik eden liderlerin sayısı İran’ın Latin Amerika’da ilişki kurabildiği ülke sayısından fazla.

Aslında bu karşılaştırmanın temel sebebi İran’ın ABD ve Batı ittifakının ambargosuna maruz kalması ve İran’ın Latin Amerika’da Hizbullah üzerinden Arjantin’de İsrail Büyükelçiliği ve Yahudi kültür merkezinin bombalanmasına adı karıştığı için bölgede radikalizm ile ilişkilendirilmesinden kaynaklanıyor. Yani İran, ABD karşıtlığını istismar ederek ekonomik ve politik bir kazanım sağlamak yerine rövanşist eylemleri önceliyor.

İran son zamanlarda Latin Amerika ve Karayipler'deki ilişkilerinde birkaç gerileme yaşadı. Venezuela'daki yatırımlarının birçoğu bölgede beklenen siyasi getiriyi sağlayamadı. Ekvador ile planladığı madencilik girişimleri, ABD yaptırımları nedeniyle yavaşladı. İran’ın Bolivya'nın altiplano bölgelerinde inşa etmeyi planladığı ortak bir askeri okul, Evo Morales'in cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesinin ardından rafa kaldırıldı. Nikaragua'da, kredi geri ödeme sorunları yüzünden ilişki bozuldu.  İran Nikaragua'ya otoyollar, demiryolları ve boru hatları ile birlikte ülkenin Atlantik kıyısındaki Monkey Point yakınlarındaki bir derin su limanına 350 milyon dolarlık yatırım sözü verdi. Ancak proje tamamlanamadı.

Basitçe söylemek gerekirse, şu anda Latin Amerika ve Karayipler'de İran'a karşı olan çok şey var. Ancak Devlet Başkanı Reisi'nin açıklamaları, İran'ın pes etmeye istekli olmadığını gösteriyor. Reisi yönetiminde, Tahran'da bir ABD karşıtı bölgesel ittifak olan ALBA'yı Latin Amerika ve Karayipler'e diplomatik, ticari ve ideolojik genişleme için kullanma girişimlerinin yenilendiğini görebiliriz.

Hatta bu yılın başında iki İran savaş gemisi Güney Amerika ülkelerinde çeşitli ziyaretler gerçekleştirmeyi talep etmiş; ABD’nin tüm baskısına rağmen Brezilya ve Panama gibi ülkeler İran savaş gemilerin kendi karasularında sefer etmelerine izin vermişti.

İran-Latin Amerika ilişkilerinin zirvesi, İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve Venezuelalı mevkidaşı Hugo Chávez'in (2005-2013) cumhurbaşkanlığı döneminde yaşandı. Bu dönemde hem İran hem de Venezuela, bölgede Washington'u ciddi şekilde rahatsız etti. O zamandan itibaren İran'ın Latin Amerika ve Karayipler'deki gücü ve etkisi çeşitli sebeplerle düşüş gösterdi. İran geçen 11 yılda Latin Amerika politikasını nitelikli ve etkili bir siyasete dönüştüremedi.

Bu açıdan değerlendirildiğinde İran’ın bu ziyaretinin Latin Amerika politikasına etkisi düşünüldüğü kadar büyük olmayacaktır. İran’ın ambargodan kaynaklı kırılgan ekonomisi ve çok yönlü iç zorlukları göz önüne alındığında, İran'ın Latin Amerika politikasında bir başarıdan bahsetmek ve Reisi’nin ziyaretine büyük anlamlar yüklemek oldukça güç. İran'ın Latin Amerika’daki varlığı bölge halkına olumlu bir etki sağlamadığı gibi ABD çıkarlarına karşı da ciddi bir tehdit de içermiyor. Bu ziyaretlerin etkisinin devlet başkanın imajını güçlendirmekle sınırlı olduğu söylenebilir.

Venezuela

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ziyaret duraklarından ilki; petrol ve gaz üretimi ve işlenmesi, madencilik, metalurji ve ortak bir nakliye şirketinin kurulmasını içeren farklı alanlarda 25 işbirliği ve yatırım anlaşmasının imzalandığı Venezuela’ydı. Mevkidaşı Maduro ile bir araya gelen  Reisi, işbirliği anlaşmasını imzalamadan önce ABD'yi ima ederek her iki ülkenin de "ortak bir düşmana" sahip olduğunu ilan etti. Reisi, iki ülke arasındaki bağın "normal değil, stratejik bir ilişki" olduğunu belirterek, ülkelerinin "ortak çıkarlara ve ortak düşmanlara" sahip olduğunun altını çizdi ve ABD hükümetine atıfta bulunarak "iki ülkenin bağımsız olmasını istemediklerini” vurguladı.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro da geçen yıl İran ile yapılan 20 yıllık işbirliği anlaşmasının altını çizdi. "Ülkelerimiz arasındaki turizmi ve birliği teşvik etmek için" 18 Temmuz'dan itibaren Karakas ve Tahran arasında direkt uçuşlar gerçekleştirileceğini de sözlerine ekledi. İran cumhurbaşkanı, iki başkent arasındaki direkt uçuşların önemine de vurgu yaparak, bunun "iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmanın yanı sıra ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin" önünü açabileceğini söyledi. Ayrıca bir inovasyon ve teknoloji merkezinin oluşturulması konusunda da mutabakata varıldı. 

Ancak İran'ın Latin Amerika'daki varlığını genişletme girişimlerinin daha da ivme kazandığı 2005'ten bu yana bölge ülkelerine vaat ettiği ekonomik gelişmelerin çok azını gerçekleştirebildiğini de unutmamak gerekiyor. İran’ın hayal kırıklığı yaratan vaatlerine rağmen Venezuelalılar, ABD’nin ekonomik yaptırımlarının yarattığı mali yüke dayanmak için Tahran’ı bir çıkış kapısı görüyor ve geçmişe bir sünger çekmeyi tercih ediyorlar.

Nikaragua

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin Venezuela’dan sonra ikinci durağı Nikaragua oldu ve burada Devlet Başkanı Daniel Ortega ile bir araya geldi. Reisi'nin Orta Amerika ülkesine yaptığı resmi ziyarette Managua ve Tahran hükümetleri ekonomik, hukuki, bilimsel ve teknik konularda çok sayıda işbirliği belgesine imza attı. En dikkat çeken anlaşma ise bir Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalanması konusunda iki ülkenin mutabakata varması oldu. Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega ile İranlı mevkidaşı Reisi ikili görüşmeden sonra  her iki ülkenin hükümet üyeleri, Ekonomik, Ticari İşbirliği ve Teknik Bilimsel Değişim adına Hükümetlerarası Karma Komisyonun oluşturulması için bir çerçeve anlaşması imzaladı.

Reisi buradaki konuşmasında, davet için Nikaragua Devlet Başkanı Ortega'ya teşekkür ederek, "düşman, devrimci halkları hayal kırıklığına uğratmak istiyor ancak halklar yeni dünya düzeninin Amerikan çıkarları lehine değil, direniş lehine şekillendiğini bilmeli; çünkü düşmanımız ortak" ifadesini kullandı. Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega, kendisinin ve Reisi'nin ekonomik, ticari ve bilimsel-teknik işbirliğini teşvik etmek ve iki ülke arasındaki alışverişi artırmak için "geliştirmeye devam edeceğimiz bu adımların temel muhtırasını" imzaladıklarının altını çizdi. 

Küba

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Latin Amerika turunun son durağında Küba'ya gitti. Reisi, Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez tarafından karşılandı. İki ülke arasında bio-teknoloji ürünlerinin transferi, nano-teknoloji, ilaç endüstrisi, gıda güvenliği başta olmak üzere birçok alanda ikili anlaşmaların olduğu biliniyor. Bu anlamda geçen ay bir Küba heyeti Tahran'daydı ve İranlı yetkililerin bio-teknoloji, sağlık, ticaret, bankacılık, tarım ve spor alanlarında çeşitli anlaşmalar imzaladı.

Latin Amerikalı solcu hükümetler İran’la yan yana gelmek istemiyor

İran, son 3-4 yılda Latin Amerika'da solcu hükümetlerin iktidar olmasıyla birlikte bölgede nüfuzunu genişletmeye çalışıyor. Ancak İran’ın Latin Amerika’ya gösterdiği ilginin Latin Amerika’nın solcu hükümetlerinde karşılık bulduğu söylenemez. Sembolik yapılan ziyaretler geleceğe dair bir umut veriyorsa olsa da efektif eko-politik bir geri dönüşe neden olmuyor. Özellikle 2022’de yapılan seçimleri kazanan Kolombiya’da Petro ve Brezilya’da Lula gibi solcu isimler, İran ile yakın bir resim vermekten imtina ediyor. Hatta Bolivya, Şili, Arjantin, Meksika, Honduras ve Guetemala solcu hükümetleri de İran ile işbirliği geliştirme konusunda istekli değil.

Elbette bu durum büyük oranda, İran’ın ABD ambargosuna maruz kalarak sistem dışına itilmesi ve bölgedeki radikal eğilimlerinden kaynaklanıyor. Zira Latin Amerika ülkeleri Türkiye, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Mısır, Kuveyt, Fas ve Cezayir gibi İslam ülkeleriyle ticari, siyasi ve ekonomik ilişki geliştirirken oldukça cömert davranırken; Batı ittifakından dışlanmış ve ABD ambargosuna maruz kalmış İran ise Nikaragua, Küba ve Venezuela gibi hükümetlerle sınırlı bir ilişki geliştirebiliyor. Keza Suudi Arabistan, Fas, Katar ve BAE gibi monarşiyle yönetilen İslam ülkelerinin bile Latin Amerika’daki ilişkileri belli bir oranda karşılık bulurken, İran’ın Latin Amerika açılımı ancak Amerikan karşıtı hükümetlerden ileri gelebiliyor.

Bu durumun farklı sebepleri var. Tahran ekonomik yaptırımların üstesinden gelmek için ekonomisini çeşitlendirmeye çalışırken, genellikle Hizbullah aracılığıyla yapılan yasadışı ticaret ABD için özel bir endişe konusu haline gelmiş durumda. İran ve Venezuela arasındaki ekonomik işbirliği bu dönemde önemli ölçüde genişlemesinin bununla ilişkili olduğu düşünülüyor. İran’ın başta Arjantin, Paraguay ve Brezilya'nın paylaştığı üç sınır bölgesi olmak üzere Venezuela, Nikaragua, Bolivya, Arjantin ve Meksika’daki şüpheli faaliyetleri, ABD tarafından uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, kara para aklama olarak değerlendiriliyor.

Bir başka önemli nokta ise, İran’ın Venezuela’da bir dizi askeri üs inşa ederek istihbarat servisinin ve Kudüs Gücü'nün ülkenin her yerinde faaliyet göstermesini sağlamış durumda olması. Bu tesislerde, Latin Amerika'daki ordu ve güvenlik güçleri, asimetrik savaş da dahil çeşitli beceri setlerinde eğitiliyor. Ayrıca İran'ın ABD karşıtı ve özellikle Bolivarcı ülkeler sayesinde parasını Latin Amerika bankaları aracılığıyla Batı pazarlarında kullanıma hazır hale getirdiği değerlendirilmesi yapılıyor. Böylelikle İran kendine ABD ambargosuna karşı direncini artıran ve manevra kabiliyetini genişleten bir alan açıyor.

İran'ın Washington ile ilişkilerinde caydırıcı ve güçlü bir aktör olarak kalabilmesi için Latin Amerika’da ekonomik, kültürel ve istihbarat varlığını artırmak için aktif olarak çalıştığına şüphe yok. Bu yüzden enerji ve petrol alanlarında birçok proje ve yatırım dahil olmak üzere ekonomik ve ticari konularda işbirliğine odaklanmaya çalışıyor. Ancak bu noktada İran’ın karşısına kapasite yetersizliği ve uzak mesafe en önemli handikap olarak çıkıyor. İran, ABD'nin arka bahçesinde Amerikan karşıtlığından yararlanarak ABD yaptırımlarına meydan okumaya çalışıyor; ancak henüz etkili bir tehdit oluşturduğu söylenemez.

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Reisi’nin son ziyareti İran’ın klasik Latin Amerika dış politikasının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir: uzun vadeli bir ekonomik ve askeri ortaklıktan ziyade, Amerika'nın arka bahçesinde diplomatik karşıtlığa dayanan siyasi bir oportünizm.

HÜSAMETTİN ASLAN

Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.