×
TÜRKİYE
10.02.2023

ANALİZ

Depremler Ruhlarımızı ve Yönetimlerimizi Nasıl Test Ediyor?

Depremlerin her zaman “doğal” afetler olduğu söylenir. Bu yanıltıcı bir terim. Gerçek felaket neredeyse her zaman insan yapımıdır.
HER HAYATTA birkaç silinmez tarih vardır: Bir çocuğun doğumu, bir ebeveynin ölümü ya da ulusal bir trajedi.

19 Eylül 1985 benim için silinmez bir tarih.

Mexico City'de yaşayan 11 yaşında bir çocuktum. Sabah 7'yi birkaç dakika geçerken, okula gitmek üzere bir arabanın içindeydim, Aniden yol sallanmaya başladı; araba yolun bir tarafından diğerine savruldu. Sanki uçuyor gibiydik. Bu yaklaşık üç dakika sürdü.

Okula vardığımızda, şehir merkezinin dümdüz olduğuna dair haberler dolaşıyordu. 

Deprem 8.0 büyüklüğündeydi. En az 5.000 kişiyi öldürdü, ancak gerçek ölü sayısı muhtemelen çok daha yüksekti. Ertesi gün 7,5 şiddetinde korkunç bir artçı sarsıntı meydana geldi.

Pazartesi günü Türkiye ve Suriye'yi sallayan deprem 7.8 büyüklüğündeydi ve yaklaşık iki dakika boyunca durmadı.

Hatay, İskenderun, İdlib, Halep ve diğer harap şehirlerde ortaya çıkan manzaralar vahim. Kendi büyük deprem anıları olanlar için özellikle duygusal.

Mexico City depreminden yirmi yıl sonra, tahminen 86.000 kişinin hayatını kaybettiği 2005 Keşmir depreminde Amerika’nın yardım desteği için Pakistan'a gittim.

İslamabad'daki ilk gecemde, artçı bir bir deprem, gecenin bir yarısı beni sarstı ve kendimi yatağın altına attım. Orada terler içinde uzanırken, Meksika'nın anıları canlandı.

Ertesi sabah, Kuzey-Batı Sınır Eyaletinde, bir zamanlar küçük bir şehir olan Balakot’ta bir helikoptere bindim. Şehir 50.000 kişilik nüfusunun 16.000'ini bir dakikadan kısa süren bir depremde kaybetmişti. Atom sonrası Hiroşima'nın resimlerine benziyordu. Yerle bir olmuş harabeler arasında sadece birkaç bina ayakta kalmıştı.

Depremlerin her zaman “doğal” afetler olduğu söylenir. Bu yanıltıcı bir terim. Gerçek felaket neredeyse her zaman insan yapımıdır. Genellikle kötü inşa edilmiş evler, yetersiz inşaat demiri ve diğer yapısal sorunlara sahip binalar. Ve ardından felaketi izleyen yetersiz kriz yönetimi gelir.

Pakistan'da kalitesiz inşaat, esas olarak yoksulluğun bir sonucuydu. Kağıt üzerinde, önceki depremlerden sonra hazırlanmış, katı bina yönetmeliklerine sahip olan daha zengin Meksika'da ise bunun nedeni genellikle hükümetin yolsuzluğuydu.

Depremin ardından özel sektöre ait ofis kuleleri ve evlerin zarar görmeden ayakta durduğu, devletin yapıp işlettiği hastanelerin, bakanlıkların ve okullarınsa harabeye döndüğü görmezden gelinecek gibi değildi. Deprem, Meksika'nın kalkınma odaklı yarı otoriter rejiminin kalbindeki yapısal ve ahlaki çürümeyi gözler önüne seriyordu. Meksika hükümetinin felaketten sonraki kritik saatlerde dış yardımı reddetmesi de sorunu çözmedi. Milliyetçilik ve sahte gururun böyle bir felakette yeri yoktu.

***
Depremin ardından: Afet yönetimi mi yapı yönetimi mi?

Büyük depremler her zaman bir sürprizdir ve her zaman kaçınılmazdır. Pazartesi günkü Türkiye ve Suriye'deki ölümcül depremler de bundan farklı değildi. Depremlere neden olan fay sistemi ve deprem bölgeleri, uzun yıllar boyunca yapılan özenli saha araştırmaları, tarihsel kayıtlar ve jeofizik gözlemlerle somut bir şekilde tespit edilmiştir. Yine de hiçbir sismolog bu hafta meydana gelen depremlerin tam yerini, zamanını ve büyüklüğünü tahmin edemezdi.

Bununla birlikte geçmiş, şimdi ne yapılacağı konusunda iyi bir rehberdir. Önceki depremlerden alınan dersler artık bölgede uygulanabilir. Ve bu felaket, gelecek depremlere hazır olmak için bir uyarı görevi görebilir.

Depremin nasıl gerçekleştiğini anlamak için tektoniği düşünün. Arap levhası kuzeye doğru amansız bir baskı oluşturdu ve sonuçta Arap levhası ile Avrasya levhası arasında sıkışan bölge (Türkiye) parçalara ayrıldı.

Pazartesi günü kayan yüzeyler, Arap levhasına yakın ve Kuzey Anadolu fayı ile birlikte çalışan, aktif Doğu Anadolu fayının bir parçası. Arap levhası kuzeye doğru hareket ederken, Türkiye'nin batısı çarpışma bölgesinin yolundan çekildi.

Artımlı levha hareketlerini uydu ölçümleri kullanarak görmek kolay olsa da ürettikleri depremler, düzensiz. Bazı faylar bin yıldan fazla bir süre hareketsiz kalır. Dünyanın en tehlikeli faylarının birçoğunda olduğu gibi, büyük depremler arasındaki aralıklar uzun olduğunda, insanlar genellikle tehlikenin farkında olmaz ve hazırlıksız kalır. 2008'de Çin'in Sichuan kentinde 7,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğinde, jeologlar bile gafil avlandı. Birçoğu, bölgenin böylesine yıkıcı bir depremi tetiklemek için çok yavaş deforme olduğunu düşündü.

Peki, tüm bunlar şu anda depremle sarsılmış ülkeler için ne anlama geliyor?

Birincisi, deneyimler bize bazı fay sistemlerinin günler ve on yıllar boyunca art arda depremler ürettiğini gösterdi. Türkiye ve Suriye'de büyük depremlere her zaman hazırlıklı olmak, şimdi depremden çıkmak ve yeniden inşa etmek kadar önemli. Zira Doğu Anadolu fayı üzerindeki tarihsel depremsellik, Kuzey Anadolu fayındaki aktiviteden çok farklı değil.

İkincisi, bu felaketin boyutlarını anlamak muhtemelen yıllar alacak. Bazı depremlerde, etki hiçbir zaman tam olarak bilinemez. Örneğin, 2010 yılında Haiti'yi vuran depremde ölenlerin sayısı 100.000 ile 300.000 arasında değişiyor. Yeniden yapılanmadan sonra bile, evlerini, geçim kaynaklarını ve ailelerini kaybetmiş olan kişiler üzerindeki etkiler ömür boyu sürebilir. Büyük bir depremin fiziksel ve sosyal etkilerinin gerçek anlamda anlaşılması ancak on yıllar sonra ortaya çıkacaktır.

Üçüncüsü, deprem sonrası yardımların yerel halkın önceliklerine ve bina yapılarının uzun vadeli dayanıklılığına odaklanması gerekir. Evleri zayıf mühendislik standartlarına göre yeniden inşa etmek, acil barınma ihtiyacını çözecek, ancak insanları sismik aktivitenin devam etmesi riskiyle karşı karşıya bırakacaktır. [Yapı, inşaat, çevre ve şehir kurmanın bir standartı, bir matematiği ve bir yönetimi var!]

***
Gezegen geometrisi: "Depremi 3 gün önceden bilmek?"

Pazartesi günü erken saatlerde Türkiye'nin güneyi ve Suriye'nin kuzeyini vuran 7,8 büyüklüğündeki yıkıcı depremin ardından, kendini araştırmacı olarak tanımlayan bir kişinin tahmini viral oldu. Aynı paylaşım Türkiye’de, üç gün öncesinden noktasal bir tahminde bulunulmasından hareketle “depremin dış güçler tarafından hazırlanmış bir plan/saldırı” olabileceğine dair bir komplo teorisini bir çok platformda zirveye taşıdı. Peki durumun aslı neydi?

Hollanda merkezli Güneş Sistemi Geometri Araştırması (SSGEOS) için çalışan Frank Hoogerbeets, 3 Şubat'ta Twitter'da şunları yazdı: "Er ya da geç bu bölgede (Güney-Orta Türkiye, Ürdün, Suriye, Lübnan), 7.5 büyüklüğünde bir deprem olacak."

Sismik hareketlilikleri, gök cisimleri arasındaki geometrik ilişki üzerinden izleyen bir araştırma enstitüsü olan SSGEOS da 2 Şubat'ta tweet atmıştı: "4-6 Şubat arasında, büyük olasılıkla orta veya yüksek ölçekte büyük sismik aktivite meydana gelebilir."

SSGEOS kendisini 'sismik aktivite bağlamında gök cisimleri arasındaki geometriyi izlemek için bir araştırma enstitüsü' olarak tanımlıyor.

Kuruluş, gezegensel hareketler/konumlar ve depremler arasında bir bağlantı kuruyor: "Güneş sistemindeki bazı geometrilerin büyük depremlere neden olabileceğine dair ilk gösterge, 23 Haziran 2014'te Güney Pasifik'te 6 büyüklüğünde üç deprem ve ardından Kuzey Pasifik'te 7,9 büyüklüğünde üç deprem daha meydana geldiğinde bulundu.

Kuruluşun web sitesinde, depremlerle ilgili olarak kritik “gezegen geometrisi”ne işaret ediliyor. Gezegen geometrisi kabaca Dünya, Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin uzaydaki hareketleri boyunca aldığı konumlar (gök cisimlerinin geometrik konumu) olarak tanımlanabilir. Hoogerbeets bu geometri tarafından şekillendirilen elektromanyetik dalgaların sismik hareketliliği tetiklediğine öne sürüyor.

Hoogerbeets, Pazartesi günü tweet attı: "Kalbim, Türkiye'deki büyük depremden etkilenen herkesle birlikte. Daha önce de belirttiğim gibi, er ya da geç, 115 ve 526 yıllarına benzer şekilde bu bölgede deprem gerçekleşecekti. Bu depremlerden önce her zaman kritik gezegen geometrisi gelir. 4-5 Şubat'ta bunu yaşadık."

ABD Jeoloji Araştırması (USGS), bir depremin saatini ve tarihini tahmin etmenin hiçbir yolunun bulunmadığını söylüyor.

USGS Deprem Tehlikeleri Programı koordinatör yardımcısı William Barnhart, Newsweek'e verdiği demeçte, "Depremler tahmin edilebilir olaylar değildir. Hiç kimse bir depremin yerini, büyüklüğünü ve zamanlamasını doğru bir şekilde tahmin edemez." dedi.

"Sosyal medyada Türkiye'nin etkilenen bölgesinde deprem olacağına dair açıklamalar, tesadüfen büyük bir deprem dizisinden önce yapıldı. Bu bölgede bir gün büyük bir deprem olabileceği yönündeki açıklamalar doğruydu çünkü burası zaten büyük, yıkıcı depremler için tehlikeli olduğu bilinen, sismik olarak aktif bir bölge."

Barnhart, "depremlerin gezegensel hizalanmalara veya diğer güneş sistemi fenomenlerine bağlı olarak meydana geldiği önerisinin şu anda kabul edilen hiçbir bilimsel değeri olmadığını" ekledi.

Avustralya'nın önde gelen bilim insanları arasında gösterilen gökbilimci Bryan Gaensler, "Gezegenlerin hizalanmasının depremler üzerinde herhangi bir etkisi yok" diyor.

Gökbilimciler uzun yıllar boyunca Ay'ın okyanuslarda yarattığı gelgitlerin depremleri etkileyip etkilemediğini tartıştı. Ancak bu tartışmalar da büyük ölçüde sonuçsuz kaldı.

ABD'li jeofizikçi Andrew Michael, "Küçük bir etki bulmak için bile büyük veri setlerinin istatistiksel analizi gerekir. Bu yapıldığında bile sonuçlar tartışmalı olmaya devam eder," ifadelerini kullanıyor:

Michael’e göre “genel olarak Ay'ın depremler üzerinde tahmin için kullanılacak kadar büyük bir etkisi yok. Dünya'ya en yakın gök cismi olan Ay'ın etkisi bile tartışmalıyken daha uzak gezegenlerin yeryüzündeki depremleri etkilemesi mümkün değil.”

"Jüpiter'in Dünya'ya en yakın olduğu konumu düşünelim. Gezegenin bu konumdaki kütle çekim kuvveti, Ay'ınkinin sadece yüzde 1'ine sahip. Bunu yüzde 0,6'yla Venüs izliyor. Diğerlerininki daha da az." diyen Michael, şöyle ekliyor: “Ay'ın depremler üzerindeki etkisini zar zor gözlemleyebiliyorsak, diğer gezegenlerin etki ettiğini düşünmek akla hayale sığmaz.”

Hoogerbeets buna Twitter’dan şu yanıtı verdi: "Evet, bilim camiasında gezegenlerin ve Ay'ın etkisiyle ilgili çok fazla direnç var. Ancak bunu 'çürüten' kapsamlı bir araştırma yok.”

Tweet'ine, 1959'da "Nature" adlı bilim dergisinde yayınlanan ve "Uranüs'ün konumları ile büyük deprem anları arasında dikkate değer bir korelasyondan" bahseden bir makale ekledi.

Frank Hoogerbeets, Merkür, Jüpiter, Mars ve Güneş'in gezegensel konumlarının Dünya'nın tektonik plakaları üzerinde olumsuz etki oluşturduğunu ve depreme yol açtığını öne sürüyor.


Bu analiz Judith Hubbard’ın 7 Şubat 2023 tarihinde Washington Post’ta yayınlanan “5 lessons from past earthquakes to navigate Turkey’s tragedy” başlıklı yazısı; Bret Stephens’ın 07 Şubat 2023 tarihinde New York Times’da yayınlanan “How Earthquakes Test Our Souls and Our Governments” başlıklı yazısından kısaltılarak derlenmiştir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır. "Gezegen Geometrisi" başlıklı bölüm içinse Newsweek, Print, Independent Türkçe kaynaklarından yararlanılmıştır.