×
İNGİLTERE

ANALİZ

Rishi Sunak, Javier Milei ve Donald Trump Arasındaki Bağlantı

Rishi Sunak, Javier Milei ve Donald Trump’ın izledikleri politik programların arkasında aynı düşünce ve danışmanlık kuruluşu var. Bu düşünce kuruluşları ağı güçlendikçe, bizi özgürleştirmesi beklenen liberal sistem, yeni bir baskı aracına dönüşüyor.
ATLAS NETWORK'E ait düşünce, danışmanlık ve lobi kuruluşları dünyanın dört bir yanındaki neoliberal politikaların destekçisi durumunda. Bu kuruluşların liderlerini her an bir “onur listesinde” görebilirsiniz. [Onur listesi, İngiliz siyaset sisteminde, her yıl, kral ya da kraliçenin kendilerine asilzadelik ve şövalyelik unvanı verdiği kişilerin listesi. Başbakanlar, bu listenin oluşturulmasında kraliyete isim önerisinde bulunabilmektedir.]
 
Arjantin’in demagoji yapma özelliğiyle öne çıkan yeni devlet başkanı Javier Milei’nin hükümet programı birçok farklı unsur barındırıyor. Bunların bazıları Faşizm’i çağrıştırırken bazıları da Çin Devleti’nden ödünç alınan ya da Arjantin’in diktatörlük dönemini yansıtan unsurlar. Dahası, Milei’nin programı pek çok bakımdan kuzey yarımküredeki bazı ürkütücü politikalarla da benzerlik gösteriyor.  
 
Milei’nin programında şu uygulamalar yer almakta: Bütçede büyük kesintiler, kamu hizmetlerinin azaltılması, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, siyasal gücün tek elde toplanması, memurların işten çıkarılması, şirketler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, işçileri, dezavantajlı grupları ve canlı yaşamını koruyan düzenlemelerin iptal edilmesi, kiracılara karşı ev sahiplerinin desteklenmesi, barışçıl protestoların suç sayılması, grev hakkının kısıtlanması… Tüm bu uygulamalar tanıdık bir şeyleri anımsatıyor, değil mi?

Aslına bakılırsa, geniş kapsamlı “olağanüstü hal” kararnamesi ve “reform tasarısı” ile Milei, Muhafazakarların İngiltere’de 45 yıldır yaptıklarını yapmaya çalışıyor. Nitekim, bu acil eylem programı, Liz Truss’un yoksul ve orta sınıf insanların beklentilerini boşa çıkaran ve kamusal hayatı kargaşaya sürükleyen “mini” bütçesiyle benzer özellikler taşıyor.

Peki, bu bir tesadüf mü? Elbette, değil. Milei’nin programı, Atlas Network adlı bir oluşuma bağlı Arjantinli neoliberal düşünce kuruluşlarından büyük ölçüde destek aldı. Bu oluşum, faaliyet gösterdiği her yerde genel olarak aynı siyasi ve ekonomik programı destekleyen küresel bir koordinasyon kuruluşu. Atlas Network, İngiliz vatandaşı Antony Fisher tarafından 1981’de kuruldu. Fisher, aynı zamanda Atlas Network’ün ilk üyelerinden olan Institute of Economic Affairs’in (IEA) de kurucusu.

Liz Truss’un siyasal programı büyük ölçüde IEA tarafından hazırlandı. Enstitünün o zamanki genel müdürü Mark Littlewood, “mini” bütçenin açıklandığı gün bir video konferansta şu sözleri sarf etmişti: “Artık bu işin sorumlusu biziz. Eğer işe yaramazsa bu sadece sizin değil benim de hatam olacak.” Sonuç: Program işe yaramadı. Aslında, “hepimize büyük bir maliyet getirerek feci bir şekilde çöktü,” demek daha doğru olur. Ancak, BBC de dahil olmak üzere, bu fanatik lobicilere kutsal kitabın savunucuları muamelesi yapan İngiliz medyası sayesinde bu çöküşün bedelini ödemekten kurtuldular.

Geçtiğimiz yıl IEA, İngiliz medyasında günde ortalama on dört kez yer aldı. Bu sayı, sebep oldukları felaketten önceki dönemden bile daha yüksek. Yapılan yayınlarda kim tarafından finanse edildiği ya da kimi temsil ettiği ise neredeyse hiç sorgulanmadı. Truss’un istifa ederken onur listesine önerdiği üç isim de Atlas Network’e ait kuruluşlarla ilişkili kişiler (Matthew Elliott, TaxPayers’ Alliance; Ruth Porter, IEA; Jon Moynihan, IEA). Şimdi bu kişiler, ABD’deki yüksek mahkeme yargıçları gibi, rızamız aranmaksızın hayatlarımızı şekillendirebilecek düzeyde ömür boyu yetkilerle donatılmış oldular. Aslında Truss’ın listesinde Littlewood da bulunuyordu. Fakat, insanların hayatlarını mahvetmesi karşılığında, bu ödülü alması Lordlar Kamarası’nın atama komisyonu tarafından engellendi.

Yine de bundan hiçbir ders çıkarılmamış olacak ki bu kurumsal danışmanlık ve lobi grupları hala politikaları belirlemeye devam edebiliyor. Rishi Sunak’ın, kendisinin de belirttiği üzere, protesto karşıtı yeni yasaların hazırlanmasında destek aldığı Policy Exchange, Atlas Network’ün eski bir üyesi. Ortaya konan politikaları, Sunak’ın, Truss’ın ve Johnson’ın ya da Milei’nin ve Bolsonaro’nun politikaları olarak adlandırıyor olsak da şunu bilmeliyiz ki bunların hepsi aynı kuruluşlarca tasarlanmış tek bir şablonun varyasyonları. Adı geçen başkan ya da başbakanlar ise sadece bu aynılığın farklı görünüşleri.

Bu sözde düşünce kuruluşları (İng. Junktank) sorgulandıklarında, birçoğu nereden finanse edildiğini açıklamayı reddediyor. Ancak bilgiler ortaya çıktıkça anlaşılıyor ki Atlas Network, Koch kardeşler gibi sağcı milyarderler tarafından kurulan finansman ağları, petrol, kömür ve tütün şirketleri ve yaşamı tehdit eden diğer çıkar grupları tarafından finanse ediliyor. Bu kuruluşlar sadece bir aracı rolü oynuyorlar. Zenginlerin yoksullara karşı yürüttüğü sınıf savaşına kendi finansörleri lehine müdahil oluyorlar. Dolayısıyla bir hükümet, ağın taleplerini yerine getirdiğinde, gerçekte o ağı finanse edenlerin taleplerini yerine getirmiş oluyor.

Öte yandan, bu danışmanlık kuruluşları ve Atlas Network’ün kendisi, gücü gizlemenin ve elde tutmanın en etkili yollarından biri. Bu kuruluşlar, milyarderlerin ve şirketlerin zahmete girmeden siyaseti etkiledikleri, çıkarlarına yönelik direnişin üstesinden gelmek için uygun taktikler geliştirdikleri ve daha sonra bunları tüm dünyaya yaydıkları kanallardır. Hal böyle olunca, sözde demokrasilerin yeni aristokrasilere dönüşmesi zor olmuyor.

Bunun yanı sıra, kamuoyunu yönlendirme noktasında da mahir görünüyorlar. Bu anlamda, söz konusu neoliberal sözde düşünce ve danışmanlık kuruluşları tüm dünyada protesto karşıtı önlemler için lobi yapmakla kalmamış, aynı zamanda karşıt eylemcilerini “aşırıcı” ve “terörist” etiketleriyle başarılı bir şekilde şeytanlaştırmışlardır. Bu durum, yol kapatan barışçıl çevre eylemcilerinin, diğer vatandaşlar tarafından silahla tehdide varan şiddet eylemlerine maruz kalmasına sebep olurken yolu kapatan çiftçi ya da kamyoncuların neden aynı tavırla karşılaşmadığını anlamamızı sağlıyor. Üstelik bu şekilde, orantısız cezaların neden medyada hiç yer almadığı ve kamuoyunu niye endişelendirmediği de açıklanmış oluyor. Örneğin, Aralık ayında iklim aktivisti Stephen Gingell’e Londra’da bir caddede yavaş yürüdüğü için altı aylık hapis cezası verildi.

Ancak, en kötüsü henüz gerçekleşmedi. Donald Trump hiçbir zaman kendine ait tutarlı bir siyasal program geliştirmedi. Zaten, geliştirmesine de gerek yoktu. Çünkü, uygulayacağı politikalar, Heritage Vakfı tarafından hazırlanan 900 sayfalık Mandate For Leadership kitabında bulunuyor. Tahmin edeceğiniz üzere Heritage Vakfı, Atlas Network’ün bir üyesi. Bu kitapta yer alan önerilerin ise birçoğu son derece ürkütücü. Halkın ihtiyaçlarıyla hiçbir ilgisi olmayan bu öneriler, tamamen sermayenin taleplerini önceliyor.

Yıllar önce Friedrich Hayek gibi düşünürler neoliberalizmin ilkelerini ilk kez ortaya koyduklarında, bunun dünyayı tiranlıktan koruyacağına inanıyorlardı. Ancak, uluslararası düzeyde büyük paraların döndüğü neoliberal düşünce kuruluşları ağı güçlendikçe, bizi özgürleştirmesi beklenen sistem, yeni bir baskı aracına dönüştü.

Arjantin’de önceki kötü yönetimler sayesinde iktidara gelme imkanı bulan Milei, çeşitli krizleri bahane göstererek kendi neoliberal ekonomi programını dayatıyor. Normalde şiddetle karşı çıkılması gereken politikalar, yoksul ve orta sınıftan insanlara korkunç bir bedel ödetecek. Bunu nasıl mı biliyoruz? Çünkü, benzer politikalar, 1973’te Augusto Pinochet’nin darbesinin ardından komşu ülke Şili’de ve ardından diğer ülkelerde uygulandı.
 
Görüldüğü üzere, bu neoliberal düşünce kuruluşları bir virüsteki başak proteinler gibi hareket ederler. Öyle ki bu kuruluşlar, Plütokratik gücün kamusal alanın hücrelerini istila etmesinde aracı rolü oynarlar. Böyle bir durumda ise en acil ihtiyaç bir bağışıklık sistemi geliştirmektir.


Bu yazı, The Guardian’da 6 Ocak 2024 tarihinde “What links Rishi Sunak, Javier Milei and Donald Trump? The shadowy network behind their policies?” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.