×
KÜRESEL

ANALİZ

İki Laiklik Yorumu

Klasik laiklik tanımındaki problem nasıl yeni laiklik tanımlarının gelişimine sebep olmuş ise tarafsızlık kavramının daha detaylı tartışılması da yeni laiklik tanımlarının imkanlarına ve sınırlılıklarına daha iyi ışık tutacaktır.
DİNİN DEVLETTEN ayrışmasını ifade eden laiklik ilkesi günümüz liberal demokrasilerinin kurucu ilkelerinden biri olarak kabul ediliyor. Liberal demokrasilerde bireylerin vicdan özgürlüğü korunması gereken temel prensiplerden. Liberalizm bireyler başkalarına somut zararlar vermedikleri sürece, insanların kendi vicdani kanaatlerine göre yaşama hakları olduğunu varsayan bir ideoloji. Laiklik ilkesi de herhangi bir dinin devlet politikalarını belirlemesini engellemesi sebebiyle bireylerin vicdan özgürlüğünün garantisi olarak görülüyor. Bu anlamda liberalizm ile laiklik arasında yakın bir ilişki söz konusu. 

Bu yaklaşım referans alındığında yapılması gerekenin dinin özelleştirilmesi olduğu ifade ediliyor. Dinin özelleştirilmesi insanların özel alanlarında ibadetlerini özgürce yapabilmesi ama kamusal alana girdiklerinde dini kimliklerinden ayrışmaları anlamına geliyor. Bir başka deyişle özel alanda İslam, Hıristiyanlık ya da herhangi bir dinin ilkelerine göre yaşamak liberal devlette mümkün ve meşru. Ama kamusal alanda, yani devlet politikalarına karar verildiği alanda, liberal devletin anayasasındaki prensiplere göre hareket edilmesi gerekiyor. Ancak böylece insanların vicdan özgürlüğü korunabilir liberal teorisyenlere göre. 

Yalnız bu noktada bazı sorular ortaya çıkıyor. Dinlerin özelleştirilmesinin amacı vicdan özgürlüğünü garanti altına almak ise, vicdan özgürlüğünü sadece dinler mi ihlal etme potansiyeli taşıyor? Dine referans vermeyen felsefeler, dünya görüşleri de en az dinler kadar tartışmalı değil mi? Bir devletin bu felsefelerden birine göre karar vermesi, bu felsefeyi benimsemeyenlerin vicdan özgürlüğünü ihlal etmek anlamını taşımıyor mu? Bu tarz sorular uzatılabilir ama bu soruların hepsinin ortak noktası vicdan özgürlüğü tartışmasında sadece dini sorunsallaştırmanın eksik olduğunu ima etmeleri. Bir başka deyişle, temel motivasyonu vicdan özgürlüğünü korumak olan bir siyasi sistem sadece dine karşı değil tüm tartışmalı felsefelere, dünya görüşlerine karşı hassas olmalı.

Tarafsızlık Merkezli Laiklik Tanımlamaları

Buradan yola çıkan bazı düşünürler klasik laiklik tanımının eksik olduğunu ve laikliğin yeniden tanımlanması gerektiğini ifade ediyorlar. Onlara göre laikliğin dinin devletten ayrıştırılması olarak tanımlanması yeterli değil. Laiklik bu düşünürlere göre tüm tartışmalı dünya görüşlerine karşı devletin tarafsızlığı olarak yorumlanmalı. Devlet seküler ya da dini herhangi bir dünya görüşünü referans olarak almamalı ki vatandaşların  vicdan özgürlüğü korunabilsin. 

Tarafsızlık kavramını referans alan bu yeni laiklik tanımlarının din devlet ilişkileri tartışmalarına yeni bir açılım getirdiğini söylemek mümkün. Laikliği dinin özelleştirilmesi olarak tanımlayan klasik laiklik tanımları, seküler dünya görüşlerinin vicdan özgürlüğü için oluşturabileceği sorunları fark etmemişlerdi ve bu sebeple bu görüşlere kamusal alanda geniş bir alan açmışlardı. Bu laiklik anlayışında dinin sürekli göz altında tutulması gerektiği ve dini argümanların siyasette yeri olmadığı söyleniyordu. Diğer taraftan, din dışı bir temelde gelişen dünya görüşlerinin tartışmalı boyutları göz ardı ediliyor ve bu görüşlerin başkalarınca nasıl algılandığına ilişkin bir değerlendirme yapılmıyordu. Tarafsızlık merkezli laiklik tanımları bu noktada bir farkındalık oluşturdular ve tartışmanın farklı bir mecrada gelişmesi gerektiğini göstermiş oldular. Bu açıdan bu laiklik tanımları önemsenmeli. 

Tarafsızlık Sonrası Tartışma

Tüm dünya görüşleri karşısında tarafsızlık anlayışı laiklik tartışmasında önemli bir açılım getirmekle birlikte, bir yandan da bu anlayış başka temel bir tartışmayı tetikledi. Bu tartışma da bizatihi tarafsızlık kavramıyla ilgiliydi. Tarafsızlık siyaset teorisinde yeni kullanılan bir kavram değildi. Liberal siyaset teorisi içerisinde 1970’lerden bu yana tarafsızlığın nasıl anlaşılması gerektiği ve mümkün olup olmadığı üzerine büyük bir literatür oluşmuştu. Dolayısıyla laikliği tarafsızlık üzerinden tanımlamak, 1970’lerden beri gelen bu literatürün ortaya koyduğu problemleri de müzakere etmeyi gerektiriyordu. Laikliği tarafsızlık üzerinden tanımlayan teorisyenlerin eserlerine bakıldığında ise bu problemlere dair bir farkındalığın her zaman olmadığı görülüyor. Oysa siyaset teorisinde kullanılan tüm kavramlar gibi tarafsızlık da tartışmalardan azade değil ve dolayısıyla bu kavramın klişeleşmiş kullanımları çok tatmin edici olmuyor. 

Elbette tarafsızlık sorunsalını sınırlı bir yazıda kuşatmak mümkün değil. Burada yapılan sadece bu kavram irdelenince ortaya çıkan ana problematiklerinden birkaçını ortaya koymak. İlk olarak tarafsızlığın nasıl anlaşılması gerektiği temel bir soru olarak ortada duruyor. Devletin tarafsızlığı dediğimizde neyi kastediyoruz? Bu noktada literatürde devletin amaçlarının, gerekçelerinin ve etkilerinin tarafsızlığından bahsedildiğini görüyoruz. Liberal teori içerisinde yaygın söylem devletin amaçları ve gerekçelerinde tarafsız olması gerektiği. Liberal teori devletin etkilerinin tarafsızlığını önemsemiyor çünkü bu noktada tarafsız olmak imkansızdır deniyor. Bu böyle olsa bile, tartışmayı sonlandırmıyor sadece liberal devlet tarafsızlığının sınırları olduğunu kabullenmiş oluyor. 

Devletin amaçları ve gerekçelerinin tarafsızlığıyla ilgili de birçok tartışma var. Amaçları açısından liberal teorisyenler devletin liberal olmayan amaçlara karşı tarafsız olamayacağını söylüyor. Bu yaklaşıma göre liberal devlet belirli bir iyi anlayışı üzerine kurulmuştur ve liberal devlet sadece bu iyi anlayışını benimseyenleri tolere edebilir. Tarafsızlık bu şekilde tanımlandığında liberal teorisyenler liberal olmayanların taleplerinin tarafsızlık tartışmasında önemsenmeyeceğini belirtmiş oluyorlar. Bu yaklaşımın anlaşılabilir tarafları var elbette. Ama bir yandan da bu tarz bir tutum liberal olmayanlara karşı bir dışlama oluşturuyor. Nihayetinde tarafsız olarak nitelenen bir devlet ancak belirli bir toplum kesiminin taleplerini dışarıda bırakarak bu iddiada bulunabilmiş oluyor. Tarafsızlık iddiasında bulunan bir laikliğin böyle bir dışlamada bulunmasının ne kadar sağlıklı olduğu tartışılması gerekli bir konu. 

Gerekçelerin tarafsızlığı ele alındığında ise başka tartışmalarla karşılaşıyoruz. Birçok teorisyene göre devletin tarafsızlığı kanunların gerekçesi olarak öne sürülen sebeplerin tarafsızlığını gerektiriyor. Tarafsız sebepler ise teorisyenlere göre herkesin kabul edebileceği asgari müşterekler ya da ortak iyiler olmalı. Liberal teorisyenlere göre devlet asgari müşterekleri gerekçe göstererek kanun yaparsa tarafsızlığını koruyabilir yoksa tarafsız değildir. 

Asgari müşterekler söylemi tarafsızlık konusunda bir açılım getirebilir. Eğer gerçekten tüm insanların paylaştığı ortak değerler varsa, bu değerlere referansla yapılan kanunlar toplum tarafından tarafsız ve meşru görülebilir. Diğer taraftan burada şu soru ortaya çıkmaktadır: Asgari müştereklerin olmadığı noktalarda ne yapılacaktır? Devlet hangi değerlere, hangi dünya görüşüne göre karar verecektir? Örnek olarak tüm dünyada muhafazakar ve liberal gruplar arasında ayrışma noktası olan aile politikalarında asgari müşterekler var mıdır? Eğer yoksa devletin referans aldığı değer sistemi tarafsızlık problemiyle nasıl başa çıkacaktır? Aile politikaları dışında, asgari müşterek bulmanın zor olduğu ama devletin fiili olarak bir politika benimsediği durumlarda tarafsızlıktan söz etmek anlamlı olacak mıdır?

Laiklik tartışması açısından bakıldığında temel mesele şu: klasik laiklik tanımlarında yukarıda anlatılan problem (seküler dünya görüşlerinin de vicdan özgürlüğünü ihlal edebileceği problemi) vardı. Tarafsızlık merkezli laiklik tanımlamaları ise bu problemi aşma konusunda bir açılım sağladı ama tarafsızlık kavramı hakkındaki tartışmalara yeterince eğilmemeleri sebebiyle iyi temellendirilmemiş bir teori ortaya çıktı. Dolayısıyla burada yeni çalışmalara ihtiyaç var. Sonuç olarak, klasik laiklik tanımındaki problem nasıl yeni laiklik tanımlarının gelişimine sebep olmuş ise tarafsızlık kavramının daha detaylı tartışılması da yeni laiklik tanımlarının imkanlarına ve sınırlılıklarına daha iyi ışık tutacaktır. 

ÖMER TAŞGETİREN

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi. Doktorasını Georgia State üniversitesinde tamamlayan Taşgetiren, siyasal düşünceler tarihi, demokrasi teorisi, liberalizm konularında araştırmalar yapmakta ve bu konularda dersler vermektedir.