×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

Gazze’de Kalıcı Barış Nasıl Sağlanır?: Filistin'i Tanıyın, Sonra İsrail’e Gerçek Bir Baskı Yapın!

Gazze’de kalıcı barışın sağlanması ve şiddetin yenilgiye uğratılabilmesi için Filistin'in kurtuluşuna yönelik etkili bir uluslararası desteğe hala ihtiyaç var. Filistin’i tanımak ve sonrasında İsrail üzerinde gerçek bir uluslararası baskı mekanizması işletmek gerekiyor.
KORKUNÇ BİR soykırımın gerçeküstü bir sonu gibiydi. 8 Ekim'de, Beyaz Saray'da düzenlenen “Amerika'da radikal sol tehdidi”yle ilgili bir etkinliğin ortasında, Dışişleri Bakanı Marco Rubio aniden Trump’ın yanına koştu. Dışişleri Bakanı, Donald Trump'a, odadaki dikkatli fotoğrafçıların görebileceği el yazısıyla yazılmış bir not aktardı. Mısır'daki müzakerecilerin, Gazze'deki savaşı sona erdirmek için bir ateşkes anlaşmasına "çok yakın" oldukları belirtildi. Anlaşmayı duyuracak bir sosyal medya gönderisini onaylaması için Trump'a acilen ihtiyaç duyuluyordu.

Sayısız Amerikan başkanı, İsrail’in Filistinliler’e yönelik yerleşimci sömürgesine bir çıkış yolu aradı. Şimdi, Gazze'de bitmek bilmeyen katliam ve soykırımdan iki yıl sonra, Donald Trump da bu listeye dahil oldu. İsrail ile Hamas arasında çatışmaları durdurma ve rehineleri serbest bırakma konusunda varılan geçici anlaşma, Orta Doğu için yeni bir umut sunuyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın barış planı esasen iki aşamaya bölünmüş durumda ve şu anki adımlar yalnızca birinci aşamayı oluşturuyor. Bu ilk aşamadaki adımların uygulanması elbette zor olsa da ikinci aşama için planlanan adımlardan çok daha kolay görünüyor. İkinci aşama, Hamas'ın silahsızlandırılmasını; İsrail'in Gazze topraklarının hemen içindeki bir tampon bölgeye çekilmesini; bölgenin yönetimi için Filistinliler ve uluslararası üyelerden oluşan teknokrat bir komite oluşturulmasını; Uluslararası İstikrar Gücü adıyla Arap ve uluslararası ortaklardan oluşan yeni bir askeri yapı kurulmasını ve Gazze Şeridi'nde konuşlandırmasını; bu noktada İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmesini ve son olarak şeridin fiilen yeniden inşasını ve buraya yatırım yapılmasını içeriyor. Ayrıca, Gazze ve Batı Şeria'nın siyasi olarak yeniden birleşmesi ve Filistin'in kendi kaderini tayin hakkı ve devleti için bir yol açmak amacıyla Batı Şeria'yı yöneten Filistin Yönetimi'nin gerçek anlamda reform edilmesini de kapsıyor.

**

Bu hedeflere ulaşmak, hem teknik hem de politik açıdan hassas bir dizi mesele üzerinde pazarlık yapmayı gerektirecektir. Örneğin, müzakereciler, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) nasıl ve ne zaman çekileceğini, yerine geçecek uluslararası istikrar gücünde kimin yer alacağını, bu gücün nereye konuşlanacağını ve misyonunun ne olacağını belirlemek zorunda kalacaklar. (Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri hükümetleri, istikrar gücünün geçiş noktalarına konuşlanacağını ve Mısır ve Ürdün tarafından eğitilen Filistin güvenlik güçlerinin bölgenin iç kesimlerinde kanun ve düzenin sağlanmasından sorumlu olacağını söylüyor.) Hem bu güç hem de İsrailliler, Hamas'ın İsrail ile iş birliği yapan Gazze'deki grupları (Eş-Şebab, El-Astal, El-Manasi ve El-Damuş) bastırmaya çalışması gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Hamas kendini yeniden öne sürmeye kalkarsa, kimin ne yapacağı veya yapması gerektiği ise hiç belli değil. İsrailliler ve Hamas'ın Gazze'nin bundan sonra nereye gideceği konusunda beklentileri çok farklı.

**
Hamas'ın silahsızlanma niyeti olmayacak. Mevcut koşullarda olamaz da. Trump'ın planının büyük kısmı, İsrail'in Gazze'yi işgal etmeyeceğini veya ilhak etmeyeceğini belirtiyor; ancak Filistinlilere özünde Trump ve Sir Tony Blair liderliğinde bir sömürge yönetimi sunuyor ve gelecekte devlet olmayı hak edebileceklerine dair en ufak bir imada bulunmuyor.

Diplomatik girişimleriyle bu anın önünü açan Emmanuel Macron, Perşembe günü yaptığı açıklamada, İsrail ve Hamas arasındaki anlaşmanın iki devletli çözüme dayalı bir siyasi sonuca yol açması gerektiğini vurguladı. Bu noktada Batı kamuoyunun kendi hükümetleri üzerindeki etkisinin bir yansıması ve Arap devletlerinin artan tepkisinin bir sonucu olarak, İsrail üzerinde artan uluslararası baskı, kritik önem taşıyordu.

**
Sorunlar ve belirsizlikler oldukça gerçek. Ancak önümüzdeki yol zorlu olsa da umut için sebepler var. Bu anlaşmanın birinci aşamasını oluşturan güçler, ikinci aşamaya ulaşmak için de kullanılabilir. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail üzerindeki baskısını sürdürebilir ve Arap devletleri de Hamas üzerindeki baskısını sürdürebilir. Washington ve ortakları, birinci aşamaya ulaşmak için oluşturdukları kanalları kullanarak istikrar gücünün yapısını ve parametrelerini belirleyebilir. İsrail ise Gazze'de barışçıl ve daha iyi bir hükümet kurmak için Arap ülkeleriyle çalışmaya devam edebilir.

Bu ateşkes, büyük ölçüde, ABD Başkanı Donald Trump'ın ilgili tüm taraflara rehineleri serbest bırakıp savaşı sona erdirme zamanının geldiğine dair net bir mesaj göndermesiyle gerçekleşti. Bu, uzun zamandır süregelen bir gerçeğin en son göstergesiydi: İsrail-Filistin çatışması söz konusu olduğunda, Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük bir nüfuzu var. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın 1977'de İsrail ile barış yapma hamlesini açıklarken söylediği gibi, Washington "kartların yüzde 99'unu" elinde tutuyordu. Başka kimsenin İsrail’i yerinden oynatamayacağının farkındaydı.

Trump'ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu bu anlaşmayı kabul etmeye zorladığı son birkaç haftayı bunun somut göstergesi. Netanyahu, Cumhuriyetçilerin desteğini alarak ve böylece Washington'ı bölerek ABD Başkanı Joe Biden'ın barış çabalarına direnebilmişti. Ancak Trump karşısında böyle bir seçeneği yoktu. Netanyahu'nun Trump'ın itirazlarına rağmen mücadeleye devam etme çabası için o eski ciddi siyasi taban yok. Trump'ın önerilerini reddetmesi durumunda neler yapabileceğini test edemezdi.

Trump'ın bu savaşı sona erdirme çabalarında oynayacağı bir diğer önemli rol daha vardı. Kilit Arap devletleri ve Türkiye, Hamas üzerinde nüfuz sahibi olma kapasitesine sahip.

Tüm önemli Arap devletleri, özellikle de sözde Arap Beşlisi (Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri), en iyi ihtimalle ekonomilerini geliştirme planlarını zorlaştıran, en kötü ihtimalle de rejimlerini tehdit eden bir savaşın sona ermesini umutsuzca istiyor. Çatışmalar, halkları arasında öngörülemeyen ve potansiyel olarak tehlikeli şekillerde harekete geçebilen öfkeyi körüklüyor. Bu, yalnızca Trump'ın İsrail'e sağlayabileceği bir çıkış yolu aradıkları ve karşılığında Hamas'a baskı yapıp onu tecrit etmekten mutluluk duydukları anlamına geliyor.

Hamas ve İsrail'in nihayet ateşkes konusunda anlaşmasının son bir nedeni daha var: İsrailliler. Ülke, uluslararası alanda daha önce hiç bu kadar izole olmamıştı. İsrail'in Avrupa'daki birçok geleneksel dostu, Filistin devletinin tanınması için öncülük ediyor ve bazıları Gazze'de İsrail'in savaş suçu işlediğini ileri sürerek bunu kınıyor. Avrupa kamuoyu, İsrail'in eylemlerine karşı, büyük kalabalıklar eşliğinde, protestolar düzenliyor. Trump, İsrail'i bu uluslararası baskının çoğundan korudu, ancak anketler kendi ülkesinde bile dramatik bir destek kaybı yaşadığını gösteriyor; Amerikalı Demokratlar, bağımsızlar ve genç Cumhuriyetçiler artık İsrail'e karşı daha fazla nefret duyuyor. Ancak İsrail için acı gerçek şu ki, ülke güvenliği, Netanyahu'nun Gazze'yi tamamen işgal hedefini (ki bu, görünüşte bitmek bilmeyen bir katliam demekti) terk etmesinden çok, küresel izolasyon ve nefretten daha fazla zarar görecek.

**
Filistin'i Tanıyın, Sonra İsrail’e Gerçek Bir Baskı Yapın!

İsrail'in eski savunma bakanı Benny Gantz, Çarşamba günü New York Times'da yazdığı yazıda, Batılı hükümetler arasında Filistin devletini tanımaya yönelik yükselen dalgayı eleştirdi. Gantz’ın eleştirisi özetle şu şekildeydi: "Batı'da Filistin devletini tanınmaya yönelik artan destek, çoğu zaman hem Netanyahu'ya hem de onun savaş politikasına bir eleştiri olarak çerçeveleniyor. Gerçek şu ki, mevcut koşullar altında Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması, sadece Netanyahu'nun reddedilmesi anlamına gelmiyor. İsrail siyasetinin ortak güvenlik mutabakatının ve ulusal güvenlik doktrininin reddedilmesi anlamına geliyor."

Gantz, en azından bu konuda haklı. Evet, dünya İsrail'in mevcut güvenlik mutabakatını reddediyor. Ve bu iyi bir şey. Zira son iki yılda yaşananlar bölgede kalıcı barışın bu şekilde sağlanabileceğini gösteriyor.

İsrail’in ulusal güvenlik anlayışı, tüm Filistin topraklarını, uzun zamandır İsrail yönetimi altında tek bir devlet olarak görülüyor. Burada Filistinliler kalıcı olarak sömürülen, katledilen, duvarlarla belli bir bölgeye hapsedilen alt kast muamelesi görüyor.

Herhangi bir ülkede ulusal güvenlik mutabakatı apartheid'e dayanıyor ve soykırıma, etnik temizliğe yol açıyorsa, uluslararası toplum için makul ve adil olan onun reddedilmesidir. Nitekim, Batılı devletler, bugüne kadar İsrail'in Filistinlilerin haklarını ezme konusundaki ulusal güvenlik mutabakatına saygı göstererek, bugün karşı karşıya olduğumuz insani krizin yaratılmasına katkıda bulundular. Şimdi Filistin devletinin tanınması, İsrail’in ulusal güvenlik mutabakatına gösterilen bu saygıya son verme yolunda atılmış doğru ve gecikmiş bir adımdır.

Ama bu yeterli değil.

Marc Lynch ve Shibley Telhami'nin Temmuz ayında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan yazılarında da belirttiği gibi, tanınmayı başlı başına bir amaç olarak ele almanın bir tehlikesi var. "Resmi tanıma, uluslararası hukukun üstünlüğünü savunmanın ve Filistinlilerin çektiği acıların temel gerçeklerini ele almanın üstünü örterse, o zaman bu, en iyi ihtimalle içi boş bir jest, en kötü ihtimalle de kıt uluslararası siyasi sermayenin destansı bir şekilde yanlış kullanılması olur."

Kalıcı bir barış için, Filistin devletini tanıyan Batılı hükümetler, Filistin’in uzun yıllardır devam eden sömürgeleştirilmesi ve parçalanmasına karşı sadece sembolik değil, somut yollarla da tepki vermelidir. Batılı hükümetler, uluslararası hukuku korumak için derhal adımlar atmalı ve İsrail hükümetine Gazze'deki zorla yerinden etme, etnik temizlik, aç bırakma, katliam ve soykırım kampanyasını; ayrıca Batı Şeria'nın yasadışı ilhakını durdurması için gerçek bir baskı yapmalı. İsrail'e silah satışlarını durdurmalı, diğer iş birliği biçimlerini askıya almalı ve açıkça insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarına karıştığı iddia edilen İsrailli yetkililere karşı uluslararası mahkeme kararlarını uygulamalı.

Avrupa bu çabalara öncülük etmelidir. Avrupa Birliği'nin İsrail ile ortaklık anlaşmasını askıya alma konusundaki son başarısızlığı, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard'ın ifadesiyle "acımasız ve hukuka aykırı bir ihanet"ti. Ancak AB yetkilileri şimdi bu kararı yeniden değerlendiriyor gibi görünüyor. AB ayrıca İsrail ile Ufuk Avrupa programı kapsamındaki ortak Ar-Ge projelerinin askıya alınmasını da değerlendirmeli. Bireysel AB ülkeleri de uluslararası hukuk ihlallerine karşı kendi bireysel önlemlerini alabilir ve almalıdır. Avrupa, İsrail ihracatının neredeyse üçte birinin varış noktası. Batılı hükümetler bu etkiyi kullanmalı ve İsrail'in yasadışı yerleşim birimleriyle yapılan ticarete geniş kapsamlı bir yasak getirmeli.

Bu arada, ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler'deki konuşmasına bakılırsa, ABD neredeyse kesinlikle sorunun bir parçası olmaya devam edecek. Ancak Amerika'daki barış yanlısı politikacıların hala yapabileceği şeyler var. Kongre üyeleri, Temsilci Ro Khanna liderliğindeki Temsilciler Meclisi mektubu gibi, Filistin devletliğini destekleyen önlemlere imza atabilirler. Senatör Jeff Merkley de Senato'daki bazı meslektaşlarının ortak çalışmasıyla, ABD'nin Filistin'i tanıması çağrısında bulunan bir karar tasarısı sundu. Ancak en önemlisi Kongre, Temsilci Delia Ramirez'in “Bombaları Engelleme Yasası” gibi İsrail'e silah satışını engelleyecek önlemleri ve daha fazla silah transferini durdurmayı amaçlayan diğer onaylamama kararlarını desteklemeli. Bu önlemlerin, kısa vadede ABD politikasını değiştirmesi pek olası değil, ancak Batı'nın İsrail'e verdiği boş çek döneminin sona erdiğini göstermede faydalı olacaktır.

Gantz'a dönecek olursak. Hiçbir ülkenin siyasi uzlaşısının sürekli bir dokunulmazlık kalkanı işlevi görmesine izin verilmemeli, ancak gerçek şu ki İsrail-Filistin çatışmasına yönelik herhangi bir çözüm, hem İsrail hem de Filistin iç siyasetinin gerçekleriyle örtüşmek zorunda kalacak. Bu nedenle, İsrail'e uluslararası hukuk ihlalleri nedeniyle yaptırım uygulayan ülkeler, İsrail'in hukuk ihlalleri sona erdiğinde yaptırımların da sona ereceğini açıkça belirtmeli. Amaç İsrail'i cezalandırmak değil, İsrail ve Filistin'deki tüm halkların barış içinde bir arada yaşamasını sağlamak.

İşgal altındaki topraklarda inşa edilen her yeni İsrail yerleşimiyle birlikte, geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle iki devletli bir çözüm olasılığı giderek zayıflıyor. Bu durum, anlaşılabilir bir şekilde, birçok kişinin Filistin devleti savunuculuğunun hayal ürünü olduğu sonucuna varmasına yol açtı. Ancak İsrail, Filistin devleti olasılığını yok etmeyi amaçlayan politikalarının gerçek ve somut sonuçlarını bugüne kadar hiç hissetmedi. Adil bir çözüm umudunu canlı tutmak için bugün bu sonuçları dayatmak gerekiyor.

Eylül ayının sonlarında, BM'de Trump, Filistin devletinin tanınmasının terörizm için bir "ödül" olduğunu iddia etti. Ancak bunun tam tersi gerçeğe daha yakın: Siyasi tanınma diplomasiyi ödüllendirir. Hamas'ın başarılı olmasına yardımcı olan şey, dünyanın geçmişte diplomasiyi ödüllendirme konusunda açıkça başarısız olmasıydı. Hamas'ın 7 Ekim saldırısı ve İsrail'in barbarca misillemesi, işgal ve abluka statükosunun sürdürülemez olduğunu bir kez daha gösterdi. Bunu kabul etmek terörizmi ödüllendirmek değil, gerçeği kabul etmektir: İnsanlar sonsuza dek kafeste tutulmayı kabul etmeyecektir. Kurtuluş için barışçıl araçlar olmadığında, şiddet içeren araçları seçeceklerdir.

Gazze soykırımının sona erdirilmesi dünyanın en acil önceliği olmalı. Somut adımlar atılırsa, Filistin devleti ve kendi kaderini tayin hakkının desteklenmesi bu sürecin önemli bir parçası olabilir. Filistin kurtuluşuna giden güvenilir ve şiddet içermeyen bir yol oluşturmak, gelecekte kan dökülmesini önlemenin en doğru yolu. Terörizmin ödüllendirilmesini önleme bahanesiyle bu yolu kapatmak, yalnızca daha fazla kan dökülmesine yol açacak.


Bu yazı, Foreign Affairs’de 10 Ekim 2025 tarihinde, “How to End the War in Gaza for Good” başlığıyla ve Foreign Policy’de, 25 Eylül 2025 tarihinde “Recognize Palestine, Then Put Real Pressure on Israel” başlığıyla yayınlanan yazılardan hareketle hazırlanmıştır.